Gelecek bizi bekliyor mu gerçekten?
Bu yazının evreninde, internetçi ve internet sitesi isteyen kişiler başta olmak üzere, kişinin; kendi algısının sınırları içindeki bir dünyada yaşadığı hapishaneyi hayat sanması, bize piyasanın sektöre dönüşme sancılarını ve yaşanan anlamsız kayıpları anlaşılır kılmaya yardımcı olabilir mi? sorusuna bakabilmeyi umuyorum. Gelecek nerede ve “yaşanabilir sınır” neresidir?
Sayılar, O Ayıp İşaretler…
“Falımız neyse çıksın diye açarız indeksleri / Sayılar bizi bulur, o ayıp işaretler” diyen şairin eleştirisinden utanarak ama kulak asmadan bazı verilere bakacak olursak, 1963 yılında kurulmuş, 43 ülkede 78 ofisi bulunan, BCG Araştırma ve İş Geliştirme şirketinin önemli bir araştırması bize çok bilinen ama dikkat çekici, herkesçe tahmin edilebilen ama daha net bazı sayılar sunuyor:
– Gelişmekte olan ekonomiler (Çin, Hindistan, Brezilya, Endonezya, Türkiye vb.) arasında internet kullanımı artmış durumda. Çin’deki 800 milyon internet kullanıcısı Fransa, Almanya, Hindistan, İngiltere, Japonya ve ABD’deki kullanıcıların toplamına eşit. – İnternet kullanıcıları artık pasif değil katılımcı kullanıcılara dönüşüyor. Brezilya, Arjantin, Hindistan (buna Türkiye’yi de ekleyebiliriz) internet kullanıcılarının %90’u sosyal medyada içerik oluşturuyor, paylaşıyor. – İnternet 20 yıl öncesine göre lüks bir üründen, herkesin erişebileceği bir ürün haline geldi. Rapora göre ayrıca; – 1.3 trilyon dolarlık ürün, mağazalarda satılmadan önce internette araştırması yapılmış. – İnterneti aktif kullanan şirketler, kullanmayanlara göre hızlı bir büyüme gerçekleştiriyor. – İngiltere’de, 2007-2010 yılları arasında interneti normal yada yüksek seviyede kullanan şirketlerin satış rakamları, kullanmayanlara göre yılda 7 kat artmış.
(http://www.bcg.com/media/PressReleaseDetails.aspx?id=tcm:12-96461)
Zenon’un oku nereye gidiyor?
Yaydan çıkmış ve ilerleyen bir ok, zaman içindeki her anda belirli bir konumdadır. Eğer an belirli, tek bir nokta ise o anda okun hareket etmeye zamanı yoktur ve durağandır. Bu nedenle gelecek anların hepsinde de durağan yani hareket etmeyen şekilde olması gerektir. Böylece ok her zaman durağandır ve hareket etmez; hareket imkânsızdır.
Zenon paradoksuna bizi inandıracak bazı gözlemler bakış açımızı genişletmeye yardımcı olabilir mi? Bir örnek: Eratosthenes, günümüzden 4000 yıl önce, dünyanın güneş çevresinde döndüğünü söylemiştir. Buna karşın, muktedirlerin gücü, evrenin sonsuz ve eşdağılımlı olduğunu ve evrende, dünyadan başka birçok gezegenin bulunduğunu söyleyen Giordano Bruno’yu, aykırı görüşler beslediği savıyla 1600 yılında -yani günümüzden sadece, 413 yıl, bir kaç asır önce- Roma Katolik Kilisesi, Engizisyon mahkemesinde yargılayıp sapkın ilan etti ve Bruno, Roma’da diri diri yakılarak öldürüldü.
Kültürlerarası ilişkilerin geçmiş maliyetleri
Örneğin Türkiye’ye her yıl onmilyondan fazla turistin gelmesi ve bunun “sorun olmaması”, Paris’e Londra’ya NYC’ye durmaksızın süren insan seli, geçmişe göre (politik gerekçeler dışında) oldukça güvenli. Ne var ki; bugünkü güvenli sayılabilecek kültürlerarası/uluslararası ilişkilerin, varolan duruma gelmesi hiç de kolay olmadı. Milattan sonra 547 ile 594 yılları arasında Avrupa nüfusunun yarısı öldü: Veba nedeniyle. Çünkü kültürlerarası ilişkilerin artması vebanın kontrolsüzce yayılmasına neden olmuştu. Benzer bir felaket 1347 ile 1351 yılları arasında yeniden gelişti, bu kez ölüm sayısı 75 milyondu ve yine bunu yapan Kara Ölüm denen vebaydı. Milyarları geçmiş bulunan internet nüfusu, kültürlerarası ilişkileri, steril bir ortamda, ama ışık hızında birbirine evirirken, geleceği gerçekten nasıl tanımlamak gerekecek? Örneğin, Trinidad’lı bir kızla evlenen arkadaşım var.
Ölçek Ekonomisi: Nereye kadar?
19. yüzyılın ortalarından 20. yüzyılın ortasına dek, dünyadaki diğer ülkelere göre olağanüstü bir büyüme yaratan bir sanayi ekonomisi olan ABD’nin ulaştığı boyutu anlamak için de, ölçek ekonomisi kavramı kullanılıyor. Yani, ölçek ekonomileriyle üretim miktarı arttıkça, birim başına sabit maliyetlerin azalması ve dolayısıyla genel bir maliyet düşmesine neden olan kitlesel üretim (bilgi üretimi de dahil olmalı) kastediliyor. İnternetin birim başına sağladığı maliyet fırsatlarının bu süreçlerin üzerine binmesiyle birlikte, geçmişte, yüzlerce yıl sürebilecek birçok birikimi ve zenginliği oradan oraya savuruyor. 1 yıllık girişimlerin milyar dolarlar etmesi nasıl açıklanabilir yoksa? Böylece günümüzün yeni bir gerçeğine varıyoruz: Artık pek çok tüccarın kazancı Kral VIII. Henry’nin zenginliğinden fazladır. Çoğu üniversite öğrencisinin astronomi bilgisi Kepler’den ve bütün ilkokul öğrencilerinin matematik bilgisi Pythagoras’dan fazladır, zira sıfır sayısı ilk kez Milattan Sonra 814 yılında kullanılmıştır.
Yaşanabilir Sınır
Astrobiyolojide ‘’Goldilocks bölgesi’’, diğer adıyla ‘’yaşanabilir sınır’’, yüzeyinde sıvı su tutabilmek adına yeterli atmosferik basınca sahip bir gezegen için, yıldız etrafında teorik olarak mümkün olan bölgeyi niteleyen, bilimsel bir terimdir. Kavramın önemi, sıvı suyun, yaşamın bilinen tüm formları için gerekli olmasından ve yeryüzündeki hayat için elverişli koşulların, uzaydaki benzerlerini keşfetmemiz şansını bize tanımasından gelir. Yıldızlararası yaşam bölgesi, yıldızın etrafındaki uzayı çevreleyen hayali bir küre olarak düşünülebilir Bu kürenin içinde bulunan bir gezegenin yüzey sıcaklığı, üzerindeki suyun sıvı halde kalmasına izin vermektedir. Yaşanabilir bölge, genel olarak hayata elverişli bölgeleri nitelemek amacıyla kullanılır Kübalı astronom, Guillermo Gonzalez’in 1995 yılında ortaya attığı hipotezi, Dünya’nın Samanyolu Galaksisi içindeki konumu itibariyle (sadece Dünya için değil; diğer olası gezegenler için de) bir ‘’galaktik yaşanabilir bölge’’ olduğunu söyler. Eğer farklı türlerde yaşanabilir sınırlar kabul edilirse, bunların kesişim bölgeleri, hayat içermesi en muhtemel bölgeler olarak görülür. (http://evrimagaci.org/fotograf/60/1464/)
Sektörün ‘’Goldilocks bölgesi’’
Piyasa açısından “yaşanabilir sınır” tanımlamaları yapılması gerektiğini anlatabilmek ve sektöre gidişi sağlayabilecek yaratıcı yaklaşımlar için ilham verici olmasını sağlayabilmek için, astrobiyolojinin bize destek olması hayatın zenginliğini gösteriyor olsaydı keşke… Belki de, bilim ve teknolojide disiplinlerarası ilişkinin, politika ve ekonomide kültürlerarası ilişkinin önemini, içerdiği fırsat ve tehditleri kavramak, bunlara göre pozisyon almak, hatta doğru denebilecek bir sektörel kurgu yapmak mümkün olabilirdi… Sektör(ler) için “yaşanabilir sınır” kavramı ne işimize yarar? Nakit akışının, üretim süreçlerinin ve ticaretin bilinen tüm formları için gerekli olmasından ve insan uygarlığının üretim için elverişli koşulların, gelişen yeni piyasalardaki analizini yapabilme ve anlama şansını bize sağlayabilir.
Uluslararası ve kültürler arası ilişkilerin ticari faaliyet ve paranın dolaşımı temelinde sınırsızca genişlemeyi sürdürmesi, bize yeni zenginlik fırsatları sunuyor gibi görünmesine karşın, yaşanabilir sınır tanımı iyi yapılmadığında, büyük yıkımlar ve kontrolsüz felaketler vadediyor da olabilir…
Yaşadığımız günler de, bir zamanlar yaşamış insanlar için, insan uygarlığının “geleceği” değil mi? Sayılar kara ölüme dönüşüp hayatları tükettiğinde “yaşanabilir sınır” uygarlık için kurtarıcı olabilir belki…