0.7 saniye…
Akşam NBA maçlarındaki son saniye galibiyetlerini izliyordum… Skorda galip olan taraf 2 sayı önde ve maçı kazandık havasında sahada dolaşıyorken, son saniye değil; saniyenin 0.7’si ya da 0.4’ü zaman diliminde üç sayı atarak kazanılan 100 tane basketbol maçı gösterildi… Sonrasında diğer spor dallarına geçiş yaptım.
Son zamanlarda yaşamımda kazanmış olduğumu düşündüğüm kendim ile kaybetmiş olduğumu düşündüğüm diğer her şeyi irdeliyordum. Tam da burada kocaman bir soru işareti geliyordu aklıma, “Bütün bu olanlar şans mı? emek mi?”. Saniyenin onda biri zamanda kazanmak için yapılanları görünce şanstan çok emeğin gerçekçi olduğunu fark ettim. Kazandığını düşünüp ağırdan alanların büyük çoğunluğu eğer aradaki farkı çok açmamışsa yarışı kaybetmeye mahkûm oluyor. Çünkü geride gelen mesafeyi ya da skoru daha net görüyor, bir üçlük ile maçı kazanacağını biliyor ya da son bir depar ile koşuyu kazanacağını.
Çalışma hayatında, şirketler arası rekabette, ürün geliştirmede de aynı deneyimleri yaşamıyor muyuz? Klasik üretim sistemleri ile stabil bir ilerleyişte olan işletmeler, vizyonu daha gelişkin ve yarışı kazanmaya istekli, farklı bakış açısına sahip bireylerin oluşturduğu şirketlere yenilmeye başlıyor. Çok sayıda işletmeye danışmanlık yaparken şunu fark ettim, çalıştığı şirket içerisindeki kısır döngüleri fark eden ve onu değiştirmeye çalışanlar yönetim ya da patron tarafından kabul görmediği durumlarda, ayrılıp kendine yeni bir firma açarak çok daha radikal ilerlemeler gösteriyor. Bundan 7-8 yıl önce üretim yapan bir firmayla çalışmaya başladığımda en büyük sorunu; pazarın %80 ihtiyacını karşılayan hammaddeyi temin eden firma iken, ayrılan elemanının kurduğu şirkete pazarın %30a yakınını teslim etmesi idi. Biraz rakip analizi yapayım dediğimde ilk gördüğüm şey, mevcut şirketin web sitesinin sadece iletişim bilgilerini içeren boş bir site olmasıydı ve artık rakip haline gelen şirket ise detaylı bir web sitesine sahipti. Daha önce tek bir anahtar kelime ile ilk sayfada çıkan bu firma ne yazık ki yeni açılan firmanın online ticari rehber sitelerine ürünü ve iletişim bilgilerini girmesi sonucu arka sayfalara düşmüştü.
Açık ara önde olduğumuz bir yarışı bu kadar basit ataklarla ve hamlelerle kaybettiğimiz bir dünyada, ülke ekonomisi olarak da öğreneceğimiz çok şey olduğunu düşünüyorum. “Uçurumdan paraşütsüz atlarsan ölürsün” dediğinizde, “belki ben ölmem” diyerek atlamak, klasik insan davranışıdır. Kendisini göstermek amacı taşır ve bak ben ölmedim demek ister. Bu ticaret hayatında da böyledir. Deneyimleyerek öğrenmek yerine, deneyimlenmiş olandan ders alarak hareket etmek daha hızlı sonuca ulaştırır bizi. ABD Forbes 500 açıklandığında ilk firmanın gelirleri Türkiye’nin 2019 yılı gelirinin 4.1 katı idi. Hatta o listede yer alan 6. firmanın geliri de ülkemizin 2 katı kadardı. Dünya konjonktüründe süper güç olarak yer almayı düşünen bir ülkenin tüm gelirlerinin toplamı bir şirketin gelirlerinin 4/1 ise orada kazanılmış bir yarından bahsetmek mümkün olmayacaktır.
Dünyada tüm oyunlar gizli görünse de artık çok sayıda hamle açık açık oynanıyor. Bu yüzden kazananların iş yapış modelini kendi iş modeline uyarlamak mümkün. Her başarılı olmuş yönetici kendi kitabını yazıyor ve onun yarışı nasıl kazandığını görüyorsunuz. İpuçları size kaç km hızla koşmanız gerektiğini gösteriyor. Dipnotlar, kaçıncı metreden sonra depar atmanız gerektiğini anlatıyor. Paranın dünyadaki döngüsünü sokaktaki çocuklar bile öğrenebilir durumda. Açın Youtube yer alan ekonomistlerin kanallarını bir haftada iktisatçı olmanızı sağlayacak ekonomik bilgiye sahip olabilirsiniz. Her an erişimde olan bloglardan alacağınız tüyoalar ile birkaç günde müşteri ilişkileri altyapısın kurabilir ya da bunun için adım atabilirsiniz.
Global marka olmak için ne kadar koşacağınız ve efor sarf edeceğiniz belli iken, ucundan beyaz ışık gördüğünüz tünellere, doğayı katleden yüksek binaların olduğu sitelere ve doğal yaşamı ortadan kaldıran HES’lere bütün sermayeyi yığmak ve kolaydan para kazanmak arzusu, size global arenada hiçbir yarışı kazandırmayacaktır.
Yapılması gerekenlerin kendi çıplaklığı ile ortada olduğu bu dönemde, akıllıca hamleler yapmanız için sizlere danışmanlık yapmaya gönüllü çok sayıda insan da bulabilirsiniz. Tek amacınız para kazanmak değil global bir marka yaratmak olmalı. Para kazanmak, asıl amacınızın bir ödülü haline gelmeli. Türk insanı olarak, her şeyi çok iyi bildiğimizi düşünerek teknolojinin içinde oyuncak satın alan bireyler gibi hareket ediyoruz. Oyunu oynayan değil, oyuncağı yapan olmak için şimdi koşmaya başlamamız gerekiyor. Hatırlayın, gelecek 10 ya da 20 yılda henüz icat edilmemiş milyonlarca buluş ve yüzlerce iş alanı var. Bunların %80’i neden bizde olmasın…
İcat etmek; icat edilecek ne kaldı ki? Sorusunu aklınıza getirebilir… Elektriği icat edemeyebilirsiniz ya da buharlı makineyi. Fakat hazır olan araçlar ile bir Facebook, Google, Microsoft icat edebilirsiniz. Eskiden icat kelimesi üretimle ilişkilendirilirdi, şu anda TikTok denen uygulama da bir icat ve pandemi ile hayatımıza giren Zoom’un bugün Nasdaq’taki değeri; 73.837.635.556$ ve Türkiye’de Borsa İstanbul’da işlem gören şirketlerin (Koç Holding, Aselsan, Turkcell, Tüpraş, Sabancı Holding, THY, Tofaş Oto, Garanti Bankası, İş Bankası, YKB, Vakıfbank ve diğer firmalar) tamamının piyasa değeri yaklaşık olarak 186 Milyar dolar tutuyor… Bu da bize şunu gösteriyor henüz yolun başındayız ve geç kalmış değiliz. Göstermelik ve öylesine bir eğitim verilen bilişim (Bilgisayar Mühendisliği, Yazılım, İş zekası, Bilgisayar Programcılığı vb.) bölümlerinin ve derslerinin daha gerçekçi bir yapıya bürünmesi gerekiyor. Kişi olarak, şirket olarak, ülke olarak nerede olduğumuzu düşlemek güzel bir şey fakat oraya erişmek için gerçekten çaba ve emek harcamamız gerekiyor. Daha ilerisi her zaman mümkün sadece yola çıkmanız yeterli…