2024
Kristal küremi önüme koydum, 15 yıl sonrasına ayarladım. O kadar uzun süre sonrası çok puslu. Cumhuriyetin 101. yılı. Görüntüler hayal-meyal, çoğunu, olsa olsa yöntemiyle kestirmeye çalıştım.
Canlı-cansız madde ışınlamayı daha başaramamışlar. Ama veri bankalarından bilgileri ışınlamayı çok iyi beceriyorlar. Herkes, veri bankalarından kişisel bilgilerini geri toplamış. Kültür, teknolojik birikim, her şey “ele gitmesin” diye yok edilmiş. Birikim anılarda kalmış, hikaye ve efsane şeklinde gelecek kuşaklara aktarılıyor. Yok yahu! binlerce yıl geriye bakmıyorum?
Nano çağı almış başını gitmiş. Biz, kaçtı-kaçacak derken istikrarı elden bırakmayıp gene kaçırmışız. Ama ithal makinelerle organik malzemeyi istenildiği gibi şekillendirme olanağı bulmuşuz. Veriyorsunuz Çin’de yapılmış tasarımı, organik malzeme ile ürünü size yapıveriyor. Otomotiv yan sanayinde, koltuk yapımı için yeni bir yöntem deniyorlar. Nasıl anlatsam ki? Sanki meyveleri koltuk şeklinde olan bir ağaç, ama kökü toprakta değil, bir makinenin içinde, bilgisayar denetimli. Aaa, rakip şirket, makinenin belleğini sildi!
Dünyanın enerji ihtiyacına bilinçsiz yaklaşım, kaynakların hoyratça kullanımına yol açmış. Kaynakları bitirememişiz ama, o kadar enerji nereye gidecek? Isıtmışız dünyayı. Bozulan iklim dengesi nedeniyle, güneşin kavurduğu yerlerde güneşten enerji elde edip “soğutma çalışmaları” yapılıyor, aynı yangın sonrası gibi. Güneş pillerinde yüzde 70 verimler görüyorum. O da organik. O da ne? Bu çalışma çok eski, 1988’de Lozan Politeknik’te başlamış, “Graetzel Cell” diyorlarmış adına. Doğadaki fotosentez olayını taklit etmişler.
Bilişimdeki ilerleme, olayları analiz etme, insan beyninin alamayacağı büyüklükteki veriyi işleme olanakları bizi buraya getirmiş. Nankör bu insanlar, vücudundaki aksayan organın bozulmuş yerini kişiye özgü nano ve organik malzeme ile tamir eden BiDÜ’yü (Bilgisayarlı Doku Üreteci) “tanrının işine karışıyor” diye kırıyorlar. Ne yapacaklar? Dünyanın geri kalmış yörelerindeki insanları doku kaynağı olarak mı kullanacaklar?