8 Mart Dünya Kadınlar Günü
Nazım Hikmet dizeleri ile başlayalım bu hafta
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
İster Asya’dan göç eden atalarımıza bakalım, istersek bu göçmenlerle birleşen Anadolu halklarına bakalım hepsinde kadının yeri bir farklı.
Orhun kitabeleri “Kağan ve Hatun buyurur” sözleriyle başlar. Siyasi ve ekonomik kararlarda eş olmadan ilerlenemez. Özkan İzgi’nin kitabı “İslamiyetten Önce Türk Kadınları“nda şöyle diyor:
Göktürk ve Uygurlarda da kağanın hanımı hatun, devlet işlerinde kocası ile birlikte söz sahibi olmuştur. Tıpkı Hunlarda olduğu gibi, emirnameler yalnız kağan adına değil, “Kağan ve Hatunun namına” şeklinde ibare ile birlikte imzalanırdı. Kadın, aile içinde de daima yüksek söz sahibi olmuştur.
Bir de hikayesi var bunun, Büyük bir Türk hanı misafirleriyle yemek yerken biri sorar: Ey han, sen hepimizin üstündesin, senden emir alırız, sen bizim hanımızsın, sen kimden emir alırsın? Han eşini çağırır ve der ki “Bu da benim ‘Han’ım, ondan alırım emirleri”. Hanım kelimesinin buradan çıktığı rivayet edilir.
Anadolu topraklarında da önceleri anaerkil yaşam olduğunu biliyoruz. Bunu anlamak için tanrı (tanrıça) isimlerine bakmak yeterli. Ana tanrıça bazı yerlerde ismi Semele, Hepat, Kubaba, Artemis olsa da asıl ismi Kıbele. İsis, Lat, Venüs, İştar, İnanna hep aynıdır, Anadolu’dan yayılmıştır. Sonra bir şekilde erkek egemen toplumlar hakim olunca ana tanrı bir anda Zeus olmuştur.
Tarih öncesi bu kadar güçlü kadın kavramı günümüze kadar oldukça yıpratılmış. Dünyada da benzeri gelişmeleri görmek mümkün. 8 Mart Kadınlar Günü’nün hikayesi de bu akış ile ilgili. Bir tekstil fabrikasındaki çalışma şartlarından şikayet edip greve giden kadınlardan 129’u çıkan yangın sonucu ölüyor. Polisin kadınları fabrikaya kilitlediğini de unutmayalım. Tarih 8 Mart 1857.
O ölümler, dünya kadınlarının seslerini duyurabilmesi için yakılan ateşin ilk kıvılcımı oldu. Kadınlar günü kutlaması tam olarak bu tarihten 54 yıl sonra gerçekleşebildi.
26-27 Ağustos 1910’da Danimarka’da toplanan İkinci Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda ilk teklif yapıldı, sonra Alman Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, ölen ABD’li kadın işçilerin anısına 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını önerdi. İlk kadınları anma gününün yılı 1911.
Bundan sonra da kutlamalar düzenli yapılamadı, bazı ülkeler yasakladı, araya savaşlar girdi, derken Birlemiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977’de, 8 Mart tarihinin “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul etti. Yine de bu kararda yanan kadınlardan bahsedilmedi bile. Yakın zamana kadar günün anlamı konuşulmadı bile. Yeni yeni idrak ediyoruz. Yani 8 Mart kadınlarımızı hatırlama, mutlu etme günü değil, çalışan, emek veren kadınların çektiği acıları anma günü.
Türkiye’de ise ilk kez Atatürk zamanında 1921’de kutlandı. 1975 yılından sonra kutlamalar başlasa da 12 Eylül darbesi ile ara verildi. Şimdilerde tekrar ve kısmen hakkıyla anılıyor, kutlanıyor.
Kadın emeğinin sömürülmesi, küçük görülmesi, kadınların ikinci plana atılması, sözlü ve fiziki tacize maruz kalmaları ve hatta kadın cinayetleri çok yeni olaylar değil. İnternetin artmasıyla bunların daha farkına vardık, anında öğrenir olduk. Kadınlar uzun yıllardır buna maruz kalıyor.
Bilinçli ve düzgün erkek bireyler olarak bizler kadınları küçük görmüyoruz, onlara sözlü veya fiziki tacizde bulunmuyoruz, iş yerlerinde kadın oldukları için ayrımcılık yapmıyoruz, haklarını yemiyoruz. Kadınların maruz kaldıkları haksızların önüne geçmek için kurulan STK gibi oluşumları destekliyoruz.
Yine de ben, her türlü tepkiye hazır olarak kişisel birkaç not ileterek yazımı sonlandırmak istiyorum
- Her türlü ayrımcılığa karşıyım. Kadınlar için pozitif ayrımcılığa da..
- Başka sektörlerde çok var doğru ama bilişim sektöründe ben 41 yıldır hiç kadınların ikinci plana atıldığını görmedim, hatta bir ayrımcılık yapıldıysa kadınların lehine yapılmıştır. Tabii bunda bilişimcilerin eğitim düzeyinin önemli bir payı var.
- Her konuda olduğu gibi bunun da dozunu kaçırmamak lazım. Kadınlarımıza destek olalım, onlar için onlarla mücadele edelim ama bu tür organize işlerin doğurabileceği karşı ve olumsuz sonuçları da kafamızda bulunduralım. Dünya kadın ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğu bir yerdir.
- Dünya nüfusunun yarısının kadın, yarısının erkek olması bir tesadüf değildir. Mesaj açık ve nettir.
Yazdım…