Modern hastane!
Fıkra bu ya Johnny merdivenden inerken ayağı kaymış, aman demeye kalmamış kendini merdivenin dibinde buluvermis. O şehirde yeni açılan modern bir hastane varmış. Burada hastalar kapılardaki yazılara göre yönlendirilip uygun doktora ulaşıyorlarmış. Elleri kolları bereli, koşmuş hastaneye, girmiş içeri; önünde iki kapı: Ambulâns ile gelenler sol kapıya, diğerleri sağ kapıya. Girmiş sağdan, iki kapı daha: Kemik kırığı olanlar sol kapıya, diğerleri sağ kapıya. Sağdan devam etmiş, önüne bu kez tek bir kapı çıkmış; üzerinde de küçük bir not: Geçmiş olsun, yine bekleriz!
ABD’de yaşayanlar bilirler, bu gerçeğe oldukça yakın. Sigorta hizmetlerinin yüzde 80’i kâr amaçlı özel şirketlerin elinde. Bir yanda ilâç şirketlerinin Ar-Ge harcamalarını fiyatlara yansıtması, diğer yanda gittikçe yaşlanan nüfusun artan sağlık sorunları nedeniyle artan maliyet, sigorta şirketlerinin kâr paylarını daraltma eğilimi gösterdiğinde fatura hastalara çıkıveriyor. Çok önemli bir hastalık olmadıkça tedâvi süreleri düşürülmeye çalışılıyor. Ağır ameliyatlar dışında, hastalar genellikle ertesi gün evlerine gönderilebiliyorlar. Neredeyse hastaların eline bir cerrah bıçağı ve açıklama kılavuzu verip “En iyisi siz bu ameliyatı kendiniz yapıverin” diyecekler!
Problem kronik durumda
ABD’de yakın zamana dek sigortalı olma zorunluluğu yoktu. Yüksek sigorta primleri nedeniyle sigortalı sayısı gittikçe azalmaktaydı. American Census Bureau rakamlarına göre, nüfusun yüzde 16’sı, yani yaklaşık 50 milyon kişi sigortasız yaşamaktaydı. Bu yaşlı kesimi özellikle etkilemekteydi. 2013 itibariyle ABD’de yaşlı nüfusun yüzde 43’ü sağlık harcamaları nedeniyle evlerini satmak zorunda kalmış, birçoğu sağlık ile açlık arasında seçim yapma durumunda bırakılmıştı.
İşte Obama Care bu sorunlara yanıt olarak ortaya çıktı. Ancak ABD sosyal sistemlere pek alışık değil. Üstelik, hükümetin bu yeni sistemin maliyetini mevcut borçları derinleştirmeden nasıl karşılayacağı da henüz belirsiz; yani sorun devam ediyor.
Sosyal hizmet temeline dayalı Türkiye için problemin tanımı ABD’den farklı olsa da, Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, yılda yüzde 1,2 ile artan nüfus ve uzayan ortalama ömür, sağlık hizmetlerine olan talebin ve hizmet maliyetinin bizde de artacağını gösteriyor.
Birşeyler değişmeli ama nasıl?
Bugün dünyada sağlık hizmetlerine olan talebi azaltmak ve çok yüksek olan tedâvi maliyetini düşürmek için, hastalıkların henüz belirtileri ortaya çıkmadan tanınıp önlenmesine yönelik bir değişim yaşanıyor.
Giyilebilir yani “wearable” ya da vücuda gömülebilen elektronik cihazlar ile kişilerin yaşamsal önem taşıyan bilgilerinin toplanıp işlenmesi, bu bilgilerin akıllı telefonlar ve modern bilişim teknolojileriyle iletişimi üzerine çalışılıyor. Amaç, doktorun hastasına uzaktan erişimi, rahatsızlığın başlamadan uzaktan tanısı ve gerektiğinde uzaktan tedâvisi.
Çözüm var
Geçtiğimiz ay gazeteler kandaki seker oranını gerçek zamanlı ölçebilen bir kontakt lensten söz ediyorlardı. Buna benzer gerçek zamanlı kan ve doku analizi yapabilen teknolojiler de geliştirilmiş ya da geliştirilmekte. Proteus Digital Health, ilâçların vücut içerisinde etkilerini gerçek zamanlı olarak incelemek üzere geliştirdiği yutulabilir elektronik “hap” için FDA’den onay aldı. IEEE Medicine & Biology Society, Illinois Üniversitesi’ndeki uzmanların, kalp, beyin ve kaslara ait elektriksel sinyalleri gözlemleyebilecek bir elektronik dövme (tattoo) üzerinde çalıştıklarını söylüyor. Wired dergisi ise İsviçre’de École Polytechnique Fédérale de Lausanne (EPFL)’in geliştirdiği ve vücuda gömülebilen bir elektronik cihazla, gerçek zamanlı kan analizi yapılabildiğini yazıyor. Bütün bu yöntemler hastalıkların başlamadan tanısı ve önlenmesine ek olarak, tedâvi gerektiğinde ilâçların zamanında ve gereken dozda verilebilmesine de olanak sağlayarak, tedâvinin etkinliğini artırıp, maliyeti düşürmeyi amaçlıyor.
Pek yakında sadece akıllı telefonlarla değil, akıllı teknolojileri içeren evler ve otomobillerle de kişilerin yaşamsal bilgilerinin gerçek zamanlı olarak gözlemlenip işlenmesi olası kılınacak. Örneğin kalp krizi, felç gibi rahatsızlıkların engellenmesi yanında, bir kriz ya da felç durumu oluştuğunda hastalara derhal müdahale ile hem daha fazla hastanın hayatının kurtarılması hem de kalıcı tıbbi sorunların en aza indirilmesi ve dolaylı olarak tedâvi süresi ve maliyetinde azaltma devam edecek.
Peki biz neredeyiz?
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Türkiye’yi sağlık hizmetleri, kalite sıralamasında 190 ülke arasında 70’inci sırada gösteriyor. Kişi başına sağlık harcamalarında da 82’inci sıradayız. Bloomberg’e göre sağlık hizmeti verimliliğinde ise ilk 50 ülke arasında ve yüzde 33,4’lük verimle 44’üncü sırada yer alıyoruz. Yani iyileştirme yolunda atabileceğimiz çok adım var.
Tıp bilimindeki konumumuz ise hiç küçümsenmeyecek bir düzeyde: Medical Travel Quality Alliance (mtqua.org) sitesi, Türkiye’yi tıp turizminde dünyadaki ilk 10’da ve 7’inci sırada gösteriyor. Bir zamanlar bizler yurtdışında devâ ararken, bunu tersine çevirebilmişiz. Peki bunu nasıl değerlendirebiliriz?
Bir taşla iki değil birçok kuş vurabilmeliyiz…
Yenilikçi teknoloji üretmekten, yarı iletken teknolojilerinden bahsediyoruz. Şu an için seri üretime uygun olmasa da tümdevre tasarımı için gereken bilgi ve tecrübeye TÜBİTAK YİTAL’de ve İTÜ, ODTÜ gibi başı çeken üniversitelerimizde sahibiz. Seri üretim gerektiğinde bu yurtdışında da yaptırılabilir. Bugün ABD’de de birçok şirket tümdevre üretiminde dışa bağımlı.
Tıp bilimindeki bilgi ve tecrübemizi kendimize ait, yenilikçi tasarımlarla ve bilişim teknolojileriyle destekleyip, sağlık hizmetleri ihracatına teknolojimizi de ekleyerek dünya çapında atılım yapabilecek bir konuma da geldik. Yeter ki isteyelim, inanalım, cömert ve sabırlı bir devlet desteğini de arkamızda bulalım.
Yani helvayı yapacak yağ, un, şeker var, mutfakta, elinde kaşık aşçı, kazanın altında ateş hazır.
Eee, daha neyi bekliyoruz?