Robot, yönetim kurulunda
Bu bir Zaytung haberi değildir: Hong Kong’daki Deep Knowledge Ventures (Derin Bilgi) adlı girişim sermayesi şirketi, nasıl ve nereye yatırım yapması gerektiğine daha iyi karar verebilmek amacıyla bir robot/algoritma yazılımı “resmen” yönetim kurulu üyesi olarak atadı. Robot yazılım, Aging Analytics adlı bir biyoteknoloji şirketinin ürünü. Şirket, VITAL (Yaşamsal) adlı yazılımın orta ve uzun vadeli biyoteknoloji yatırımlarını erken evrede saptayıp geleceklerine dair tahminde bulunma “yeteneği” ile donatıldığını açıkladı. VITAL böylece, biyoteknoloji, yenilenebilir tıp, kanser tedavisi, biyoinformatik, ilaç geliştirme ve kişiye özel tıbbi tedavi gibi ileri teknolojik konularda çalışmaya başlayan şirketlerin verilerini analiz edecek. Şirketlerin halka açık finans, klinik deney, fikri mülkiyet, sermaye bilgisini izleyecek.Bulgularını Yönetim Kurulu’na bilgi ve öngörü olarak iletecek.
Daha ilginci: Robot, veri/bilgi topladıktan sonra yönetim kurulunda “oy” da verecek. Falan şirkete girişim sermayesi verelim/vermeyelim diye.
VITAL şimdilik iki şirkete girişim sermayesi sağlanması yönünde “görüş” belirtmiş: Yaşlılık için ilaç araştırması yapan bir şirkete ve kanserde kişisel tedavi yöntemi geliştiren bir başka şirkete.
Mahrem.Yerel.Ortalama.Sonra.
• Mahremiyet: “Elinde cep telefonu olan herkes paparazzi. Herkesler Twitter’a erişiyor. Telefonu kayıt için kullanan herkes haberci. Videosunu YouTube’a yükleyen herkes filmci. Herkes, kamuya mal olmuş bir kişi. Bu durumda, herkes hakkında her şeyin ortalığa saçılması doğal.”
“Şimdilerde birinin sesini kaydetmek, filme, fotoğrafa almak, sonra bunu dünyaya yaymak çok kolay. Hem de bu iş için hukukçuya, editöre ihtiyaç duymadan… Artık, hiçbir şeyin mahrem olduğunu varsayamayız.”
• Yerel: “Söylediğin, yaptığın her şey, o an yerel olmaktan çıkıp küresel oluyor. Bir asansörde, tanınmış iki kişinin itişmesi, asansör kamerasından dünyaya yayılıyor. Bir konu, Google News’da haber olduğu zaman, bütün dünyada haber artık.”
• Ortalama: “Her patron, yazılıma daha ucuza, kolayca, hızla ulaşmaya başladı. Otomasyon, robotlar, ucuz göçmen işçi, ucuz yabancı beyinler [Thomas, ABD’de doktora ve sonrası yabancı öğrencileri kast ediyor] sayesinde patron, ortalama-üzeri ürün/hizmeti daha kolay üretmeye başladı. Bu durumda herkes, yerini bir robotik uygulamaya kaptırmamak için işe fazladan ne kattığını hesaplamalı, kendini sürekli yenilemeli.”
“Buna en ilginç örnek, hayvancılıktan: İneklerin sütünü robotlar sağmaya başladı. Robotlar, ineği önce doyuruyor. Sonra insan eli değmeden, ineğin sütünü sağıyor. Hayvan bakıcılığı bir gecede, inek sağma becerisinden, robotik inek sağıcıyı programlama becerisine dönüştü. Bunun yapılabilmesi, ortalama-üzeri beceriler gerektiriyor.”
• Sonra: Güney Kutbu’ndan muazzam bir buz kütlesi koptu, erimeye başladı. Bunun geriye dönüşü yok. Bu durumda “sonra” kelimesinin anlamı kalmıyor. Çünkü “sonra” diyene kadar ekoloji, çevre değişiyor ve bir daha “eskisi” gibi olamıyor. Bu durumda, “sonra” dediğimiz şey aslında “şimdi.” Ve bunu tekrar görme şansımız yok. Hayat hakkında ne tür plan yaparsak yapalım, şimdi için geçerli olacak. Çünkü sonra, çok geç.
•••
Thomas Friedman’ın kıvrak, ekonomik üslubuyla kısa, vurucu yazısı, onun “Dünya düzdür” kavramı kadar basit ve şematik. Bu nedenle doğruları kadar eksikleri de var. Birisi ona, eğer yarın (sonra) için gerçekçi ve sürdürülebilir plan-strateji yapmazsa, “Türkiye gibi” olunacağını anlatsa… Yaratıcılık ve zekânın, mühendislikle ilgisiz bir beyinsel örgütlenme olduğunu… Mahremiyet ile kişisel verilerin korunması arasındaki ilişkiyi de…
BT’miz ne kadar küresel?
Ülkemizin ileri teknoloji ihracatının, dünyadaki payı 2013’te yüzde 0,3 olarak hesaplandı. İthalattaki payı ise yüzde 0,7. Ülkemizin, kendi ihracatı içinde ileri teknoloji ürünü payı 2012’de yüzde 1,8.
Herkesin canını sıkan yetersiz rakamlar bunlar. Ama bu, zaten bilinen bir şey: Türkiye’nin, ileri teknoloji ihracatı yapacak ürünü yok. Raporda 25 ülkenin 2000 yılındaki durumu gösteren bir tablo var: İleri teknoloji ihracatında ABD yüzde 29,2 oranla birinci sıradaymış. Onu açık ara yüzde 7 ile Japonya izlemiş. Almanya “bile” yüzde 6,7. Türkiye 18. sırada yüzde 0.6.
2013’e baktığımızda durum farklı: Çin, ileri tekonoloji ihracatında yüzde 36,5 ile baş sırada. Bunda elbette ülkede montajı tamamlanan cihazların da ihracat sayılmasının payı var. İkinci sırada yüzde 13’le HongKong. ABD, yüzde 9,6 ile üçüncü. Türkiye, işte az önce okudunuz, 18. sırada yüzde 0,3. Bunun, 2030’da çıka çıka yüzde 0,5’e çıkabileceğini tahmin ediyor. Türkiye, o tarihe kadar sadece bir basamak yukarıya, 17. sıraya çıkmış olacak.
Oysa 2023 hedefi çok yukarda. Ülkemizin, o hedefe doğru “sıçraması,” çok sayıda girişimcinin, bilfiil yenilikçi işler yaparak, bunları dünyaya satmasıyla mümkün olabilir.
Bunu sağlamayı amaçlayan, acilen, hemen, derhal, ilk fırsatta, vakit geçirmeden, sallanmadan, duraklamadan, çabucak, gerçekçi, uygulanabilir, sürdürülebilir, ölçülebilir bir bilişim Ar-Ge inovasyon stratejisine ihtiyaç var.
Lütfen 2006-2010 “stratejisi” gibi olmasın ama…