BM e-devlet kıyası 2014
Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi tarafından hazırlanan 2014 e-Devlet Göstergesi’nde Türkiye, geçen yıla göre puanı arttı, 193 ülke arasında 71. sıraya çıktı. Geçen yıl 80. sıradaydık.
284 sayfalık ayrıntılı raporda puanımıza bakıyoruz:
Puanlamada üç ölçüt var: Çevrimiçi hizmetin kalitesi. Telekom/internet altyapısı. Sosyal sermaye.
Yani sadece “kaç adet hizmet sunuyoruz” işin sadece üçte biri. Ama e-devletin, vatandaşa en görünen yüzü de burası: Örneğin YÖK, e-Devlet Kapısı’nı kullanarak, öğrenci belgesi alınabilmesini sağladı. Üniversiteyi kazanan öğrencilerin kayıtları da e-Devlet Kapısı’ndan yapılacak. Buradan sağlanacak barkodlu belgeler (inşallah) kurumlara yapılacak başvuru ve işlemlerde kullanılacak. “İnşallah,” çünkü “Sen bunun aslını da getir” diyen çıkar. Ya da, “Önce bir dilekçe yaz bakalım” diyen de çıkar. Ama ne olursa olsun, e-Devlet Kapısı’nın 2008-2014 arasında 18 milyona yakın kullanıcı yaratması, 973 ayrı hizmet sunması, başarı…
Ne var ki bu başarı, yerini bir iki dakikada mağduriyete bırakabilir. Siber saldırı ve organize veri hırsızlığı diye bir şey var. Yakınlarda, e-Devlet konusunda önde gelen Singapur’da bile 1,560 kişinin şifreleri çalındı, hesaplarına girildi. Türkiye, bilişim güvenliği sorunu yaşayan 27 ülke içinde 12., virüs bulaşan internet kullanıcıları bakımından 7., siber saldırılara kaynaklık eden ülkeler arasında 3. sırada. (Bahçeşehir Üniversitesi, CSG-City Security Group, CUNY John Jay College of Criminal Justice ortaklığında Siber Güvenlik Konferansı. 18.04.14)
27 Haziran Cuma sabahı 6-7 arasında, bir zeplin, ABD’nin Ulusal Güvenlik Kurumu (NSA) Veri Merkezi civarında uçtu.
Uçuranlar: İnternetin dünyada tanındığı yıllardan beri düşünce ve ifade özgürlüğü için çalışan Elektronik Cephe Vakfı (Electronic Frontier Foundation). Amerikan Anayasası’nın 10. değişikliğini esas alan STK (Tenth Amendment Center). Greenpeace.
Veri Merkezi’nin üzeri uçuşlara yasak olduğu için, zeplin merkezin kenarından dolandı. Parlak renklerle bezeliydi. Üzerinde, “Aşağıda NSA yasadışı casusluk yapıyor” yazıyordu. Bir de web sitesi adresi: Casusluğa Karşı Dur (StandAgainstSpying.org).
Bu, örneği görülmemiş protestoyu, hava şartları nedeniyle sabahın köründe, trafik yoğunluğu başlamadan yapmak zorunda kaldılar. ABD’nin iyice kırsalında, Utah eyaletinin kuş uçmaz kervan geçmez bozkırındaki eylemde kullanılan zeplin, sönük olarak taa California’dan 13 saatte taşındı. Şişirildi, uçuruldu. NSA’den ses soluk çıkmadı. Düzenleyiciler, “Jetleri bekliyorduk” diye espri yaptılar, ama ne de olsa orası Amerika: Granit kaya gibi, özgürlükçü bir Anayasa var. Protesto eyleminde adı geçen Onuncu Değişiklik diyor ki: “Anayasa tarafından Birleşik Devletlere verilmeyen veya eyaletlere yasaklanmayan yetkiler, eyaletlere veya halka aittir.”
Bizim “buralardan” bakınca anlayamayacağımız bir boyutu daha var işin: Bir Utah milletvekili, hem de vatan-millet edebiyatına meraklı muhafazakar Cumhuriyetçi Parti’den Marc Roberts’in “Veri Merkezi’ne su vermeyelim” yasa tasarısı! Yanlış okumadınız: Arkadaş diyor ki, “Bütün Amerika’yı gözetlemek mi istiyorsunuz? OK. Ama biz, size yardım etmeyeceğiz.”
100 bin metrekareye yakın (ve daha genişleme kapasitesi olan) Veri Merkezi’nde soğutma, suyla yapılıyor. Günde 3 bin tona yakın su gerekiyormuş (1,7 milyon galon). Ülkenin kurak bir yöresinde, suyun böyle harcanması, gerçek bir çevre sorunu. Bu yüzden veri merkezleri, kuzey enlemlerinde, buz gibi deniz-göl kıyılarına kuruluyor.
Mr. Roberts, yasa tasarısını Temsilciler Meclisi’nde Aralık ayında görüşme sırasına sokturmayı başardı. Asla yasalaşamaz. Ama Edward Snowden’den beri (Haziran 2013) sürekli dayak yiyen NSA için berbat bir PR felaketi olacak- Konunun Meclis’te ele alınması bile yeter.
Alt yazı: Veri Merkezi hakkında elbette infografik yapacak bilgi yok. 2001’de NSA’den ayrılmış eski istihbaratçı James Bamford’un anlattıklarına göre, merkezde, dakikada 20 terabayt kayıt yapılabiliyor. Dakikada!
Bina kendini temizliyor
Ar-Ge ve yenilikçilik (inovasyon) bir arada: Dış yüzeyde kullanılacak çimento, titanyum dioksit içeren fotokatalitik özelliğe sahip. Kirletici maddeler beton yüzeyinde güneş ışığına maruz kaldığında yapışıp kalıyor. Bir yağmurla akıyor. Bu nedenle bu tür betona “kendi kendini temizleyen beton” deniliyor. Yapısı nedeniyle % 80 oranında geriye dönüşümlü malzemeyle üretime uygun.
Palazzo Italia’daki yenilikçilik ise, binanın dış yüzeyinin yekpare değil, ağaç dalları gibi “dallı budaklı” 900 parçadan yapılması. Bu sayede dış yüzeyde sadece 2 bin ton çimento kullanılacak (yani, böyle bir bina için az). Parçalı yapı nedeniyle binanın içine gün ışığı, olduğu gibi girecek. Aydınlatmadan tasarruf sağlanacak. Dallar, içeriye yansıyan ışığı kırarak, gölgeli alanlar oluşturacak: Estetik. Bu özelliği nedeniyle binaya “Şehir Ormanı” (Urban Forest) yakıştırması yapıldı.
Binanın damında, artık “olmazsa olmaz” fotovoltaik cam döşemeyle güneş enerjisi toplanacak. Toplam alanı 13 bin metrekareyi bulan binada hem havalandırma, hem aydınlatmada doğal kaynak.
Expo 2015’de İtalya’yı temsil edecek bina için açılan uluslararası yarışmayı İtalyan mimarlık şirketi Nemesi & Partners kazandı. Expo bittikten sonra da bina, “sürdürülebilir enerji ve tasarım” örneği olarak kalacak. Başka işlevler yüklenmek üzere.