Gider ayak coşkusu…
Avrupa Sayısal Gündem Bakanı Neelie Kroes’un, İtalya’nın dönem başkanlığı dolayısıyla Venedik’te yapılan #DigitalVenice toplantısında 8 Temmuz’daki konuşmasından özet:
••
Bugün inovasyon, sayısaldır. Bununla, sayısal ekonomiyi kastetmiyorum. Bütün ekonomi artık tamamen sayısaldır. Otomotiv sanayi, otomobil üretmiyor: Tekerlek üzerinde giden bilgisayar üretiyor. Her şey, her şey sayısal: Ulaşımdan televizyona, evinizden hastaneye kadar.
Bütün bu değişim içinde tek bir şey değişmeden kaldı: Avrupa için emellerimiz ve hedeflerimiz… Biz hala, küresel oyunda güçlü bir oyuncu olmak istiyoruz. Biz hala bütün AB halkı için istihdam istiyoruz. Biz hala refah istiyoruz.
Hükümetler ve siyasetçiler inovasyon yapamaz. Ama inovasyonu teşvik edecek siyasi kararları alırlar, yasal zemin hazırlarlar, finansal yatırım yaparlar, inovasyona destek verirler.
Avrupa Tek Pazarı kavramında büyük veri var, daha çok bilgi var. Yarının veri/bilgiye dayalı ekonomisinde Avrupa’nın lider olmasını istiyorum. Ancak, bunu sağlamak için bazı adımları atmalıyız:
İnterneti inovasyon amaçlı kullanmak için doğru becerilere sahip olmak gerekiyor. Oysa Avrupa’da 1 milyon bilişim çalışanına daha ihtiyaç var.
Sosyal sermayenin yanı sıra fiziki sermaye de gerekiyor: Genişbant. Bundaki eksikliğimizi hızla kapatmamız lazım.
Ve üçüncü konu olarak, internet şebekemizin güvenli olması gerekiyor. İnsanlar, güvenmediği şeyi kullanmaz. Casusluk, gözetleme, oltalama gibi saldırılar AB’yi 53 milyar avro zarara uğratıyor. Hacker’lar sınır tanımaz, biz de sınır tanıyamayız. Bu nedenle bütün AB içinde eşgüdüm sağlamak zorundayız.
Duygusal bir müzayede
İsveç’in başkenti Stockholm’de “dünyanın ilk duygusal müzayedesi”ne katılacak 303 kişi, eser listesinden üçer eser seçtiler. Bunlar, kendilerine, özel bir odada bir dakika süreyle gösterildi. Parmak uçlarına ve kulak memesine takılan duyargayla deri duyarlılıkları ve kalp ritmleri ölçüldü. Bu ölçütleri en yüksek çıkan kişiler, eserleri satın almaya hak kazandı.
Deride, bizim hissetmeyeceğimiz düşük voltajda elektriksel faaliyet var. Heyecanlanınca ellerin soğuması, yüzün kızarması, terleme, kalbin hızlıca çarpması gibi doğal reflekslerin hepsi bu elektrik akımıyla dört ayrı biçimde ölçülebilir. Bu, psikolojinin fiziki bilimlere en yaklaştığı yer olan “davranışsal psikoloji”nin ilgi alanında deneysel bir yöntem. Bugün, fMRI, EEG, gözle izleme (eye tracking) gibi nöroloji-fizyoloji ölçümleri de kullanılıyor.
İsveçli Kosta Boda sanat galerisinin yenilikçi uygulamasını, kurumsal nitelikli, küresel boyutta iş yapan müzayede şirketlerinin benimsemesi mümkün olamaz. Ama pazarlamada, “nöromarketing” diye bir konu var: Alışverişi, büyük ölçüde duygularımızla yapıyoruz.
Derinin elektriksel faaliyetini izleyerek, bir ürün/sunum/hizmet hakkında bir grup izleyicinin (müşterinin), o an ne hissettiğini ölçmek artık m2m sayesinde daha da kolaylaştı. Bunun için müşterinin, derisine değen bir ölçüm cihazı (bilezik gibi) takmak yeterli. Cihazın kaydettiği bilinçdışı veri, analiz merkezine uçuyor. Ürün hakkındaki anlık duygular rakama dönüşüyor, istatistik oluyor.
Bunu, en medyatik biçimde, Saatchi&Saatchi reklam ajansı, 2014 Cannes Lions Uluslararası Yaratıcılık Festivali’nde geçen ay uyguladı. Projesini; Studio XO, Marshmallow Laser Feast ve Elektropastete adlı üç şirketle ortaklaşa geliştirdi. Ve ortaya şöyle bir şey çıktı: Davetli seçkin seyirciye 19 reklam filmi sunuldu. Hepsi, sanatçı yönetmenlerin eseri bu filmlere, 2,300 seyircinin duygusal tepkisi ölçüldü. Her bilezik, seyircinin o anki duygusuna göre ışıldadı. Hem salonda ışık benekleri, görülmemiş bir estetik görüntü oluşturdu, hem de Saatchi, reklamlarına anlık tepkiyi m2m vasıtasıyla aldı. Aldığını, grafiğe dönüştürdü, salondaki dev ekranlara yansıttı. Herkes, herkesin ne hissettiğini de görmüş oldu: Pazarlama ve tanıtımda yepyeni bir veri toplama boyutu açılıyor.
Gökte futbol seyri
Lufthansa, British Airways, Kenya, Endonezya/Garuda, Etihad, Emirates, Katar, Singapur, THY havayollarına bu teknolojik fırsatı Panasonic Avionics sundu. Çoğu, havayolu rotalarına rastlayan 17 uydunun kapsama alanlarına göre, her uçağa olmasa çoğuna özel antenler takıldı. Antenler, önce aşırı sıcağa, sonra aşırı soğuğa dayanacak ve çalışacak şekilde üretildi. Saniyede 50 Mb veri alacak şekilde ayarlandı. Böylece, uçağın yolu üzerinde hangi uydu, ne zaman nereden geçecekese, ona göre bir ayarlamayla, maç naklinin kesintisiz ve aksaksız iletimi sağlandı. Bütün bu operasyon, Panasonic’in Los Angeles’deki merkezinden yönetildi.
Dünya Kupası sırasındaki bu yenilikçi başarı ardından şimdi 50 havayolu daha, sonraki spor olaylarını havada yayınlamak üzere sıraya girmiş durumda. Demek ki 2016 Olimpiyatları yine Rio’da yapıldığında, uçakta canlı yayın “alışıldık” bir şey olacak. Alıştığımız diğer bir çok teknolojik yenilikten biri gibi olağanlaşacak.