Can ve mal kaybının önüne geçmek mümkün
Autodesk Türkiye Ülke Lideri Murat Tüzüm
İnsanlığın başından beri dünyanın her yerinde yaşamı tehdit eden doğal afetlerin başında, yıkıcı etkisiyle depremler geliyor. Deprem kuşağında bulunan ülkemizde de son 100 yılda büyüklüğü 6 ve üzerinde gerçekleşen 60’a yakın depremde 82 bine yakın kişi hayatını kaybetti. Deprem gerçeğiyle en acı biçimde yüzleştiğimiz olay, 17 Ağustos 1999’da yaşadığımız, insanları uykuda yakalayan korkunç İzmit depremi oldu. Bu depremde resmi rakamlara göre 18 bine yakın vatandaşımızı kaybettik. Resmi olmayan rakamlar ve iddialar, bu rakamın çok daha üzerindeydi. 17 Ağustos depreminden bu yana uzmanlar, Marmara Bölgesi’nde 30 yıl içinde en az 7,2 şiddetinde bir deprem beklendiği uyarısında bulunuyor ve böyle bir durumda 30 bin kişinin yaşamını kaybedebileceğini vurguluyor. 450 – 500 bin gibi bundan çok daha yüksek tahminlerde bulunan uzmanlar da bulunuyor. Oysa 17 Ağustos depreminin 16. yıldönümünde, ülkemizin deprem gerçeğine hazırlıklı olup olmadığı ve gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı, hala en çok tartıştığımız konular arasında yer alıyor.
Başta deprem olmak üzere, doğal afetlerin ne zaman ve nerede gerçekleşeceğini öngörmek mümkün değilse de, gelişen teknoloji sayesinde doğal afetlerin insan hayatı üzerindeki etkilerini ve felaketten etkilenen bölgedeki ekonomik zararı en aza indirmek artık elimizde. Depremin yanı sıra sel, tsunami, kasırga gibi birçok doğal afet nedeniyle yaşanan yıkımların temelinde; tasarım süreçlerindeki öngörü eksikliği yatıyor. Bina ve yapılar en başında tayfun, deprem, sel gibi doğal felaketlerin etkilerine dayanacak şekilde tasarlanmadıkları için zarar görüyor ya da yıkılıyor. Oysa günümüz teknolojileri; doğal bir afet vurması halinde insan, mülk ve iş kaybını korumak için şehirlere ve diğer kamu kurumlarına proaktif önlemler almakta yardımcı oluyor. Bugün Autodesk ve benzer teknoloji şirketleri tarafından sunulan tasarım teknolojileri devletlere, şehir planlamacılarına ve mühendislere inşa edilen ya da edilecek çevrenin bir kriz ortamında davranış biçimine dair bilgi ve geri bildirimler, mimari ve coğrafi verilerle mühendislik verilerini birlikte kullanma ve daha iyi öngörü yapma olanağı, hayati ve maddi zararı engellemek ve en aza indirgemek için proaktif bir metot sunuyor.
Depreme karşı dayanıklı ve uzun ömürlü yapılar inşa etmenin yolu, “Yapı Bilgi Modellemesi” ya da kısaca BIM (Building Information Modelling) adı verilen yaklaşımdan geçiyor. BIM, 3 boyutlu parametrik ve nesne tabanlı modeller kullanarak, bir yapının yaşam döngüsü boyunca projeye ait birbiriyle uyumlu, koordineli ve ilişkili her tür bilginin yaratılması ve kullanılması süreci anlamına geliyor. Bu yaklaşım, projenin tüm ana süreçlerinde etkin olarak kullanılabilen sistem, işveren, tasarımcı, müşavir, yüklenici, alt yüklenici ve tedarikçiler arasındaki bilgi alışverişinin kalite ve hızını artırarak en uygun ve güvenli yapıların hayata geçirilmesini sağlıyor.
Büyük ölçekte bakıldığında, şehir çapında sanal 3D modeller yaratılması; yerel ve merkezi yönetimlere, danışmanlara ve kamuoyuna bir felaket anında restorasyon çabalarını nasıl ve nerelerde önceliklendirmek gerektiğini anlama konusunda yardımcı oluyor. Böylece onarımlar mümkün olan en hızlı şekilde yapılabiliyor. Bu; özellikle zarar gören, yaşamın ve işin devam etmesi için her zaman ayakta ve çalışır durumda olması gereken kamu binaları ve ağlarının zarar görmesi halinde büyük önem taşıyor. Bu model sayesinde felaketten zarar gören şehrin gelecekte daha güçlü olacak şekilde etkin planlaması da mümkün oluyor. Tasarım araçları, daha önce inşa edilmiş bina, yol, köprü gibi çevrenin ve planlanan yapıların ciddi felaket senaryolarında nasıl tepki vereceğini ve ne kadar dayanabileceğini görselleştirmeye ve simüle etmeye yönelik sismik simülasyon yetenekleri sunuyor; yaşanan afetin yaratacağı etkiyi simüle ediyor. Veri açısından zengin, mühendislik açısından kusursuz modellere dayanan gerçekçi görselleştirmeler; karmaşık teknik raporlar ve dağınık verilerin yeterince yansıtamadığı deprem ya da sel gibi felaketleri herkesin anlamasını sağlıyor. Böylece mühendisler daha sağlam tasarım ve malzemelerle olası afetlere daha iyi dayanması için mevcut yapıları nasıl yenileyebileceklerini ya da yeni yapıları nasıl planlayıp yaratacaklarını görebiliyor, geçmişte yaşanmış gerçek bir depremde bir yapının nasıl tepki vermiş olabileceğini belirleyip yeni tasarımları planlayabiliyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) tarafından, 4 farklı senaryo depremi esas alınarak gerçekleştirilen “Afet Önleme Azaltma Temel Planı” çalışmasına göre İstanbul’da beklenen olası deprem; 70-90 bin ölü, 120 – 130 bini ağır olmak üzere 500 binin üzerinde yaralı, 500 – 600 bin evsiz aile ve yaklaşık 40 milyar ABD doları maddi kayba sebep olacak. İnsan hayatı ve ekonomi dikkate alındığında, ülkemizi doğal afetlere hazırlayacak bu teknolojik araç ve girişimler için yapılacak yatırım, toplumsal güvence ve güvenliği sağlamanın en önemli yollarından biri. Öngörülen korkunç kayıpların yaşanmaması için toplumsal bilincin artması, devlet, özel sektör, mimar ve mühendislerin günümüzün gelişmiş tasarım araçlarıyla yapabileceklerinin bilincine varmaları ve bu araçların kullanımına geçiş için daha proaktif olmaları gerekiyor.