BT’de yazılım odaklı reform hareketi
Ağ ve güvenlik konusunun giderek önemini artırdığına dikkat çekerek sözlerine başlayan VMware Ağ ve Güvenlik Başkan Yardımcısı Ted Ranft’a göre bu, BT dünyasında önemli bir değişimi beraberinde getiriyor. Yönetim kolaylığı ve kaliteyi sağlayan bir yapı artık ön planda. 10 yıla yakın süredir VMware’de çalıştığını belirten Ted Ranft, 1 yıla yakın süredir Avrupa’da SDDC, yani yazılım tanımlı veri merkezleri başlığında tüm ağ ve güvenlik yönetim başlığından sorumlu. Bu süreçte bölgedeki ihtiyaç ve öncelikleri görme fırsatı elde ettiğini belirten Ranft, sorularımızı şöyle yanıtladı:
Bölgenin ihtiyaçları ve öncelikleri neler?
Her ülkede her şirket bir bilişim yolculuğu içinde ve bu sadece Türkiye’ye özel bir durum da değil. Giderek daha çok iş yükünü sanallaştırıyorlar, burada SDDC öne çıkıyor. Çünkü bu yatırımı yapmanın avantajları, maliyetinin üstünde ve yönetimsel kolaylık da cabası. Şirketler, BT yapısında konsolidasyon ile daha küçük bir sunucu yapısında tüm işlemlerini yürütebileceklerini görüyorlar. Sonraki adımda ise otomasyon kapsamını artırma ilgisi öne çıkıyor. Fiziksel ortamdan sanallaştırılmış ortama geçtikten sonra otomasyon kapsamı arttıkça hızla yatırım kapsamını genişletebiliyorlar. Ağ ve güvenlik başlıklarındaki çalışmalarla şirketin ölçeğine göre hızlı bir biçimde uygulama kapsamı genişliyor. Teknolojimizin asıl faydayı sağlamaya başladığı nokta ise tüm şirketler için geçerli ve bazı ağ hizmetlerini ve güvenlik yapısını doğru biçimde biraraya getirip denge oluşturmayı içeriyor.
Burada nasıl bir denge söz konusu?
Donanım bağımlılığını azaltıp yazılım odaklı hale geldiğiniz zaman, kararlar vermek de daha kolay hale geliyor, daha hızlı oluyor. Bizim ağ sanallaştırma teknolojimiz de burada kendini gösteriyor. vSphere gibi yazılımlarımız halihazırda pazarda. Bunlara ek yetkinlikleri de sürekli katıyoruz. Örneğin dağıtık firewall gibi eklentiler, yük dengeleme, yük dağıtımı gibi yapılar var. Böylece müşteriler için sürekli bir değer yaratıyoruz. Bahsettiğim bu hız ve çeviklik, bugün her ölçekte şirketin en önemli ihtiyacı ve bu hız esnasında işlem kaybı veya kopuklukların olmamasını sağlamak önem taşıyor. 2010 yılından bugüne bilişim dünyasında bulut ve sanallaştırma ekseninde büyük değişimler oldu. Ama ‘hyper scale apps’ burada önemli potansiyel sunuyor. Binlerce uygulama var ve bu yapıda sadeleştirme kolay değil. Bizim yaptığımız da vSphere merkezinde, buna sürekli katılan eklerle bu sorunları çözmek.
Bu aynı zamanda ‘hiper bütünleşik altyapıyı’ yaratıyor mu?
Bir noktada evet, ama bir noktada hayır. Hiper bütünleşik ve bütünleşik yapılara baktığınız zaman, bazı başlıklarda avantaj elde ediyorsunuz. Ekibinizin yapması gereken mühendislik işlerini, test döngülerini azaltıyorsunuz, çok küçük bir yapıda tüm işleri kapsayan yapı oluşturmuş oluyorsunuz. Ama hizmetlerinizi tam olarak yazılıma taşımadan, bütünleşik sistem bağlarınız var demektir. Sonuçta tüm şirketler daha etkili yazılımlarla hiper bütünleşik yapılara geçiş yapacaklar, bu bir gerçek. Bu yapıda yazılım ise tüm uygulamaları etkili ve doğru biçimde birbirine bağlayan yapıştırıcı. Fiziksel altyapıya her zaman ihtiyacınız olacak. Ama bunun ölçeklenebilir ve yüksek performanslı olması da önemli. Yani yazılım, donanımı öldürmüyor. Sadece üzerinde etkili bir biçimde çalışmak üzere yazılımlar giderek daha güçlü hale geliyor. Kuruma da, ihtiyaca en uygun donanımı etmek kalıyor.
Ağ teknolojilerinde nasıl bir değişim var?
Yıllarımız kabloları arasında geçti. 2010 yılında başlayarak ikinci dalga olarak Facebook ve Amazon gibi şirketler ortaya çıktı ve “Biz daha ileri gitmek istiyoruz, daha çok hizmeti yazılıma taşımak istiyoruz” dediler. x86 ise kabloları bütünleştirmekte ilk önemli ve büyük adım oldu. Biz de kurumlar için bunun bir benzerini yapıyoruz. Birçok özelliği bu yapıya katarak müşterilerimize aynı platformda daha çok fayda sunuyoruz. Heterojen bir ortamda bu fayda sürekliliğini, biz de sürekli yatırımlarımız ve eklentilerimizle sağlıyoruz. İlk adımımız işlem sanallaştırma. İkinci adım ise ağ sanallaştırma ve buna depolama sanallaştırmayı NSX ile ekliyoruz. Herşeyi bütünleştirmek ve bu esnada işlem yapmaya da devam edebilmek işin temeli.
Güvenliği bu tabloda nasıl konumlandırıyorsunuz?
Güvenlik adına yaptığımız temel şey NSX ile sunduğumuz dağıtık firewall. vSphere içine bir kod ekledik ve bu, ağ konusunda destek sunuyor. Her bir hipervizöre bir firewall ekledik. Geleneksel güvenlik modellerine sahip olduğunuzda bu çok maliyetli olur, hem çok etkili ve güncel kontrol de sunmaz. Pahalıdır ve yönetilebilir değildir. Hele bugün mobil çalışan bu kadar çokken, cihaz sayısı sürekli çeşitlenirken ağ güvenliğini geleneksel yöntemlerle yönetmek imkansız. Bir otele giriyorsunuz, yoğun bir güvenlik sürecinden giderek odanıza çıkıyorsunuz, ama odanın kapısında kilit yok. İşte buna benzer bir durum var geleneksel yapıda. NSX ile yaptığımız; vSphere’e sahipseniz, buna ek bir kod ekleyebilir ve firewall’u tüm hipervizörlerde açabilirsiniz. Hem de otomatik şekilde. Her bir sunucuda bir firewall olunca, sunucularımız birbiri ile konuşuyor ve böylece her adım daha yönetilebilir hale geliyor güvenlik adına. Kendi güvenlik politikanızı kendi önceliklerinizle şekillendirebilirsiniz. Birçok BT yetkilisi x86 ile bütünleştirmenin avantajlarını anladı. Sonuçta ağ sanallaştırma da güvenlik adına önemli bir fırsat demek.
Bu yapıya kurumsal ilgi ve kurumsal farkındalık? Onlara bu yapıyı nasıl anlatıyorsunuz?
Kurumsal ilgi yoğun. 2007’de iPhone ile tanıştık ve bu, BT’nin tüketiciye inmesi adına önemli oldu. BT yöneticileri de kurumsalda benzer bir akış yaratan yapıyı kontrol etme, doğrulama döngüleri kurgulama, her adımı yönetilebilir ve izlenebilir kılma çabasındalar. Daha çevik olmaları da şart. Küresel ilgi var ve herkes yıllar içinde geliştirdiği BT altyapısını daha çevik hali getirmek için çözüm arayışı içinde. Birçoğunun farkında olmadığı ise çözümlerimizin tam olarak bunu adreslemesi. Bizim görevimiz onlarda farkındalığı geliştirmek. Her kurumda sorun ve öncelik farklı olsa da, çözümlerimiz onlara ortak bir fayda sağlıyor, BT yöneticileri bu yapıda önceliklerini daha rahat konumlandırıp, hızlı ve düşük maliyetle yönetebiliyor. BT bütçeleri son yıllarda düşük seviyelerde ve bu yapı, BT yöneticilerinin bütçeyi daha dengeli değerlendirebilmesi için fırsat.
Bu yeni BT eğiliminde EMEA ve Türkiye nasıl bir pazarı oluşturuyor?
Benim bir görevim, geleneksel Avrupa pazarları dışına yatırımları hızlandırmak oldu. Şirket olarak da önceliğimiz, temel pazarlarımız dışındaki pazarlarda nasıl daha etkili hizmet ve çözüm sunacağımız. Bu ülkelerin aslında hepsinin potansiyeli yüksek. Ama Türkiye’de çok daha fazla zaman geçiriyorum ve aynı durum Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’daki bazı ülkelerde de var. Bu belirttiğim noktalara daha fazla kaynağın ayrılmasını sağladım. Bu pazarlarda olup bitenlerle yakından ilgileniyoruz. Bu ülkelerde iyi bir kullanım oranına sahibiz, ama bunu daha da geliştirmek istiyoruz.
Ağ ve güvenlik sanallaştırma başlığında yeni satın almalar olacak mı?
Bu konuda bir yorum yapamam. Şirket olarak iki büyük ve başarılı satın alma yaptık: AirWatch ve Nicira. Bu da karar alma noktasında bizi cesaretlendiriyor. Bir ‘satın alma ve birleşme’ ekibimiz var ve onlar potansiyelleri, fırsatları yakından takip ediyor. Biz sadece satın alma yapmıyor veya bu amaçla sadece teknoloji şirketlerine bakmıyoruz. Teknolojiye uygun yaratıcılık ve bizim çözümlerimizi daha da geliştiren yapılar önceliğimiz.