Rio için hüzün ve umut
Bir atletin, 100 metre koşusuna başlamasını izliyoruz. Arka ses olarak alkışlayan ve haykıran kalabalıkları duyuyoruz. Atlet canla başla koşuyor. Ama bir anda, bu koşan kişinin atlet olmadığını anlıyoruz. Çevresi, hiç de stadyum gibi değil. Koşan gencin arkasından polislerin de koştuğunu görüyoruz. Ve polis, genci tak diye vuruyor. Genç, yere düşüyor. Yarışı kazanamadı.
Ekrana şu yazı çıkıyor: “Matheus Silva, hayatının en hızlı 100 metresini koştu. Ama yeterince hızlı değildi. Polis tarafından 19 yaşında vuruldu. Silahsızdı. Sabıkasızdı. Polis, Rio’da rekor kırıyor: Olimpiyatlar Brezilya’ya verildiğinden bu yana polis, 2 bin 500 kişiyi yargısız infaz etti. Polisin bu şiddetini durdurun. Küresel dilekçemizi imzalayın.”
Bu, Brezilya’nın, çözülemez gibi görünen bir sosyal yarasına Uluslararası Af Örgütü’nün bir uyarısı. Tam Olimpiyatlar öncesinde dünya televizyonlarında, sinemalarında gösterimde.
Af Örgütü’nün saptamasına göre “Brezilya’da her yıl 56 bin kişi öldürülüyor. Bunlardan 30 bini yaşları 15-29 arası gençler. Rio’daki cinayetlerden büyük ölçüde polis sorumlu. Sadece 2015’te şehirde her ölümden biri, polisin müdahalesi sonucuydu. Bunların da çoğunluğu genç siyahlar.”
Af Örgütü’nün reklamı, halen derin bir siyasal belirsizlik ve ekonomik bunalım içindeki Brezilya’nın yaratmaya uğraştığı olumlu imaja uymuyor. Bu çok gerçekçi, ama çok karamsar filme panzehir olarak Samsung, bütün insanlığın tek ve kardeş olduğunu düşündüren iyimser bir reklam yarattı. “Tek Dünya, Tek Ulusal Marş” başlıklı bu mükemmel filmde çeşitli ülkelerden insanlar, kendi milli marşlarından mısraları başka ülkelerde söylüyor. Örneğin, bir Arap, Brezilya marşından mısrayı Arabistan’da bir yerde… Filmde yer verilen ülkeler Botswana, Avustralya, Kanada, Fransa, ABD, Brezilya, Malezya, Malawi, İngiltere, Yeni Zelanda, Almanya, Güney Kore, Tunus ve Güney Afrika. Bütün bu ulusların milli marşlarından simge cümlelerin seçimi, olimpiyat ruhunu yansıtmak için. Yaşadığımız güvensiz, güvenliksiz karamsarlığın hep arttığı, sorunların büyüdüğü bir dünyada yaratıcılık, yenilikçilik bütün bu dertlere çözüm önermeye devam ediyor.
Bir iyimserlik de ABD’de yoğurt kralı vatandaşımız Hamdi Ulukaya’dan… 2005’te yarattığı Chobani markasıyla, Rio’da yarışacak Amerikan olimpik ve parolimpik takımına sponsor oldu. Yoğurdunu her zaman “sağlıklı, katkısız, doğal” ilkeleriyle sunan Chobani, Rio için 40 tane ayrı video ve dijital profil hazırlattı. Sloganı: “İçinde eğer iyilik varsa, büyük olabilirsin”. Hamdi Bey, şirketin merkezinin bulunduğu New York eyaletinde New Berlin kasabasına 300 bin dolara bir beyzbol sahası yaptırıp, halka bağışlamıştı.