Entegre edebildiğiniz ölçüde güçlü ve güvenlisiniz
Oracle’ın yazılım, donanım ve güvenlik başlıklarında entegrasyon yetkinliği, kontrol avantajını da beraberinde getiriyor. Güvenlik başlığında paranoya ise gelinen noktada bir gereklilik.
BT dünyasında genel olarak buluta yönelik artan bir ilgi var ve bunun sonucunda tüm uygulamalar artık bulut mimarisinde konumlanıyor. Buna karşılık, bulut bilişimin avantajlarını hala tam olarak kullanmayan şirketler de var. Gizlilik ihtiyaçları ve sektör bazında regülasyonlar gibi gerekçeler burada öne çıkıyor. “Biz uçtan uca bütünsel çözümler sunabiliyoruz ve bu da bizi küresel bazda farklı kılıyor” yorumunu yapan Oracle Sistemleri Kıdemli Başkan Yardımcısı John Fowler’ın da belirttiği gibi, müşteriler isterlerse yazılımı kendi veri merkezlerinde işletebilir veya bulutta konumlandırabilirler. Çok karmaşık yazılım setlerini bütünleştirme konusunda analitik yazılımın sağladığı kolaylıklar John Fowler’a göre çok önemli bir fayda noktası ve bunu yaparken görselleştirme yetkinliklerinin de kullanılabilmesi ek bir değer. “Oracle bulut yapısında diğer uygulamaları inşa edebilir, sonra bunları Oracle analitik aracımızla görselleştirebilir, bu yapıyı Oracle bulutunda kurgulayabilirsiniz” sözleri ile bir yol haritası çizen Fowler’a göre, bu da tüm ihtiyaçların tek noktadan karşılanabilmesi demek. Ayrıca entegrasyon için ekstra zaman harcamaya da gerek yok, çünkü Oracle yapısında her şey zaten entegre. Detayları Fowler ile konuştu:
Kurumsal dönüşüm ve bu entegre yapının avantajı konusunda kurumsal farkındalık sizce ne seviyede?
Şu anda öne çıkan tabloda tüketicilerin dönüşümü ve beklentileri, her ölçekte şirketin de her şeyi yeni baştan düşünmesini gerekli kılıyor. Yani rotayı şirketler için aslında tüketiciler çiziyor. Çünkü misal online bankacılık hizmetlerini onlar kullanıyor, her şeyi mobilde yapıyor, şirketlerden de bu konuda kolaylık sağlamalarını bekliyorlar. Bu beklenti aslında 7/24 tüm sektörler için geçerli. Yine de bu değişimin en ilginç bölümü bence bankalar. Bundan 10 yıl önce bankalar oldukça sıkıcı ve rutin işler yaparken, bugün dünyanın her bir yanında farklı dijital ödeme sistemleri var ve örneğin şubesi olmayan bankalar karşımıza çıkıyor, finans sektöründe farklı enstrümanlarla yerlerini alıyorlar. Bu değişim karşısında geleneksel bankacılık sisteminin üyeleri de yeni bir şeyler yapmaları gerektiğinin farkındalar. Peki ama ya şubeler ne olacak? Yeni operasyon kanallarını hangi önceliklerle hayata geçireceğim?
Bu sorulara nasıl yanıt vermek gerek?
Bankacılık altyapısı geçmişten bugüne yapılan çalışmalar ışığında standart bir tasarıma sahip. Bugün tercih edilmeyen silo modelleri, yavaş hizmet sunumu gibi… Oysa tüketiciye dokunan tüm bu başlıklarda büyük dönüşümler yaşanıyor. Bunların itici gücü ise sektörde git gide büyüyen rekabet. Yani mevduat oranını yüksek tutmakla müşteri çekip, bir başkasına kredi vermek bugünün bankacılığı değil. Geldiğimiz noktada tüm bu süreçleri nasıl dönüştürebildiğiniz önem taşıyor. Bankalar da bu dönüşümün paydaşlarından sadece biri.
Sektör bazlı düzenlemelerin değişimi burada nasıl bir konuma sahip?
Hele de konu bankacılık olduğu zaman, düzenlemelerin değişimi çok hızlı olmuyor, ama genel ihtiyaçlara karşı verdikleri yanıtlar misal Avrupa’da yeni güvenlik düzenlemeleri ile paralel. Bu düzenlemelerin gereklilikleri, ziyadesiyle köklü değişimleri işaret ediyor. Bilgi güvenliği ürün gamı bu yönüyle düzenlemelerin en büyük itici gücü ve bu duruşunu devam ettirecek. Gizlilik odaklı gereklilikler, bilgi güvenliği, altyapı odaklı güvenlikler gibi başlıklarda tüm bunlar, düzenlemelerin de yenilenmesinde belirleyici olacak. Hatta bahsettiğimiz sadece finans veya telekom sektörlerine dair düzenlemeler de değil ve tüm sektörleri bağlayan düzenlemeler bu değişimden payını alacak. Bu gereklilik çerçevesinde şirketlerin değişimini izlemek de çok enteresan. Bir süre önce katıldığım bir yuvarlak masa toplantısında ABD’li bir perakende şirketinin dönüşümünü, nasıl bir finans şirketi haline geldiğini dinledik. Perakendeciler sadakat kartları, kartlı ödeme teknolojileri odaklı çalışmalar yapar, bireylerin tüketim tercihlerini şekillendirmeye odaklanırdı. Böylece tüketicisi hakkında her şeyi bilen bu şirket, tüketicilerinin dijital kimliklerine de sahip olduğu için aynı bir banka konumuna ulaştı. Buna rağmen, kendilerinin de kabul ettiği gibi, perakende sektöründeki bu gibi şirketler aslında kendilerini hiçbir banka gibi görmüyor. Yani bir yönüyle geleneksellik hakim, ama bir tarafta da aldıkları veriler ışığında bankanın sahip olduğu kıymetli verilere sahipler artık. Biz bu bütünsel değişimde her şeyi kendimiz geliştiriyor, yani sadece yazılımla sınırlı kalmıyor, donanımı da üretiyoruz. Bu da bizi diğer BT şirketlerinden farklı kılıyor. Oracle veri tabanı geniş kesimler tarafından kullanılıyor ve bu veri tabanının daha güvenli işlemesi için donanımızı da tasarlıyoruz. İnsanların bu dönüşüm süreçlerinde benzersiz bir konuma sahibiz. Analitik platformumuz, mobil kimlik için çözümler, bunların ödeme sistemlerine uyumu gibi başlıklara baktığımızda, yeni nesil bir platformumuz tüm bunların işlemesini ve kesintisizliğini sağlıyor. Donanım ve yazılımda en yeniye odaklanırken, güvenlikte de yeni nesil çözümlere imza atıyor, kendi bulut yapımızdan birçok ihtiyacı ve beklentiyi öğreniyoruz.
Yazılım, donanım ve güvenlik başlıklarında öncelikleriniz neler?
Birçok farklı fikre ve yenilikçi güvenlik çözümlerine odaklanıyoruz. Örneğin günümüzde küresel bazda birçok şirket, birçok iyi ve güvenilir çalışana sahip olduğunu düşünüyor. Bizimse bu güvene farklı bir bakışımız var: Herkes kötüdür. Bugünün risklerine karşı yeterince paranoyak olmadığımızı düşünüyoruz ve odaklandığımız tüm çözümler de herkesin kötü olduğu önyargısına odaklanıyor. Oracle’da yeniliklerimizi bu anlayış ile geliştiriyoruz. Bu, insanların geleneksel düşünce tarzını temel aldığımızda çok radikal bir değişim ve teknolojimiz ‘herkesin kötü olduğu’ fikri ile gelişiyor, size ihtiyacınız olan tüm koruma önlemlerini sunmaya odaklanıyor. Böylece misal herkes kendisine açık olan bilgi ile çalışıyor, sadece kendi hesabında izin verilen sistem yapısında işlerini yürütüyor. Bilgiye bu sınırlı erişim çok pratik bir fikir gibi görünse de, bunu kurumsal BT dünyasında konumlandırmak ise çok zor. Kurumiçi hassas veriler, müşteri verileri gibi kritik başlıklar var. Bir finans kuruluşu olarak müşterilerin hesap bilgilerine sahipsem, ama bu verinin dışarı çıkmasına kapı açarsam, siz de müşteri olarak beni dava etme hakkına sahip olursunuz. Sizinle ilgili tüm bilgileri güvenli biçimde tutmak ve bu verilerin güvenliğini kendi çalışanlarım nezdinde sağlayabilmekle yükümlüyüm. Oracle olarak biz bir finans veya telekom şirketi değiliz, ama küresel bazda 400 bini aşkın müşterimiz var ve onlarla ilgili bilgilere sahip olup, tüm bunları doğru biçimde korumak zorundayız. Bizce BT dünyasında bir sonraki en büyük problem bu bilgileri korumak için nasıl farklı bir altyapı inşa etmek gerektiği.
Güvenlikte en doğru altyapı nedir o zaman?
Oracle olarak bunun için bütünsel sistemler inşa ettik, depolama gibi tüm başlıkları tek bir sistemde buluşturduk. Donanım ve yazılım mühendisliğimiz burada önemli bir avantaj oldu. Bugün birçok müşterinin aldığı depolama bir şirketten, sunucu bir başkasından, network yapısı bir başka firmadan. Ama bu yaklaşımın yarattığı sorunlardan bir tanesi de her bir başlık için ayrı bir güvenlik yetkinliğine ihtiyacınızın olması. Yani bütünsel bir güvenlik bakış açınız olsa bile bunu hayata geçiremiyorsunuz. Bize göre ise gelecek burada.
Potansiyel Türkiye’de hayat buluyor
“Türkiye pazarında harika bir ekibimiz var ve bu sayede güçlü bir pazar payına sahibiz. Müşterilerin de teknik bakış açısı çok yetkin. Detayları öğrenmek istiyor, sürekli soru soruyorlar ve bu bizim için çok önemli. Zira biz de aklımızdakileri ve hedeflerimizi detaylı biçimde paylaşmayı önemsiyor, farklı teknolojilere önemli ve sürekliliği olan yatırımlar yapıyoruz. Türkiye pazarı potansiyeli ile bizi çok mutlu ediyor. Misal, Türkiye’de telekom ve finans sektörü şirketleri kendilerini sürekli yenilemeleri gerektiğini bilerek hareket ediyor. Ülke bütününde dijital bir ekonomi kurmak için atılan adımları gözlemliyoruz ve tüm bunlar, bizim için Türkiye’yi farklı ve önemli kılıyor. Bence Batı Avrupa birçok açıdan fazlasıyla olgun, ama ayrı zamanda daha durağan. Türkiye’de ise yaptığım görüşmelerle anlıyorum ki burada girişimci ruh ve atılım isteği daha fazla. Karşınızdaki engellere karşı bunlara aşma enerjiniz var ve bu engeller aslında sizi hızlandırıyor, daha çok motive ediyor. EMEA’da benzer potansiyele sahip başka ülkeler de var, ama bölgedeki daha gelişmiş ülkeler benzer bir potansiyeli sergilemekte eksik kalıyor. Girişimci ekonomi algısı yeni yöntemler bulmayı gerektirir ve Türkiye’de bunun işaretlerini fazlasıyla görüyoruz.”