Teknoloji çağında kaçan balık büyük olur
Türk Telekom Strateji ve İş Geliştirme Başkanı Dr. Ramazan Demir söyleşisi.Teknolojideki gelişmeler, iş dünyasına ne tür tehditler ve fırsatlar sunuyor. Şirketlerin iş modelleri ne tür tehditler altında bulunuyor?
Son dönemde yaşadığımız hızlı değişimin temelinde, teknolojik gelişmelerin herkese eşit miktarda verimlilik aracı sağlaması yer alıyor. Dolayısı ile küçük oyuncular bu araçları kullanarak büyük başarılar sağlayan iş modelleri kurabiliyorlar ve müşteriye rahatça ulaşabiliyorlar. Örneğin, daha önce önünde uzun kuyruklar oluşan Blockbuster, internet ile beraber kurulan Netflix’in büyümesine engel olamadı. Blockbuster 25. yılını kutlamaya 1 ay kala iflas ettiğini açıkladı ve gazeteler haberi ‘bir dönemin bitimi’ diye adlandırdı. Amerikalılar video alımlarını her geçen gün, Netflix gibi üyelik sistemleri üzerinden ya da Redbox gibi otomatlar üzerinden yapıyor.
Burada kablo, IPTV ve uydu üzerinden kiralanan videoları da unutmamak gerekiyor. Müşteri davranış biçimi değiştikçe iş modelleri
tehlike altına giriyor.
Yakınsama alanında yaşanan gelişmeler
dünyada nasıl bir seyir izliyor. Türkiye’deki gelişmeler şu anda ne düzeyde? Bu gelişmelerin önümüzdeki yıllarda nasıl bir düzeye çıkacağını öngörüyorsunuz?
Farklı teknolojilerin tek bir düzlemde buluşma çabasının sonucu olarak karşımıza çıkan yakınsama tüm dünyada, özellikle kullanıcıların diledikleri içeriğe, diledikleri cihaz ve altyapı üzerinden diledikleri anda ulaşabilmelerini sağlamakta. Artık 15 yaşındaki bir kullanıcı, televizyona bağlı oyun konsolu ile oyun oynarken, ev telefonuna gelen bir çağrıyı, bu konsola bağlı mikrofon ve kulaklıkla kabul edebiliyor ya da bilgisayarında yer alan medya içeriğini, 3G destekli cep telefonu ile uzaktan erişip tüketebiliyor. Ülkemizde de bu tür uygulamaların kullanım artışını görmek mümkün. Önümüzdeki yıllarda da bu eğilimin hızla artarak süreceğini öngörüyoruz.
Hem bireysel hem de ülkesel açılardan sayısal uçurumu görüyorsunuz? Türkiye’yi bu konuda nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sayısal ayrımın, yani bilgi teknolojilerine erişimin kitleler ya da ülkeler arasındaki uçurumun, teknolojik yetenekler, fiziksel erişebilirlik ya da gelir seviyelerinden kaynaklandığını açık bir şekilde dile getirebiliyoruz.
Türk BT sektörü 2005 yılından bugüne ortalama yüzde 14 ile büyüdü. Türkiye BT sektörü genç nüfusuyla, anahtar rolüyle ve yüksek
BT yatırımlarıyla gelecek vaat eden bir ülke konumunda. Türk BT pazarının 2009 büyüklüğü yaklaşık olarak
29 milyar dolar ve bunun Avrupa ülkeleri ortalamasının oldukça altında olduğu
göz önüne alınırsa, bu sektörün geleceği için
büyük bir sıçrama olanağı sunuyor. Bu uçurumun, teknolojik yeteneklerin ve yenilikçiliğin gelişimdeki
etkisi ise kendini tekrar
eden bir sorun haline gelmesine neden olmakta. Bu sebeple, devlet teşviki, STK’lar ve bizim gibi büyük oyuncuların rolleri çok önemli. Yapılacak hem maddi hem de entelektüel BT yatırımlar ile Türkiye’nin dünya sıralamasındaki yerini Amerika, İngiltere, İskandinav ülkeleri, Japonya, Fransa ve benzer ülkelere yaklaştırmak ve aynı zamanda ülke içerisinde özellikle coğrafi açıdan gözümüze çarpan bireysel sayısal uçurumun önüne geçmek mümkün olacaktır.
Sayısal uçurumun, bilgi uçurumuna ve onun da inovasyon uçurumuna gittiği devletler arasında tartışılıyor.
Bazı sunumlarınızda “teknolojilerin yurtdışında garajlardan” çıktığını belirtiyorsunuz. Ama Türkiye’de “garaj” kültürü yok gibi. Bu açık sizce nasıl kapatılabilir, Türkiye ne tür Ar-Ge ve inovasyon politikaları uygulamalı?
Aslına bakarsanız yenilikçiliği teknolojilerle sınırlandırmamak daha doğru olacaktır. Yenilikçi iş fikirleri de garajlardan ya da yurt odalarından yükselebilir. Burada önemli olan, dinamik ve genç beyinlere bu fırsatı sağlamaktır. Türkiye’nin üniversiteleri, teknokentleri ve parklarıyla, BT şirketleri ile elinde olan en değerli varlığını, kaliteli insan kaynağını “özgün girişimcilik” konusunda cesaretlendirmesi gerekmektedir. Örnek olarak yakınsama ve çevrimiçi girişimler devlet tarafından daha fazla desteklenmelidir.
Günümüz dünyasındaki en büyük oyunculara baktığımızda, basit ama değer katan fikirlerle ortaya çıktıklarını görürüz. Bu noktada önemli olan, yaratıcılarının Facebook ya da Google’ı kurarlarken risk almaya cesaret etmeleridir. Ancak kolaylıkla batabilecek bir yatırımı yapmaktan korkmayan genç beyinler o fikirleri küresel başarılar haline getirebilirler.
“Küreselleşen değerler ve pazarlar sayesinde, küresel ile yerelin yakınsamasına tanık oluyoruz” diyorsunuz. Bu konuyu biraz açabilir misiniz?
Facebook, kampus içi paylaşımdan, ekonomik bir pazaryeri olma yolunda ilerliyor ve birçok şirketi rahatsız edecek gibi duruyor. Google voice, telekom dünyasını rahatsız etmeye başladı bile. Bu yeni dünyada ancak çevik organizasyonlar ve teknolojiyi sindirmiş şirketler yaşayabilecek.
Yıllardır hepimizin dile getirdiği, iletişim hızının her geçen gün artması, mesafeleri tamamen ortadan kaldırmış durumda. Amatörce kurulmuş ve yayın ağı olarak sosyal bir video paylaşım sitesini kullanan bir yapımcıyı Santa Clara’da yaşayan Uzakdoğu asıllı bir Amerikalı reklamcı, İsveç’te yaşayan Türk asıllı bir avukat ile aynı anda takip edebiliyor ve aynı konulara kızabiliyor, gülebiliyor. Bu da bizlere yerel değerlerin küresel hale gelmeye başladığını gösteriyor. Bu yakınlaşma tabii ki ihtiyaç duyulan içerik ve tüketim maddelerinin de benzeşmesine yol açmakta; tüketicileri ve ürünleri küreselleşen pazarların küreselleşmesi kaçınılmaz olmakta.
Tüketicinin karşısında yer alan üretici/sağlayıcı da aynı konumda. Artık sadece kendi coğrafyasında ve kültüründe yer alan tüketiciye hitap etmek yeterli değil. Sağlayıcı daha geniş açıdan bakıp, sağlanan değerin genel “tüketici” kavramı için günlük değişmez bir ihtiyaç olduğundan emin olmalı.
“Veri, yeni petroldür”
“Teknolojinin bu hızda ilerlemesi pek tabii ki verimliliği artıracaktır ve bu da iş yaşamını bir hayli etkileyecektir” diyen Dr. Ramazan Demir, şunları kaydetti:
“Belli bir noktadan sonra bir ürünü “en ucuza sağlayan” kalmayacak, herkes en ucuza sağlayan olacaktır. Maliyet tabanlı bir ekosistemden kolaylık ve değer bazlı ekosisteme girmiş bulunuyoruz. Burada kendini sunduğu hizmetle farklılaştırabilen ve müşterisinin bir parçası, uzvu haline getirebilen işletmeler kazanacaktır.
Sosyal yaşamda da benzer öngörüleri yapabiliriz. Yakın gelecekte herkesin elinde daima açık ve hazır halde bekleyen akıllı cihazlar göreceğiz. Bu da doğal olarak kullanıcıların internet bulutuna bağlılıklarını en üst düzeye çıkaracaktır. Bu tür cihazlar günlük yaşamda birer danışman, bilgi kaynağı, özel kişisel asistan haline gelecek ve bir sonraki aşamada karşımıza yükseltilmiş gerçeklik olarak çıkacak. Yakın gelecekte insanlar sanal dünyalarda gerçekliğin simülasyonunu yaşamak yerine sanal bilgilerle zenginleştirilmiş gerçek dünyada sosyalleşecektir.
Bu da kullanıcının başlı başına bir bilgi bulutu haline gelmesine yol açacaktır. Veri yeni petroldür ve bu hammaddeyi en verimli şekilde kullanarak kolaylık sağlayanlar ayakta kalacaktır.”