Yaşlanan nüfus
Ülkemiz, artan yaşam düzeyi nedeniyle daha iyi sağlık hizmetlerine kavuştuğundan, yaşam süreleri uzadı. 2010’da GSMH toplamının 1 trilyon lirayı aşması ve artışın devam etmesi, bu sürenin daha da uzayacağının işareti. Yaşlılarımızın sayısı artıyor, yaşları da uzuyor. Beri yanda, Türk toplumu, hızlı bir biçimde, enişte, kuzen, dayı, amca, akrabaların tek evde oturduğu yapıdan; çekirdek aile denilen ana-baba ve çocuklardan oluşan yapıya dönüyor. Bunda şehirleşmenin etkisi büyük. Son yıllarda kentsel dönüşüm projeleri adı altında sürdürülen modern yapılaşma girişimleri de, mimari açıdan bu yönde bir “tip belirleme” oluşturmakta. Eski yaşam tarzına bağlı kalmak isteyenler ise, topluma kapalı sitelerde, gene ayrı evlerde ama aynı ortak alanları kullanarak eski aile yapısına benzer yapıyı sürdürme yolunu seçiyorlar. Tüm bu değişim, ortaya, bilinen ama önlemleri alınmamış bir sorun çıkartıyor: Yaşlıların bakımı.
Henüz tam oluşmamış çekirdek aile yapısında, çocuklar kreşe veya okula, büyükler de işe gittiğinde, yaşlılar evde yalnız kalıyor. Yaşlıların kalabilecekleri kurumlar, “düşkünler evi” (Dar-ül -aceze) mantığından “emekliler kulübü” yapısına geçmediği için, çekirdek aile, yaşlılarını buralara götürmek, terk etmek anlamına gelir diye evde tutuyor. Ama ne pahasına? Yalnız ve gözetimsiz bırakmak pahasına. Sosyal açıdan toplumdan koparmak da cabası.
Bilişimin, her iki konuda da yaşlıların imdadına yetişmesi olası. Sosyalleşme açısından, bilgisayar kullanmasını beklemediğimiz yaşlıların, aşina oldukları TV uzaktan kumandasını kullanarak bir diğerleri ile “görüntülü chat” yapabilecekleri düzeni kurmak bilişimin işi. Gene yaşlıların gözetimi için görüntülü ve sesli gözetim sistemleri kurmak ve bunu telli ya da telsiz erişimle ailenin eli ekmek tutanlarına ulaştırmak da. Tıbbi açıdan izlenmesi gereken sorunları olan yaşlıların bir kısım yaşamsal verilerini uzaktan izlemek de.
Bir-iki yaygınlaşmayan girişim dışında ortaya bu konuda hizmet verenlerin çıkmamasını garipsiyorum.