Haber, yalan olabilir
Londra’da geçen haftalarda, kalabalık bir alışveriş caddesinde silahlı saldırı olduğu, polisin ateş açtığı haberi Twitter’da yayılınca, panik çıktı. Şehrin merkezinde, daima çok hareketli ve
sıkışık Oxford Caddesi’ndeki işyerleri ve şirketler, çalışanlarına sokağa çıkmamaları uyarılarını da Twitter’la yaptı.
Ama meğerse, kimse silahlı saldırı yapmamış. Polis ateş açmamış. Polis sadece, “Eğer böyle bir saldırı olursa acaba nasıl çözeriz” diye tatbikat yapmayı düşünmüş. Evet, sadece düşünmüş. Yapmamış bile. Bir polisin, konuyu e-postayla birine bildirmesiyle, iş aniden “kulaktan kulağa” oyunu gibi gerçeklikten uzaklaşmış. Şimdi bu duruma bakıp, bir
bakanımız gibi “Twitter cıvıtır” mı diyelim? Twitter da tıpkı telefon gibi, televizyon gibi, hatta mektup gibi bir iletişim dağıtım aracı.
Bir yanlış bilgiyi, hatta kasıtlı olarak bir yalanı bu dağıtım kanallarından birinde ilettiğiniz zaman da aynı etkiyi (elbette çok daha sınırlı bir kapsamda) yapar.
Şimdi etki, ışık hızıyla oluyor.
Taa 30 Ekim 1938’de Orson Welles, Marslılar’ın dünyaya saldırdığına dair bir radyo tiyatrosu yayınladı. Radyoda “olayı” duyanlar bunu gerçek sanıp sokağa fırladılar. Ülke çapında panik çıktı. Sonradan yapılan hesaplara göre 6 milyon kişi radyo tiyatrosunu dinlemişti. Ve en az 1.2 milyon kişi “gerçekten çok korkmuştu.” Bu, radyonun 1930’lardaki “gücü” konusunda bir örnek. Ve iletişim tarihinde, üzerinde en bol araştırma yapılmış bir olay. O günlerden bugünlere, insan ruhu ve yapısı değişmedi. Sadece teknoloji değişti. Ama, temel algı mekanizmalarında bir fark olmadı. Bugün “gerçekliği” anlama koşullarımız daha zor:
Nasıl güveneceğimizi bilemediğimiz çok sayıda dağıtım kanalımız yüzünden…
Türkiye’den de örnekler var: 2002’de, New York Times yazarı William Safire’ın Türkiye’ye dair bir yazı yayınladığı öğrenildi. Bazı köşe yazarları bu yazı üzerine hemen görüş belirttiler. Kısa sürede, böyle bir yazının “olmadığı”, bunun tamamen uydurulduğu anlaşıldı. Böylece, internette her okuduğunu “doğru” sanmaması gerektiğini, ünlü yazarlarımız da gördüler.
Ama teknoloji, insanoğlunun zaaflarını gideremiyor. Daha sonraki yıllarda da benzer “aldatmaca” durumları yaşandı. İnternette okuduğunu gerçek sananlar, bir de baktılar ki kaynakları gerçek değilmiş. Örneğin, Taraf gazetesinde yayınlanan bir haberdeki kaynağın “doğru olmaması” üzerine gazete, herkesten özür dilemişti.