KÜRESEL ŞİRKETLERİN İNTERNET FİLTRELERİ
KÜRESEL
Bilgi çağı, insanların daha önce olmadığı boyutlarda, hızda ve zenginlikte bilgiye ve habere ulaşabildiği bir çağ olarak karakterize edildi. İnternet sayesinde, küresel bir kütüphane
artık bireyin parmaklarının ucundaydı. Daha sonra, kişiselleşmiş sunumlar başladı. Artık, örneğin bir gazetede yayın yönetmeninin birinci sayfaya koymaya uygun gördüğü haberlerle de sınırlı olmaya gerek kalmamıştı. Sizin tercihinize ve kimliğinize göre, bir algoritma size uygun, size özel tasarlanmış haber ve bilgiyi seçip ekranınıza koyuyordu. Spor haberleri ile ilgilenmiyorsanız, sadece borsa ve ilgili haberlerle ve analizlerle ilgileniyorsanız, bir haber sitesinde artık sadece ilgilendikleriniz
ekranınıza geliyordu.
Genel olarak, editörün, gazete sahibinin, yayın yönetmeninin veya siyasi olsun ekonomik olsun güç odaklarının filtresinden geçmemiş bilgi, haber ve analizin size göre kişiselleştirilmiş bir şekilde sunulması haklı bir heyecan yarattı. Google bile yaptığınız aramaya, kişiselleştirilmiş bir yanıt veriyordu. Web 2.0 ile artık herkesin önüne ayni standart sayfa sunulmuyor, her bireyin tercih ve kimliğine göre etkileşim kurabileceği, kendisine özel bir sayfa sunuluyordu. Birey özgürce kimliğine kavuşuyor, kişiliğini geliştiriyor ve toplum olarak da demokrasi birkaç adım ileri gidiyordu.
Tabii, gerçekte tam da böyle olmuyordu. Son bir yıldır, kaygılar dillendirilmeye başlandı. Önce Evgeny Morozov “The Net Delusion: The Dark Side of Internet Freedom” kitabı ve Foreign Policy dergisindeki yazılarıyla, internetin de güç odakları tarafından manipüle edilebileceğini örneklerle gösterdi. Sonra, Ortadoğu’daki toplumsal hareketler sırasında Google, Facebook ve Twitter hizmetlerini veren şirketlerin, BThaber’in Nisan sayısında yazdığım (https://www.bthaber.com/?p=11886) gibi, davranış farkları ortaya çıktı. Yani, herhangi bir toplumsal harekette, internetin yararı, hizmet sunan şirket yönetiminin takdirine kalmış gibi bir durum var.
İnternetin bireysel özgürlükleri genişleteceği ve toplumsal demokrasi üzerinde olumlu etki yapacağı öngörülerinin tam tersi sonuç ortaya koyabileceğini en çarpıcı bir şekilde ortaya koyan siyasi aktivist Eli Pariser oldu. Mayıs ortasında çıkan “Filter Bubble: What the Internet is Hiding from You” başlıklı kitabı şimdiden yoğun bir tartışma başlattı ve kendi alanında Amazon’un en çok satan listesine oturdu.
Pariser’in dikkat çektiği konu, arama motorları ve web sitelerinin kişiye özel haber ve bilgi sunarken kullandıkları algoritmanın, adeta bilgi ve haber ile birey arasında yeni bir engel oluşturduğu. Daha önceleri filtre olarak yayın yönetmeni veya editör vardı, şimdi bu algoritmalar var.
Algoritmalar kişinin özelliklerine ve ilgi alanına göre kişi hakkında bazı varsayımlar yapıyor. Örneğin, Google’da “Mısır” ile arama yapan birisinin önüne öncelikli olarak oradaki toplumsal hareketler ile ilgili site ve haberler gelirken, başka birisine turizm ve piramitler ile ilgili bilgiler ön sıralarda sunulabiliyor! Bilgisayarınız kapalıyken bile, Google 57 kritere göre sizin ilgi alanınızı, kimliğinizi, beklentilerinizi ölçmeye çalışıyor. Böylece, size en uygun sunumu yaparken, yine size en uygun reklamları da sunabiliyor. Facebook, uzun bir süre ilgilenmediğiniz bir arkadaşınızı artık sildiğinizi varsayarak, filtreleyebiliyor.
Bunun ne sakıncası olabilir? Birincisi, bilmediğimiz ve ticari amaçların belirlediği bir algoritma, bizden habersiz filtre görevi görüyor. Bu filtrenin kötüye kullanılmadığını düşünsek bile, bilgi ile aramıza bazı firmaların tercihleri girmiş oluyor. Bu sakıncalı ve rahatsız edici bir durum. İkincisi, kişi daima kendi görüş ve tercihlerine göre filtrelenmiş bilgi, yorum ve haber ile, karşı veya farklı görüşlerden habersiz hale gelir. Giderek, ayni görüşe hapsolur. Kişisel gelişme için olduğu kadar, demokrasi için de tehlikeli bir durum… Ayrıca, inovasyon ve yaratıcılığın en önemli tetikleyicilerinden birisinin birbirinden çok farklı bilgi ve görüşlere erişebilmek olduğu da biliniyor.
Tekrar vurgulamak gerekir ki, bu algoritmaların arkasında ticari amaçlar var. Microsoft 8.5 milyar dolar gibi tarihsel bir rakamla Skype’yi neden satın alıyor? (Karşılaştırmak amacıyla: Google, YouTube’u 2006’da 1.65 milyar dolara satın almıştı.) Yanıt, Skype’nin 665 milyon kullanıcısı hakkında topladığı ayrıntılı kişisel bilgide!
ULUSAL FİLTRELER
Küresel şirketlerin uyguladığı filtreler batı demokrasilerinde kaygı uyandırırken, ülkemiz çok daha olumsuz filtreleme ve yasaklarla karşı karşıya! Ülkemiz interneti üzerinde zaten var olan yasaklar üzerine, 22 Ağustos tarihinden itibaren uygulanacak filtreler, toplumda geniş tepkiler yarattı. Bu uygulamaları BTK’nın ısrarla savunmasına karşın, Bilgi Çağı dergisinde sözü edilen bir araştırmaya göre şu anda ülkemizde bir milyon civarında yasaklı site var. Neresinden bakılırsa bakılsın, ortada kabul edilemez bir durum var.
Sakıncalı olarak kabul edilen bazı içerikleri engellemek için, teknolojinin sunduğu olanaklardan da yararlanarak anlamlı ve kabul edilebilir bir yöntem arayışı aslında AB ve ABD’de tartışılan bir konu. Ne var ki, ülkemizde bu tartışma saptırılıyor ve anlamsızlaştırılıyor. Saptırılıyor, çünkü kimileri “porno veya Atatürk’e hakaret suç olmasın mı” sorusu etrafında polemik yapıyor. Oysa, esas konu, sakıncalı içerikleri engellemenin yöntemi, mevzuatı ve bunu yapacak yetkililer ile ilgili. Anlamsızlaşıyor, çünkü savcı ve yargıçların eğitiminden, uyar-kaldır sistemini uygulayacak sivil örgütlenmeye ve kuruluşa kadar atılabilecek çok sayıda somut adım varken, 5651 sayılı yasa çıktığından bu yana, 5 yıldır hiçbir şey yapılmadı. Üstelik, cumhurbaşkanından bakanlara kadar siyasi iradeyi elinde bulunduranlar, internet yasaklarına ilişkin “üzüntü” belirtirken, hala somut bir adım atılamıyor.
Bu durumun arkasında iyi niyet aramak veya durumu basit bir ihmal ile açıklamak mümkün değil. Esas niyetin ne olduğu üzerine akla gelen tahminler ise son derecede ürkütücü.
İNTERNET ÖZGÜRLEŞTİRİYOR MU, HAPİS Mİ EDİYOR?
Birey özgür olmanın ve bireysel gelişmesinin gereğini yapmak istemezse, internet bunu onun adına gerçekleştiremeyeceği gibi, tam tersinin gerçekleşmesine bile neden olabilir. Arama motorlarının ve web sitelerinin sahibi firmalar tarafından ticari amaçlarla uygulanan filtrelerden habersiz birey, giderek dar bir görüş ve kimlik çerçevesine farkında bile olmadan kendisini hapsedebilir. Elektronik parmak izini farkında bile olmadan bu firmalara vermiş olan bireyin endişelenmesi gerekir. Fakat, gerçek şu ki, birilerinin bir filtre kullanarak kişiselleştirilmiş bilgi, yorum ve haber sunması, bilgisi ve görüşleri hakkında sağlıklı bir kuşku sahibi olmayan bireyin kolayına geldiği için, hoşuna da gidiyor. Ayrıca, şurası bir gerçek ki, ülkemiz bireyi giderek sadece kendi görüşündekilerle sanal ve gerçek arkadaş oluyor. Demokrasi için pek de yararlı olmayan bir gelişme…
Bu konudaki endişeler abartılı mı? Bunu zaman gösterecek; fakat, boyutunu tam olarak bilemesek de, riskin farkında olmalıyız. Eğitim sistemimizin bu riski dikkate alması gerekir. Ayrıca, özellikle çocuklar için, sadece internetteki sakıncalı içerikler ile ilgili değil, bu risk hakkında da farkındalık yaratacak sivil toplum örgütlerine ve programlara ihtiyaç var.
İnternet yasaklarına karşı İstanbul’da büyük gösteriler yapılırken, Anadolu insanımız bu konuya ilgi göstermedi. Bu çok ciddi bir durumdur. Anadolu çocuklarının internet yasaklarından ve manipülasyonlarından korunması için acil önlemler gerekiyor. Her önemli teknoloji gibi internetin de birey üstündeki yapıcı ve yıkıcı, özgürleştirici ve hapsedici gücü iyi bilinmeli.