Dijital Tsunami
10 Mart 2011’de Japonya’nın doğu sahillerinde, 8,9 şiddetinde deprem ile sarsılan insanlar, saatler sonra 2 km’den daha uzun bir sahil şeridine 7 metreden daha yüksek dalgaların geldiğine tanık oldular. Sular kanalları doldurdu, yollara taştı, sel oldu, önüne geleni devirip geçti…
Tsunami adı verilen bu doğa olayını orada olanlar gözlerinin önünde, televizyon başındakiler kaydedilen görüntülerle izlediler. Yüz milyonlarca sayıda insan da İnternet’i kullanarak anbean gelişmelerden haberdar oldu.
Dünya Telekomünikasyon Birliği’nin (ITU) son yayınladığı verilere bakılırsa dünyada 2 milyardan fazla insan internete erişebiliyor. Bu büyüklüğün 1,2 milyarı gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor. Son beş yılda internete bağlanabilen insan sayısı iki kat arttı. Sadece Çin’de yarım milyar insan İnternet kullanıcısı. Estonya, Finlandiya, İspanya gibi ülkeler in öncülüğünde artık internete erişebilmek yasal güvenceler altına alınmış bir ‘Vatandaşlık Hakkı’ olarak tanımlanıyor. 1,6 milyar insan İnternet’e evinden erişebiliyor. Güney Kore, Hollanda ve İsveç’teki evlerin yüzde 80’inde internete erişim olanağı var. Üstelik bu evlerde yaşayanların hemen hepsi geniş bant İnternet kullanıcısı. Tüm dünyada geniş bant İnternet erişimini sabit hatlar üzerinden yapan abone sayısı 2010 yılı sonu itibari ile 555 milyon kadardı. Küresel IP trafiği son beş yılda 8 kat, veri trafiği son iki yılda 28 kat arttı. Cisco’ya göre mobil veri trafiğindeki artışın 2010-2015 yılları arasında 26 kat olması bekleniyor. 2015 yılında mobil veri trafik hacmi yılda 75 exabyte’a (1 exabyte=1018) ulaşacak. Aynı yıl tüm dünyada IP trafiği 966 exabyte’a kadar yükselebilecek ve İnternet’e bağlı çalışan cihaz sayısı en az 15 milyar olacak. Amerikalıların her birinin en az 7 cihazı İnternet’e bağlı olarak çalışacak. Dünya nüfusunun en az yüzde 40’ı, yani 3 milyar insan İnternet’e erişiyor olacak. Tüm internet trafiğinin yüzde 61’i video izlerken oluşacak. Sabit genişbant için dünya ortalaması 28 Mbps’a ulaşacak. Bu hız Avrupalılar için ortalama 36 Mbps’a kadar çıkabilecek.
Youtube’tan yapılan açıklamaya göre 2010 yılının Mayıs ayında Youtube’tan her gün 2 milyar video indirildi. Aynı yılın Ocak ayında TeleGeography’nin ölçümlerine göre ulusalararası telefon trafiğinin yüzde 12si IP-telefon servisi veren Skype üzerinden gerçekleşti. Bugün AppStore’dan günde 30 milyon uygulama indiriliyor. Açıldığından bu yana indirilen uygulama sayısı 10 milyarı aştı. Adeta dijital tsunami gibi yaklaşan bu ve benzeri değerler çok hızlı arttığı için talebi karşılamak üzere altyapı sahibi operatörleri çok büyük çaplı yatırımlar bekliyor. Operasyon giderleri de önemli oranda artıyor.
Yeni çıkan içerik ve uygulamaların doymak bilmeyen genişbant iştahı daha çok OTT (Over the Top) servislerden kaynaklanıyor. Bu tür servisler karşısında geleneksel iş modellerini değiştirmek zorunda kalan şebeke operatörleri ticari faaliyetlerini sürdürebilmek için önlerinde duran dijital pazar tehditlerine karşı gelmek, gerekirse sahaya inerek rekabet etmek zorunda kalıyorlar. Böyle davranmazlarsa, biliyorlar ki; bir zaman sonra alt yapıları temel ses ve veri servisleri için içeriğin ne olduğunu dahi bilmeden taşıma yapan kanallara dönüşecek. O yüzden öncelikli olarak kapasitelerini artırmaya ve artan talebi geçikmeden karşılamaya çalışıyorlar. Çünkü trafik arttıkça gelirler ona bağlı olarak aynı oranda artmıyor. Tam aksine, gittikçe meta haline dönüşen temel ses ve veri gelirleri azalıyor. Tanınmış danışmanlık şirketlerinden Cap Gemini’nin bir operatörü baz alarak yaptığı ve 2009-2012 yılları arasını kapsayan çalışmasında bu gerçek açıkca görülüyor. Örneğin, aboneler eğer ayda ortalama 1GB’lık bir kullanım gerçekleştiriyorsa EBIT (Vergi ve Faiz Öncesi Gelir) yüzde 50’den yüzde 20’ye düşüyor. Eğer kullanım 1,6 GB’a çıkarsa bu oran yüzde 45’ten yüzde 10’a geriliyor. 2,4 GB için yüzde 35’ten -yüzde10’a (eksi) bir azalma görülüyor.
Bu gidişatı gören operatörlerin bir çoğu bir başka gerçeğin de farkında. Onlar ellerindeki imkanların hala pek çok şeyi değiştirmeye yetecek özelliğe sahip olduğunu biliyorlar. Bu imkanların belki de en değerlisi, sahip oldukları şebekenin kendisi. Müşterileri ile uzun yıllardır süregelen ve karşılıklı güven üzerine tesis edilmiş ilişkiler ellerinde tuttukları bir başka fırsat. Yeni servisler piyasaya sürüldüğünde bunları kolayca ücretlendirme ve faturalandırma mekanizmalarına sahipler. Çok karmaşık da olsa bazı uygulamaları çok büyük ölçeklerde piyasaya sunabilme kabiliyeti taşıyorlar. Ses iletişimi konusunda çok uzun yıllardan gelen bilgi ve birikimleriyle üstünlük sağlayabiliyorlar. Müşteriye alışık olduğu formatta ve kolayca telefon numarası verebiliyorlar. Yine çok önemli bir özellik olarak, yerel pazar içinde müşteriye dokunma, onu hissetme, onun beklentilerine hızla ve tatmin edici müdahalede bulunma kapasiteleri var. Kısaca, hala oyun sahasındalar, iyi oyuncular ve ellerindeki malzeme en iyisi.
Ellerini böylesine önemli değerlerle güçlü tutan operatörlerin gelecekte oluşacak yeni rekabet ortamlarında OTT Servis Sağlayıcıları ile başedebilmeleri için iki seçenekleri var. Bunlardan birincisi, OTT Servis Sağlayıcıların kullandıkları yeni servis ve uygulamaların benzerleri için kendilerinin yatırım yapması ve oyunu kurallarıyla sahasında oynamak. Bunu gerçekleştirmek için şirket içi kültürü de yenilemeleri, değiştirmeleri gerekiyor. Ayrıca, piyasaya sürecekleri inovatif uygulamalar hızlı, ucuz ve küresel standartlar içinde olmak zorunda. Teknoloji ile telekomünikasyonu bütünleştiren yakınsama ürünlerine odaklanmalılar. Finlandiyalı operatör Elisa bu seçeneği uyguluyor ve kendi OTT servislerini kendisi sağlıyor.
İkinci seçenek ise; OTT Servis Sağlayıcıları ile işbirliği yaparak gelir paylaşımına gitmek. Böylece altyapılarını içinden geçeni bilmedikleri kanallar olma tehlikesine karşı ‘akıllı kanallar’ haline getirme imkanına kavuşacaklar. Dünyanın sayılı operatörlerinden Telefonica bu seçeneği tercih ederek Tuenti ve Jajah firmalarını satın aldı. British Telecom Microsoft’un şirketi Lync ile çalışıyor. Amerikalı büyük operatör Verizon Wireless, Japon KDDI ve İngiliz 3-UK Skype ile anlaşmalar imzaladılar. Fransız Orange Dailymotion ve Deezer şirketlerine hissedar oldu. Aynı yaklaşımı gösterecek pek çok operatörün de hazırlık içerisinde olduğu ve OTT servisleri veren firmalarla görüşmeler yaptığı biliniyor.
Geçtiğimiz günlerde, 9 Haziran günü Avrupa’da yerleşik operatörleri bünyesinde bulunduran ETNO
(Avrupa Telekomünikasyon Ağı Operatörleri Birliği) ve SAMENA (Güney Asya-Orta Doğu-Kuzey Afrika) Telekomünikasyon Konseyi İstanbul’da, Türk Telekom’un evsahipliğinde ortak bir ekinlik düzenleyerek bu konuları kendi aralarında masaya yatırdılar.
Onlarca operatörün tepe yöneticilerinin görüş ve düşüncelerini paylaştığı söz konusu etkinlikte sorun bu kapsamda ve bu kadar çok üst düzey katılımcıyla dünyada ilk kez ele alınmış oldu. Yüzyüze doğrudan bilgi alış-verişinin yapıldığı bu önemli toplantının piyasalar için olumlu sonuçları yakın gelecekte dünyanın farklı bölgelerinde görülecektir.