Avatar estetiği
Yeni yıl geldi, dünyanın en masmavi filmini izliyoruz, hem de 3 boyutlu…Avatar meşhur oldu.
İstenen de buydu herhalde, en başta planlanan. Şimdiden en çok izlenen, kazandıran ikinci film olacağını garantilemiş. Muhtemelen ilk sırayı kapacak. İlki de bir James Cameron filmi zaten; Titanic. Bu adam film yapmaya çok para harcıyor (500 milyon dolar kadar) ama sonunda da çok kazandırıyor…
Avatar, uzayda ve gelecekte, hafif irice mavi ekolojik arkadaşların yaşadığı bir başka dünyada geçen, klişe hikayesiyle bir kahraman asker filmi. Ancak bence filmin görsel özelliği mavi rengin sahnelerin tamamına hâkim kılınmasından geliyor. Gündüz planlarında mavi tenli devlerin dünyasındaki canlı yeşil, mavi, turuncu, kırmızı renkli motifler süregiden bir fantastik masal hikâyesi yaratıyor… Gece sahnelerinde karanlık mavi üzerine eklenmiş zarif, beyazlı pembeli ışıklı orman ekolojisi rüya gibi. Bu doğayla iç içe yaşayan mavi yaratıkların, rengârenk bir florayı sürekli hareket halinde tanıtmaları bu uzun filmi gözünüzü alamadan size izletiyor.
Avatar’da izlediklerimiz Japon Manga çizgi filmlerinde sık sık karşılaştığımız bir dünya aslında. Ancak onlar resmen çizgi film sınıfında olduğu için sadece meraklıları izliyor. Ayrıca onlar üç boyutlu da değil maalesef. Avatar ise yine sıradan bir Hollywood hikâyesinin anlatımı ya da Pocahontas hikâyesi diyelim. Ona da şüphe yok.
Sektöre etkilerinin değerlendirilmesi
Şimdilik filmin sinematografi ve içerik eleştirilerini bir kenara bırakalım. James Cameron’ın bu büyük bütçeli Hollywood şöleni ile bizlere getirdiği nedir peki, bunların ötesinde? Sanırım bu değerlendirmeyi TİME olarak da kabul gören önümüzdeki 50 yılın favori sektörüne etkileri açısından değerlendirmek uygun olur.
Yani T: Telekom/Telecommunication, I: İnternet/Internet, M: Medya/Media, E: Eğlence/Entertainment.
Avatar, görsel tasarımın teknoloji ile kullanımı açısından referans oluşturuyor:
Avatar, görsel tasarımın insanın algısal gerçekliğindeki konumunu zenginleştiren bir aşamayı temsil ediyor. Günümüzde süregelen tasarımların büyük çoğunluğu mevcut kültürel birikimden doğrudan yararlanan ya da önceki çalışmaların eleştirel soyutlamasını içeriyor. Diğer taraftan teknolojinin son kullanıcı açısından kolaylaşmasıyla da bağımsız ve deneysel tasarımlar fazlasıyla etrafımızı sarmış durumda. Yani Mimar Sinan’ın büyük bir ekiple yaptığı ve yanından geçen insanların hayranlıkla izlediği bir yaratığı görmekten ziyade genelde eleştirel anlam enjekte edilmiş öznel denemeleri izliyoruz birkaç on yıldır, tasarım olarak. Avatar ise bize teknolojiyi yepyeni bir dünyanın, farklı renklerle yaratılmasını ve bunu 3 boyutla algılama yapımını sunuyor. Bunu yaparken de tek kişilik kullanımı kolay teknolojinin ötesinde büyük bir ekip, zaman ve gayret ile bir tasarımı üretmenin önemini hatırlatıyor.
Avatar, yapımcıları sinemaları 3 boyutlu teknoloji ile doldurmaya yönlendiriyor:
Son birkaç yılda film yapımcıları da artık para kazanmak için DVD, Blu-Ray, internet vb üzerinden iş modellerine odaklanmaya başlamışlardı. İnternet ve DVD ile azalan sinema izleme hevesini kabullenmeye başlıyorlardı. Ancak Avatar, tüm dünyada eş zamanlı yürüttüğü 3 boyutlu gösterim harekâtıyla film dünyasına yeni bir fırsat olabileceğini hatırlattı. Aynı zamanda yine büyük yapım şirketlerine yüksek bütçeli filmlerde, bu sefer teknoloji ile fark yaratabileceklerini hatırlattı. Mevcut teknolojilerde henüz yaygın ve ucuz olarak 3 boyutlu televizyondan film izleyebilmek mümkün değil. Artık film yapımcıları üç boyutla izleyicileri evlerinden çekip çıkarmaya çalışacaklar.
Avatar, evde DVD izlemeye alışmış insanları yeniden sinemaya gitmeye zorluyor:
Geçtiğimiz 10 yılın genel tüketici profilinde, giderek yassılaşıp, cilalı görüntüsüyle parlayan televizyonlarında, alışveriş merkezlerinden alınan VCD, DVD, Blu-Ray, HD film ve dizileri izleyenlerin önemli bir yeri vardır. Diğer taraftan Türkiye’nin kendine has yapısında kopya film kiralama ve satışı bir de müptela grubu yarattı ki sinemada gişe film izleme zevki iyice Cem Yılmaz ve Şahan Gökbakar’ın filmlerine sıkışıp kaldı. Onun yerine, internete gir, IMDB’den merak ettiğin filmin notuna bak, uyarsa git kopya bir DVD al izle. Ancak Avatar bu alışkanlığı değiştirebilecek bir akımı ateşlemiş oldu. Filmin görselliğinden son model keyif almak isteyen izleyiciler bundan sonra 3 boyutlu film hevesi ile mecburen kafeslerinden çıkmak zorunda kalacaklar.
Avatar, DVD ve TV üreticilerini HD/Blu-Ray’in ötesinde yeni bir pazara sokuyor:
Afişlerde artık ‘Tam sinemada izlenecek film’ diye sloganlar kullanıyor. Yani ev sistemlerinin film izlemedeki üstünlüğü sinema afişlerinden belli… TV ve DVD üreticilerinin 3 boyutlu filmlerle bu avantajı tekrar sinema sektörüne kaptırmaya gönüllü olmayacağı aşikâr. Daha Avatar vizyona girmeden yaygın kullanımıyla izleyicileri eve sokmaya yarayacak yeni teknoloji ve araçlara odaklandıklarını tahmin etmek kolay. Sonuçta Avatar bu sektöre de tam bir dünya kadar yeni televizyon, film oynatıcı satacak bir pazar yarattı. Rekabetteki öncü aktörler kimler olacak 2010’da görmeye başlayabileceğiz.
Avatar, reklamcıları 3 boyutlu reklam filmi ile yeni bir boyuta yönlendirecek:
Sinema reklamcılığı da hedef kitlesi, tüketimi ateşleme potansiyeli, markaya etkisi ve yapım yönleriyle önemli bir yan alan. 3 boyutlu filmlerle ile dolan sinema salonları artık tüketimi tetiklemek için 2 boyutla çalışmaya alışan reklamcılara yeni bir boyut daha sunuyor. Önümüzdeki dönemde sinemaya 3 boyutlu illüzyonuyla ağzımızdan içeri akmaya çalışan çikolatalı dondurma reklamını izlemek için gidenlere bile rastlayabiliriz. Reklamcılar kadar reklamverenler de ürünlerini ve pazarlama iletişimi artık 3. boyutuyla kafalarında canlandırmak zorunda kalacaklar tabi…
Üreticilerinin yeni bir etkileşimli oyun tarifini zorunlu kılacak:
İnternet ile beraber oyun konsollarının görüntü kalitesine ek olarak artan online ya da interaktif oyun trendi 3 boyutlu bir işlevsellikle sinema ile içiçe girecek bir noktaya taşınabilir. İlk aşamada 3 boyutlu araçlarıyla evinden diğer kıtadaki arkadaşıyla Avatar dünyasında ağaçlardan ağaçlara atlamaya çalışan oyuncularla karşılaşabileceğiz. Ancak sonraki aşamada filmi evimizde senaryonun kahramanı olarak izleyip tercihlerimizle “film-oyun”un sonunun değişebileceği bir işlevselliğe sahip olacağız. Bu son aşamadaki atılımları görmek için sanırım sinema ile oyun dünyasının egolarını bir kenara koymasını bir süre beklememiz gerekecek.