İNTERNET FİLTRESİ KÖTÜ NİYETLİ Mİ?
ULUSAL
“Güvenli İnternet” adı altında internete bir filtre uygulaması başladı. Yeni bir Kanun Hükmünde Kararname ile, resmen hükümetin emrine giren BTK’nın sakıncalı bulduğu sitelere girilmesini önleyecek olan filtreleri sadece gönüllü olarak isteyenler kullanabilecek. Filtre uygulamasını istemeyenler, şimdiki gibi devam edecek.
Bu masum ve iyi niyetli gibi görünen, dolayısıyla internet konusunda bilgisi olmayan kamuoyuna çekici gelebilecek filtre uygulaması, aşağıdaki soruların yanıtsız kalması nedeniyle ciddi kuşkular ve kaygılar yaratıyor.
1. YouTube ve Google gibi siteleri bile yasaklamış olan ve şu anda onbinlerce olduğu sanılan ama sayısı açıklanmayan siteye erişimin engellenmesine neden olan 5651 sayılı kanun, taslak olarak 2006 sonbaharında TBMM gündemine gelmişti. Adalet Komisyonu’nda “AB ülkelerinde internet yasakları yerine internetin potansiyel sakıncaları üzerine eğitim programları uygulanıyor, konu ile devlet değil, devletin güdümünde olmayan ama desteklediği STÖ’ler ilgileniyor” demiştim. Buna yanıt olarak Adalet Bakanı Cemil Çiçek ve sonradan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım “O tür uygulamalar zaman alır, bu yasayı çıkaralım, zaman içerisinde eğitim uygulamaları da yaparız” demişlerdi. Aradan 5 yıl geçmesine rağmen okullarda öğrenciler veya ebeveynler için internette olabilecek sakıncalar üzerine neden herhangi bir eğitim yapılmadı ve kamuoyu bu konuda bilgisiz bırakıldı? Hatta, ilköğretimde haftada 2 saat ve zorunlu olan, böyle bir eğitimin yer alabileceği bilişim teknolojileri dersi, geçen sene haftada 1 saat ve seçmeli olarak değiştirilerek geri adım atılmış olmadı mı?
2. Toplumumuzun eğitimli kesiminin bile internet konusunda çok bilgisiz olduğu iyi bilinen bir gerçek. Örneğin, antivirüs programlarının sakıncalı sitelere filtre içerdiğinin sanıldığını gösteren araştırmalar var. İnsanların bilgisiz olduğu bir konuda “gönüllü” olarak sağlıklı bir seçim yapabileceğine inanmak mümkün mü?
3. Güvenli internet, birilerine göre sakıncalı olarak görülen sitelere çocukların ve yetişkinlerin girişimini engellemekten ibaret değildir. İnternet üzerinden olası istismarı önlemek için mahremiyetin korunması da güvenli internet için gereklidir. Gerçek niyet interneti güvenli yapmak ise, iktidarın yıllar önce AB baskısıyla hazırladığı, muhalefetin desteklediği, AB’nin de istediği Kişisel Verileri Koruma Kanun taslağının TBMM gündemine alınmasını hükümet neden engelliyor? Üstelik 2010 referandumunda, kişisel verilerin korunmasına ilişkin bir madde Anayasa’ya konulduğu halde, bunun bir anlam taşıması için gerekli yasal düzenlemeden neden kaçınılıyor?
4. Filtre söz konusu değilken bile engellenen ve onbinlere vardığı iddia edilen sitelerin hangileri olduğu açıklanmıyor. Uygulanacak olan filtrede hangi kriterlere göre sitelerin yasaklanacağı belirtilmiyor. Filtre uygulamasını ve kriterleri, yargı veya herhangi bir kuruluş denetleyemiyor. Filtre uygulaması iyi niyetliyse, neden bu kadar kapalı kutu olarak sunuluyor?
5. İnternet konusunda bilgili olanlar için filtre ve engelleme işe yaramaz. Nitekim, YouTube’a erişim engellendiği zaman, biraz bilgisi olan bu engeli aşabiliyordu. Haziran’da Türkiye’ye gelen, internet devi Google’ın kurucularından ve bundan önceki CEO’su Dick Schmidt, filtre konusunda “hem sakıncalı hem de işe yaramaz” açıklaması yapmıştı. Tüm bu gerçeklere rağmen filtre uygulamasında ısrar etmek, bu konuda eğitimsiz bırakılmış toplumun bilgisizliğinden yararlanmak olmuyor mu?
6. BTK’ya doğrudan bağlı olan, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın Nisan ayında açıkladığı sakıncalı internet alan adlarının bazılarını hatırlayalım: nefes, Haydar, sarışın, frikik, çıplak, hikaye, liseli, baldız,… Bunlar cinsellik içeriyormuş! Böyle bir düşünce yapısının egemen olduğu bir kurumun belirlediği ve gizli tuttuğu filtre kriterlerine neden güvenelim? Uygulanacak filtrenin, çocuklarımızı ve aileleri korumak adı altında, benzer bir düşünce yapısını yaymak amacına yönelik olmadığını nasıl bileceğiz?
7. Haziran ayında, Birleşmiş Milletler internete erişimi temel insan hakkı olarak kabul etti. Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Neelie Kroes, 19 Kasım’da yaptığı konuşmada internete fikri mülkiyet için bile sınırlama konmamasını savundu. Avrupa Adalet Divanı geçen hafta, fikri mülkiyet hakkını korumak için internete filtre uygulamasının insan hakkı ihlali olduğuna karar verdi. Ülkemizde uygulanan filtre, tüm bu uluslararası kabul görmüş anlayış ile çelişmiyor mu?
8. İnternetin merkezi otoriteler tarafından sınırlandırılmasının sakıncalarının bilincinde olan AB ülkelerinde, aileler için yoğun bilgilendirme çalışmaları yanında ücretsiz filtre programları da sağlanıyor. Ülkemiz piyasasında da ücretli, ücretsiz filtre programları var. Neden ailelerimize, kendi tercihlerine göre uygulayabilecekleri filtre sağlamak yerine, merkezi bir otorite tarafından filtre uygulamakta ısrar ediliyor? (“Aileler böyle bir uygulamayı kendileri yapacak kadar bilgi sahibi değil” yanıtına karşı bakınız yukarıdaki 1, 2 ve 5.).
Maalesef yazılı ve görsel medya filtre konusuna gereken duyarlılığı ve ilgiyi göstermedi. Oysa, yeterli internet bilgisi olmayan toplumumuzun filtre konusunda uyarılması gerekiyor. Burada, ilgili sivil toplum örgütlerine
görev düşüyor. Ayrıca, sektördeki şirketlerin toplumsal sorumluluk projesi olarak bu konuyu
ele alması, kendileri için de çok
yararlı olur.
“ÖNCE BİR KİŞİLİĞİNİZ OLSUN…”
Diyor, sanal gerçeklik mucidi Jaron Lanier bir konuşmasının başında ve devam ediyor: “Kendinizi sosyal ağlarda paylaşmadan önce, kendinizi yaratabilin.”
Eleştirmenler tarafından müthiş övgüler alan “You Are Not A Gadget” (Bir aygıt değilsiniz) kitabının önsözünde de, Lanier “Bu kitap teknoloji karşıtı değil. İnsan taraftarıdır (prohuman)” diye belirtmek gereği duyuyor. Çünkü, kitap 90’ların başında, bireyler için önemli bir yaratıcılık aracı olarak başlayan internetin, giderek bambaşka bir mecraya sürüklendiğini ve şimdi bireylerin birer araç durumuna düştüğünü savunuyor. Bunun sorumlusu olarak da yazılım şirketlerinin ve ticari kaygıların öne çıkmasını görüyor.
Yani, teknolojinin arz yönündeki sorunlara odaklanmış Lanier. Oysa, talep yönünde de, sorunlar var. Bilişsel (cognitive) bilimciler, bireyin beynini düşünmek için kullanmaya karşı eğilim değil, tersine, düşünmeye karşı doğal bir direnç içinde olduğunu gösteriyor. Bireyin bu doğal eğiliminden yararlanmak isteyenler sadece teknoloji arz edenler değil. Teknolojiyi bir tılsım görerek, onun büyüsüne kapılıp, bireyi unutanlar daha da tehlikeli. Örneğin, bireyin eğitiminde teknoloji kullanımına “eğitimde çığır açacak” iddiası ile yaklaşan anlayıştaki popülist yazarlar ve siyasetçiler…
Lanier, kişiliği ile yaratıcılığı ile bireyi ön plana çıkarma çabasıyla akıntıya karşı kürek çekiyor. Bunun ne kadar zor olduğunu biliyorum!