Fatih-son
Yorum dizisinin sonunda, olaya toplumsal açıdan bakmaya çalışacağım. Tablet devrinin, öğrencinin öğrenme, kendini yetiştirme ve kendini anlatma üzerine etkilerine dikkat çekmek isterim. Bu yılbaşı, bilişim sektörünün (yurtdışındakiler de dâhil) bir kısım kanaat önderleri, bilgisayar yazılım arayüzlerinin, sosyal medya sitelerinde yaygınlaşan şekillere doğru yöneleceğini ileri sürdüler. Gidiş bu ise, endişe duyarım. Çocukların eline tablet verip, bilgiyi öğrenmeyi değil, sınavda doğru kutucukları işaretlemeyi ödüllendirip, kendini anlatmayı da 140 vuruşa kısıtlarsak, korkarım, düşün(e)meyen, analiz et(e)meyen bu analiz sonucunda bir karar/sonuç sentezle(ye)meyen bir kuşak yetiştireceğiz.
140 vuruş diyince hep aklıma gelir: Okul dönüşü serviste öğrenciler kendi aralarında şakalaşıyorlar. Biri bir sayı söylüyor, ardından herkes gülüyor. Servis şoförü sormuş: “Biriniz bir sayı söylüyor, hepiniz gülüyorsunuz, ne oluyor?” Çocuklardan biri yanıtlamış: “Fıkra anlatıyoruz. Ama her seferinde tüm fıkrayı tekrarlamamak için hepsine birer numara verdik, yalnızca o sayıyı söylüyoruz, herkes fıkrayı hatırlıyor, gülüyoruz”. Şoför, “Ben de katılabilir miyim?” diye sormuş. “Olur” demişler. Sayı söyleyerek fıkra anlatmaca sürerken bir ara şoför de “18” demiş. Hiç gülen olmamış. Şoför sormuş: “Yanlış bir sayı mı söyledim?” Çocuklardan biri açıklamış: “Yok abi, iyi anlatamadın!”.
Tablet, (gelen haberlere göre) dış dünyaya açık olmayacak. Dolayısıyla MEB kaynakları dışında bir kaynakta tarama, araştırma yapmak, doğru ve güvenilir bilginin hangi kaynakta olduğunu öğrenmek, okuldan mezun olduktan sonraya kalacak. Bu sefer de diplomayı alan, MEB’den fişi çekilmiş, kendine yabancı bir ortamda, yapayalnız kalacak. Belki o zaman; günümüzdeki dershaneler şekil değiştirecek ve öğrenciyi bu kapalı çevrimden dünyaya açılma evresinde elinden tutup yol gösteren bir görev üstlenecek. Belki de, bu görevi mezuniyet sonrasında değil, okul süresince üstlenecekler?
Eleştirilerim, projenin daha yararlı, daha kullanışlı olması için.