Başına buyruk sistemler
“Başına buyruk” sözünü “otonom” yerine kullandım. Okul, dershane, kurs, çok eğitim alıyoruz ama dilimizi kullanmayı pek öğrenmiyoruz, sanki Türkçesi yokmuş gibi gidip yabancı dilden devşirme bir deyiş uyduruyoruz. Bu işin bir başka yanı. Değineceğim, robotumsu sistemler.
Teknik ilerledikçe, makinelere verebildiğimiz beceri düzeyi arttıkça, günlük işlerimizin bize yük gibi gelen niteliksiz olanlarını, bunları yapabilen makinelere bırakacağız. Geçen hafta kullanışsızlığından yakındığım yol bulma aygıtları, buna örnek. Bir adrese nasıl gidilir, nerede yol sıkışıktır, o sıkışıklık nasıl atlatılır, artık “yol bulma aygıtları”nın derdi olmalı. Bunun için ne altyapı kurulacaksa, pazar talep ettiğinde (umarım) kurulur.
Bunu daha ileri götürdüğünüzde, belli amaçlara ulaşmak için kendine tanınmış yetkiler içinde bir kısım kararları kendi alan sistemlerden söz edeceğiz. Bunlar “başına buyruk”. Teknolojide başı çeken çoğu zaman savunma sanayi. Burada insansız savaş aygıtları giderek yaygınlaşıyor. İnsan (savaşçı) yaşamını tehlikeye atmadan “düşman” ile savaşmak için insansız hava araçları yaygın biçimde kullanılmaya başladı.
İlk bakışta inanması güç gibi geliyor ama, insansız deniz altı veya üstü araçlar, insansız hava araçlarına göre sevk ve idare algoritmaları açısından daha karmaşık. İnsansız kara araçları ise, en karmaşığı. Havada, ne takılacak çit, ne içine düşecek hendek var; denizde dibe sürtmez, karaya toslamazsanız, sorun yok. Ama karada her türlü belâ sizi bekliyor.
Bu alanlarda yetenek kazanmamız gerek. Bunu bir veya iki şirkete bırakmak, öksüz bırakmak anlamına gelir, üniversitelerimizde bu konuda odak noktaları görmeliyiz. Ancak o zamandır ki, buralardaki yetenek birikimleri sivil yaşama da yansır. Örneğin pantolon veya gömleği el değmeden ütüleyen ütü gibi. Örneğin kafanızı içine soktuğunuzda size, seçtiğiniz bir saç kesimini 2 dakikada uygulayan berber makinesi gibi (aman, “kulaklarım bende kalsın” seçeneğini işaretlemeyi unutmayın!).