İnternet doğası korsanların gücüne dönüşüyor
Geleneksel partilerin sosyal medyada seçmenleriyle yakınlaşmaya çalışmalarının ardından, bambaşka siyasi fikirlerle ortaya çıkan bu oluşumların önceliğinde özgürlük ve eşitlik gibi kavramlar yer alıyor. İnternetin yaygınlaşmasıyla beklenen bilgi toplumu geçişi, sancılarını dünyada ve ülkemizde gösteriyor.Almanya’nın politik sistemini korsanlar ele geçirdi. İlk olarak İsveç’te gördüğümüz Korsan Parti, yeni nesil gençlerin politik açıdan görüşlerini de açıkça ortaya koydu. Arap dünyasında Facebook ve Twitter’ın etkileri, Wall Street’in işgali, e-devlet uygulamalarının hızla artması, devlet adamlarının sosyal medya üzerindeki politik hamleleri, vatandaş gazeteciliği ve son zamanlarda ülkemizde de görülen, katılımcı bir etkiyle hızla yayılan “politik haklama” girişimleri internetin, insanın politik hayatındaki değişimlerini gözler önüne serdi.
Belki de öncelikle biraz geriye giderek internetin yaygınlaştığı toplumlarda, seçimler sırasında internet kampanyalarının önemi ve yapılanlar üzerinde durmak gerekiyor. Artık politikacılar, vatandaşların en yoğun bulunduğu ve doğrudan iletişime geçebildiği alanları kullanıyor. Yeni nesil seçmen, satın almalarda yaptığı “sosyal medyadan etkilenme” tavrını, seçimlerde de gösteriyor.
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki 2008 seçimlerinde Barack Obama’nın internet üzerinde nasıl faaliyetler yürüttüğü ve rakiplerinin önüne geçtiği biliniyor. Obama, 2007 yılının Ağustos ayında çalışmalarına başlamış, seçim sonuçlarında yüzde 65’e kadar ulaşarak önemli bir destek sağlamıştı. Obama, Twitter, Facebook, FriendFeed ve birçok sosyal ağda aktif olarak çalışmalar yürüterek ülkemizdeki siyasetçilere de örnek oldu.
Seçmenler kurumlardan çok kişileri takip ediyor
Özellikle 2011’deki genel seçimlerinde partilerin web sitelerini yeniledikleri ve ilk kez web 2.0’a uygun hazırlıklar yaptıkları görüldü. Yine birçok eksik hemen göze çarptı. Örneğin, AKP’nin resmi sosyal medya hesaplarına ne seçim siteleri üzerinden ne de AKP resmi internet sitesinden ulaşabilmek mümkün değildi. Ya da CHP’nin resmi web sitesinde yer alan videoları sosyal ağlarda paylaşma butonları yer almıyordu.
Bugün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da şu anda Twitter üzerinde 1 milyon 340 binin üzerinde takipçisi bulunuyor. Twitter üzerinde ana muhalefet partisi başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nunsa 669 binin üzerinde takipçisi yer alıyor. Twitter’ı belki de en iyi kullanan siyasetçilerin başında gelen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise 1 milyon 760 binden fazla kişi tarafından takip ediliyor. Günümüzde dikkat çeken, kurumlar yerine kişilerin daha fazla takip edildiği. Seçmenler kurumların açıklamalarından ziyade bireylerin söylemlerinden etkileniyor.
Geleneksel siyasi fikirler yetmiyor
İnternet ilk kurulduğunda bilimsel çalışmaların dünya çapında paylaşılması hedeflenmişti. Günümüzde aynı amaca hizmet etmesinin yanında çoğunlukla eğlence aracı gibi görünen internet, kitlelerin bir araya gelmedeki en önemli aracı haline geldi.
Kanadalı Adbusters Dergisi tarafından fitili ateşlenen ve yüzlerle başlayıp dünyanın hemen her önemli şehrinde sayıları binleri bulan “Occupy Wall Street” göstericileri kendi sosyal ağlarını kuracak kadar iyi örgütlenmeyi başardı. ABD’de hızla artan işsizlik oranı ve var olan ekonomik düzenin yüzde 99’un çalışması ile yüzde 1’lik kısmın zengin olması halkın ayaklanmasına sebep oldu. Zira Mother Jones dergisine göre 2008’de 1 milyon doların üzerinde ikramiye ödenen Wall Street mensuplarının sayısı tam 4793’tü. 2009’da ise dudakları uçuklatan bir rakam, 140 milyar dolar ikramiye dağıtılmıştı.
ABD’de başlayan bu protestoların tüm dünyaya yayılmasının altında, protestocu grubun belli bir siyasi görüşten ziyade, internet sayesinde hızla artan bilgi seviyesiyle oluşan kültür ya da en azından birbirinden haberdar olma başarısı yatıyordu. Benzer bir durum aslında Arap Baharı için de geçerli. Kuzey Afrika ülkelerinde başlayan isyanlarda bir siyasi görüşten ziyade, insanlar “özgürlük” amacıyla bir araya geldi.
Avrupa’da hızla yayılan “Korsan Parti” akımı da geleneksel politikalar ve siyasi bakış açıları yerine, günümüzün özgürlüğüne ve eşitliğe düşkün bireylerini temsil etmeyi hedefliyor. Bu bireyler internet üzerinde istediklerini paylaşmak, devlet kontrolü altında kalmamak, hatta herhangi bir eser için telif hakkı ödemek istemiyor. Aslında dünya çapında oluşturulan ekonomik ve siyasi düzenin bir parçası olmak istemiyorlar. Tıpkı kendi ülkelerindeki düzene karşı çıkan Arap halkları ya da ABD’de gelir eşitsizliğine karşı gelen Wall Street işgalcileri gibi.
İlk Korsan Parti 2006’da kuruldu
İnsan hakları, doğrudan demokrasi ve katılımcılık, patent ve telif haklarında reform, bilginin paylaşılması, şeffaflık, bedava eğitim, bilginin serbestliği, küresel halk sağlığı ve din ile devletin birbirinden ayrılmasını hedefleyen Korsan Parti, ilk olarak İsveç’te kuruldu. 2006 yılında ünlü paylaşım sitesi The PirateBay’in girişimi ile siyasi kimlik bulan ‘korsanlar’, Avusturya ve Almanya’da da kendilerine yer buldu. Ardından da İsveç dışında tam 40 ülkede daha açıldı.
İlk bakışta oldukça hayalci bulunan gençlerin bir araya gelmesiyle kurulan Korsan Partileri, kısa sürede oldukça fazla üye kazandı. Özellikle ekonomisi bakımından dünyanın en önemli ülkelerinden biri olan Almanya’daki politik sistemi oldukça etkileyen Korsan Parti, kısa sürede 25 bin üyeye ulaştı.
Almanya’daki son eyalet seçimlerinde parlamentolara girmeye hak kazanan ve oy oranı giderek artarak ülkede 3’üncü parti olduğu belirtilen Korsanlar Partisi’nin kurultayında partinin büyümesi tartışıldı. Partinin siyasi işlerden sorumlu genel başkanı ise sadece 24 yaşındaki Marina Weisband.
Korsan Parti’nin yükselişiyle ilgili konuşan, Goettingen Enstitüsü’de politik bilim üzerinde çalışmalar yürüten Alexander Hensel, “Korsanlara oy verenler bir protestonun işaretidir. Bu protesto doğrudan demokrasiye karşı yapılmış bir protesto değil, geleneksel partilerinin işlevselliğini yitirmesinedir” açıklamasında bulundu.
Almanya’da ekonominin iyi durumu ve göreceli olarak düşük işsizliğe rağmen bu partinin yükselişe geçmesini, geleneksel parti politikalarına karşı gösterilen bir tepki olarak değerlendiriyor.
Ülke yönetimlerinin yeni nesli anlamak için çok daha fazla gayret göstermesi gerekiyor. Belki de internet antik çağlardan bu yana sözde kalan “doğrudan demokrasi” ihtiyacını giderecek bir araç olarak kullanılabilir.
RedHack farklı kesimlerden destek gördü
Dünya çapında gerçekleştirilen protestolara destek olmasıyla öne çıkan Anonymous, ülkemizde de kendine farklı bir karşılık buldu. Kendilerini devrimci ve sosyalist olarak tanımlayan RedHack grubu, Anonymous’un da desteğini alarak birçok eylemde bulundu. İçişleri Bakanlığı’na gerçekleştirdiği saldırının ardından kendi fikirlerine belki de hiçbir zaman katılmayacak geniş bir kitleden destek gören grup, yaptıkları eylemler yasadışı olsa da sempati kazandı. Bu destek ülkemizdeki yeni neslin de sağ-sol ayrımından çok yurtdışında olduğu gibi özgürlük, şeffaflık gibi kavramları öne çıkardığının bir işareti olabilir.