Hindistan
Emperyalizm, zihinlerde hoşluklar uyandırmayan bir sözcük. Ama emperyalizmi icra eden imparator, özen; imparatorluk, imrenme duyguları uyandırıyor. Hele imparatorluk Osmanlı olursa övünç akla geliyor. Osmanlı’nın pırıltısı, çok değişik ırk, inanış, yetenekten insanı bir idare altında birleştirebilmiş, yönetebilmiş ve onlardan ortak bir payda çıkartabilmiş olmasında. Bunun sonucunda da devrinin en yüksek gönenç düzeyini yakalamış. O yüksek gönenç döneminin deyişleri dilimizde kalmış: “elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak” gibi. Ama büyük-büyük babalarımız, sanayileşme döneminde bu yönetim becerisini sanayiye taşıyamamışlar.
Argo anlamını bir yana bırakalım, sanayide yönetim becerisi “elin kuşunu, elin taşıyla vurmak” deyişinde yatıyor. Kısaca emek de sizin olmayacak, pazar da siz olmayacaksınız, ama emeğin pazarla buluşmasını siz sağlayacaksınız. Toplumun, sanayinin, yönetici kadrolarımızın bu yolda çabası olduğunu ben pek göremiyorum. Biz daha çok “elimizi soğuk suya sokmamak” adına, “parasını bastırıp emeği alma” yolundayız. Bu para için de evdeki kilimi satıyoruz: Özelleştirme. Sonra kilimin parasıyla kebapçıya gidiyoruz: Tüketim. Üstelik, o sattığımız kilimi, yeni sâhibinden kiralayarak kullanmayı da sürdürüyoruz. Öyle değilse; biri bana, ülkemin insanının, ülkemin toprağından fışkıran içme suyunu, ülkemin insanı içsin diye evine götürmesi sürecinde, yabancı sermayenin ve yabancı yönetimin ne rol üstlendiğini anlatsın!
Cumhurbaşkanı, birçok işadamı ile birlikte Hindistan’a gitti. Hindistan, dış pazarlara yeterince açılmamış olması nedeniyle emeğin ucuz olduğu bir ülke. Çin’in yerini alacak. Hindistan’ın emeğini, Türkiye’de tüketeceksek, düşünmek gerek. Evet birçok mal ucuzlar ama, ülkemizdeki işsizliğin artması karşılığında. Bu emeği bizim pazarımıza biz değil de başkaları getirecekse, bunu, derin derin düşünmek gerek.
Marifet, bu emeği başka pazarlara taşımak. Hindistan’ın taşıyla AB’nin kuşunu vurmak. Hani, Hindistan’ın en öne çıktığı ucuz emek dallarından bir yazılım ya, aklınızda olsun…