ULUSAL SİBER SAVAŞ
28 Mayıs günü, Rusya’daki Kaspersky Laboratuvarı, bir süredir batı Asya ülkelerinin bilgisayarlarında sorun yaratan solucanı keşfettiğini açıkladı: Flame. 1 Haziran günü New York Times gazetesinde David Sanger, iki yıl önce İran’ın uranyum zenginleştirme tesislerinin kontrolünü bozduktan sonra keşfedilmiş olan Stuxnet solucanının, Obama yönetimi tarafından gizli bir proje olarak geliştirilmiş olduğunu ayrıntılı bir şekilde yazdı. (5 Haziran günü de Sanger’in bu konudaki “Confront and Conceal: Obama’s Secret Wars and Surprising Use of American Power” başlıklı kitabı çıktı.) Hemen arkasından, Flame’in de yine ABD tarafından geliştirildiği ve İran’ın petrol kuyularını hedef aldığı iddiası, Sanger’in açıklamalarından sonra ikinci bir bomba gibi dünya gündemine düştü. Haziran başındaki bu iki bomba haber sonucu, siber savaş konusu ay boyunca ciddi ve çok boyutlu bir şekilde tartışıldı, tartışılmaya da devam edecek.
Konuya ilişkin ciddi bir tartışma ülkemizde yer almadı. Tam tersine, konuya yaklaşımlar ya sansasyonel ve magazinsel bir yüzeysellikteydi, ya da polemik içeriyordu. Polemiklere ve magazinsel yaklaşımlara değinmemeyi tercih etmeme rağmen, böylesine kritik konuda bile medyamızın durumunu gösteren çarpıcı bir örneği paylaşmadan geçemeyeceğim. Önemli ve birikimli bir yazar olan Serdar Turgut, 11 Haziran günkü köşesinde şöyle yazıyordu: “Dün bir gazetenin manşetinde ‘Siber savaş başladı’ şeklinde bir haber vardı… Bunu yeni bir şeymiş gibi manşet yapan gazetenin yönetimi dünyadan habersiz…” Üç gün sonra, 14 Haziran’da kendi gazetesi Haber Türk’te ise şu başlıkla yer alan bir haber vardı: “’Dijital Meydan Harbi’ne hazırız!”
Oysa, şu anda ülkemizde bu son derecede önemli konuda ciddi ve anlamlı bir tartışma yanında toplumu konu hakkında bilgilendirme ihtiyacı var. BThaber yazarlarından Özgür Uçkan, maalesef çok kısa süren bir TV programında, siber savaş üzerine öz, içerikli ve anlamlı açıklamalar yaptı. İsmet Berkan da, Hürriyet’teki köşesinde David Sanger’in New York Times’da çıkan yazısının çok kısa bir özeti olarak Stuxnet’i anlattı. Herhangi bir tartışma olmadı veya ülkemizin durumu ve ne yapılması gerektiği üzerine görüşler ortaya konmadı.
Medyada durum bu. Devletimiz ve hükümetimiz ne yapıyor? Siber saldırılara karşı önlem alınması amacıyla 8-29 Mayıs tarihleri arasında düzenlenen ‘’Siber Kalkan Tatbikatı 2012’’nin sonunda protokol konuşmaları yapıldı, plaketler verildi. Fakat, tatbikatın sonuçları için BTK sitesinde hala “bilahare açıklanacak” ifadesi var. Haziran ortasına doğru, Ulaştırma Bakanlığı’ndan yapılan bir açıklamaya göre, kamu ya da özel tüm internet alt yapısının siber güvenliğine yönelik önlemlerin Ulaştırma Bakanlığı’nın koordinasyonunda alınmasını öngören Bakanlar Kurulu kararı imzaya açıldı. Fakat, daha tüm bakanlar imzalamamış olmalı ki, henüz bir karar yayımlanmadı.
Anlamlı tek gelişme, Milli Güvenlik Kurulu’nun siber güvenlik konusunda ayrıntılı bir çalışma yapılması yönünde geçtiğimiz günlerde aldığı karardır. Ayrıntılar henüz açıklanmadıysa da, çalışmanın merkezinde olacağı anlaşılan TÜBİTAK’ın ilk aşamada, Temmuz 2012’de başlayacak olan eğitim programı ile bir yılda 1000 siber uzman yetiştirme kararı olumlu ve önemli.
Bu konuyu izlemeye ve öneriler geliştirmeye devam edeceğiz. Bu aşamada üç öneriyi kısaca sıralamak isterim. Birincisi, siber savunmaya bir sivil savunma türü olarak da bakılmasıdır. Bunun için de yaygın ve yoğun bir toplumsal eğitim sağlanması gerekir. Üçüncüsü de, saydam bir tartışma ve bilgilendirme ortamının oluşturulmasıdır.
Unutulmamalı ki, ne Stuxnet ne de Flame solucanları hazırlanırken bunların keşfedileceği öngörülmemişti. Keşfedilmenin ötesinde, ikisi de birçok iyi ve kötü niyetli ortamlarda iyice incelenmekte ve öğrenilmekte. Çok yakında, bir ülkeyi paralize edebilecek güçte siber saldırı cephanesi kimi ellerde kullanılmaya hazır olacaktır.
KÜRESEL
Dağıtık bir ağ olan ve şimdiye kadar paydaşlar tarafından alınan kararlarla bir bakıma yönetilen internet için merkezi bir yönetim mekanizması geliştirilmesini isteyen ülkeler olduğu biliniyor. Bu senenin Aralık ayında Dubai’de toplanacak olan Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) konferansında, Birleşmiş Milletler adına ITU’yu internetin yöneticisi konumuna getirme çalışma ve hazırlıklarının yapıldığı söylentisi ve endişesi birkaç aydır ortada geziyor. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım da, 14 Şubat günü IPv6 açılışında “sanal dünyanın da Birleşmiş Milletler’i olmalı” diyerek, merkezi bir otoriteye desteğini şimdiden vermiş görünüyor.
Bazı şirketlerin telif ve fikri mülkiyet haklarını ileri sürerek interneti sınırlama talepleri yanında devletlerin de merkezi bir kontrol sistemi kurma isteği, internete özgür erişimi savunanlar için bir endişe kaynağı.
İşte tam da bu sırada, ABD’de Demokrat Parti’den Senatör Ron Wyden ile Cumhuriyetçi Parti’den Temsilci Darrell Issa, “Dijital İnsan Hakları” başlıklı bir yasa ile, internetin sınırlayıcı girişimlerin önünü kesme çalışmalarını açıkladılar. Bir taslak açıklayan Issa, bunu yasa teklifi haline getirmek için kitle katılımına (crowdsourcing) başvuruyor.
Issa’nın açıkladığı taslak, dijital yurttaşların şu hakları olduğunu içeriyor: (1) sansürsüz, özgür internete; (2) açık ve engellenmemiş internete; (3) internette her birinin eşit olmaya; (4) huzur içinde internette nereye isterse ve nasıl isterse katılmaya; (5) internette yaratmaya, gelişmeye, işbirliğine ve yarattıklarından sorumlu olmaya; (6) internette görüşlerini, yasal buluşlarını ve yorumlarını özgürce paylaşmaya; (7) nerede olursa olsun ve kim olursa olsun, internete erişim olanağına; (8) internette özgürce ilişki kurmaya; (9) internette mahremiyetinin olmasına; (10) internette yarattıklarından yararlanmaya ve fikri mülkiyet hakkının güvenliğine.
Bu hakların, şu anda TBMM’de yeni Anayasa’mızı yazmakla görevli milletvekillerimize esin kaynağı olmasını dilerim.
Kitle katılımı (crowdsourcing) sürecini izlemek veya katkı koymak isteyenler için, ilgili sitenin adresi: http://www.keepthewebopen.com/digital-bill-of-rights
BİREYSEL
Bir matematik dehası olan, modern bilgisayarın ve yapay zekanın temel kuramlarını ortaya koymuş olan Alan Turing, 2. Dünya Savaşı sırasında Almanların haberleşme şifrelerini kırarak yüzbinlerce insanın da hayatını kurtarmış bir kahramandır. Fakat, kendi hayatını kurtaramamıştır. Homoseksüel olduğunu açıkladıktan sonra, mahkeme onu “doğal olmayan” cinsel tercihi nedeniyle suçlu bulmuş ve bir yıl boyunca östrojen iğnesi olmaya mahkum etmiştir. Sonunda dayanamayıp daha 42 yaşındayken intihar etmiştir. İnsanlık, teknoloji, bilim adına anısı önünde saygıyla eğiliyorum.