Analiz et, ismini koy, kitabını yaz: Dijitoloji
Sayısal dünyanın yol haritası niteliğindeki rehberi ‘Dijitoloji’, markalar ve bireyler tarafından anlaşılması adına önemli bir fırsat. Önce fen lisesi, ardından Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nde kesişen yollar, farklı yönlerde ilerleyen kariyer yolunda sonu gelmeyen projeler. Procter&Gamble’da başladığı kariyerine devam eden Emre Açıkel ve Turkcell’den Unilever’e, Türk Telekom Grubu’ndan son olarak Darty’de e-ticaret departmanının başında olan Mehmet Çelikol. İki dost, popüler yeni nesil eğilimleri, sayısal gerçekleri ve uygulamaları bir isim altında topladı, bunun kitabını da yazdı: Dijitoloji. “İkimiz de teknik kod yazan kişiler olmak istemiyorduk” diyen ve böylece farklı kariyer yollarında ilerlediklerini söyleyen Açıkel, 1,5 yıl önce çevrimiçi mecrada ‘Dijitolog’ yapısını kurduklarını belirtiyor. Bu süreçte çeşitli etkinliklere imza attıklarını söyleyen Açıkel, ilerleyen süreçte de ‘Dijitoloji’ kavramını ortaya çıkardıklarını vurguluyor. Bu arada Çelikol da eklemeden geçmiyor:
“Bizi biraraya getiren bir şey de Microsoft’un Imagine Cup yarışması oldu. Teknolojinin ticari, insan hayatında sosyal olarak nerelerde konumlanabileceği fikrine kafa yormayı çok severdik. Hazırladığımız proje ile 3’üncü olduk. Bu da teknoloji tabanlı satış ve pazarlamaya yönelmemize sebep oldu.“
İki yazarın hikayesi bu. Gelelim kitabın hikayesine, plan ve projelere…
» Kitap fikri nasıl ortaya çıktı?
M.Ç.: Biz aslında kitap veya bir topluluktan önce bir kavram geliştirmeye çalıştık. Sayısal yapıyla çok haşır neşir olduğumuz için insanlardan sorular almaya başladık. İş dünyasında her birimdeki insanın dijitalden etkilendiğini fark ettik. Bu konuya kafa yoran ‘Dijitolog’ isimli bir topluluk oluşturup bir ‘dijitoloji’ kavramını ortaya koyduk. Bu konuda yazmaya başladıkça da keyif aldık.
E.A.: Bir konuyu iyi öğrenmek için önce onun eğitimini vermek, daha da iyi öğrenmek için kitabını yazmak gerektiği üstüne bir söylem vardır. Bu kitap aynı zamanda kafamızdaki fikirlerin düzenli biçimde organize edilmesini sağladı. Böylece aslında yazarken öğrendik, pekiştirdik. Gerçekten düzenli bir paslaşma oldu aramızda.
» Ne zaman başladınız yazmaya?
E.A.: Dijitolog sitesi ve dijitoloji kavramı 2011 Nisan’ında ortaya çıktı. Kitap çalışmalarımız da 2011 ortasında başladı. Birkaç ayda belli bölümleri yazdık. Sonra röportajlar ve bazı bölümlerin güncellenmesiyle 2012 başında kitabımız hazırdı. Önsöz çalışması oldu. Kitabın içeriğinin ilerleyen süreçlerde devamlı değişeceğini tahmin ettiğimiz için QR kodlarla basmaya karar verdik. Sürekli değişen verilere güncel olarak QR kodlarla ulaşılabileceğini gösterdik. Kitapta bir konu okurken o konunun QR kodunu okuttuğunuzda, konuyla ilgili güncel verileri oradan görebilirsiniz. Kitapta metin sabit olsa da, içeriği canlı tutuyoruz böylece.
QR kod yapısını basılı bir kitaba dahil etme fikri nasıl doğdu?
M.Ç.: Kitabın geçerliliği ve anlamı eksik kalabiliyordu güncellenememesi yüzünden. Kitapta spesifik bazı verileri daha çok QR kod ile ulaşılabilen yapıda www.dijitoloji.com sitesine koyduk. Böylece siz kitabı okurken QR kodla güncel verileri alabilirsiniz. Kitapta ise zaman bağımsız bir şekilde bu işin daha çok uygulama yöntemlerini ele alıyoruz. Bu konuda adım atarken kitabın da dinamik kalmasını ve zengin içeriğe sahip olmasını sağlamak istedik. Ama asıl önemli olan; içerikteki verinin güncelliğini sağlamak. Sayfadaki bir QR kodla Dr. Philip Kotler’in bölümle ilgili bir konudaki sunumunu izleyip, kitapta anlatılanları güncel bir videoyla destekliyor olmak önemli. Geleceğin kitaplarının da böyle olacağını öngörüyoruz. QR barkod olarak baktığımızda, dünyada da buna benzer örnekler çok nadir.
» Her bir bölümün ardından röportaj yapılan çok farklı isimler var. Onlarla nasıl bağlantıya geçildi?
E.A.: Aklımızdakileri yazdıktan sonra, kitabı zenginleştirme sürecimiz başladı. Röportajlar, önsöz, QR kod gibi fikirler de böylece gelmeye başladı. Mesela önsöz, Vodafone Türkiye Genel Müdürü Serpil Timuray tarafından yazıldı. Röportaj yapılan isimler alanında önemli kurumlardan isimler ve ilgili içeriğin anlatımının hemen ardından röportajları yer alıyor. Yani rastgele bir yazı ve röportaj sıralaması yok. Okurların bu bağlantı ile o kişilerin kitapta verdikleri bilgilerle nasıl bir rol üstlendiklerini görmelerini istedik. Röportaj yaptığımız, her biri alanında uzman bu isimlerin kitapla ilgili yorumları da çok olumlu oldu.
M.Ç.: İçerik tamamlandıktan sonra, ilgili içeriği alanında önemli isimlerin yorumlarıyla zenginleştirdik. Röportajların başında o kişilerin kariyer geçmişleri ile ilgili detayları paylaştık. Her konu sonunda ‘Bu işin uzmanı kimler var, kim yorumuyla okuyucuyu doyurur?’ diyerek seçtiğimiz isimlerle temasa geçtik. Kitapta onların röportajlarının yer alacağı bölümü, bu röportajdan önce hangi başlıkta neleri anlattığımızı onlara açıkladık. Günlük hayatlarında karşılaştıkları röportaj sorularından farklı sorular olduğu için bu sistemi izledik. Kitabın akışı için yaptığımız bu röportajlar, ilgili bölümleri tamamladı.
» Kitap birçok yayınevinden çıkabilirdi, ama MediaCat’ten çıktı. Onlarla bağlantıyı nasıl kurdunuz?
E.A: Mehmet’le bir gün kitapçıya gittik ve ‘Okuyucu olsaydık böyle bir kitabı nerede bulmak isterdik, bu kitabı kimin basması ona daha da değer katar?’ diye düşündük. Çevremize de danıştık, herkes MediaCat’in bu alanda en prestijli nokta olduğunu belirtti. Onlarla bağlantıya geçtik, kitabın yüzde 90 bitmiş halini
onlarla paylaştık. Ertesi hafta bize döndüler ve kitap hakkında çok olumlu yorumlar yaptılar.
Üçüncü bir gözün yorumu bizim için önemliydi. Normalde MediaCat’in bazı kitapları önce dergi ile ücretsiz verilir, taleplere göre belli bir süre sonra kitapçılarda satılmak üzere hazırlanır. Bizim kitabımızı ise direkt basıp kitapçılara vermeyi tercih ettiler. Bu da bizim için artı değer oldu. Onlarla işbirliği bu çalışmayı bizim için daha da değerli hale getirdi.
» Kitapla ilgili geri dönüşler nasıl?
M.Ç.: Kitap Ağustos’un ilk haftasında tüm kitapçılarda yerini aldı. Yakın çevremizde kitabı alıp okuyanların yorumları önemli. Çünkü sektörü bilen, bu işin içinde olan insanlar da var aralarında. Onlar kitabı, özellikle röportajları çok beğeniyor. Sayısalla hiç alakası olmayan insanlar da hiç bilmedikleri bir konuda önemli detayları öğrendiklerini söylüyor. Bu bir referans kitap halini aldı. Kitap satış ve pazarlamadaki önemli kavramları ortaya koyuyor ve bunların sayısalla nasıl değiştiğini ele alıyor. Bu yönüyle her kesimin birşeyler alabileceği bir kitap. İkimiz de geleneksel pazarlama dünyasından geldiğimiz için o kavramların sayısalda yaşadığı devrimi hissetmiştik ve bu kitapla onu ortaya koyduk. Bu yapıda neyi yapmak neyi yapmamak, birşeyi daha etkili yapmak için neler gerektiği, gerekli ve gereksiz adımları ortaya koyabilmek önemli. Geleneksel bilgiyi sayısal dünya ile güncellemeyi sağlıyoruz.
» Kitapla ilgili sizin beklentileriniz ne?
E.A.: Bazı platformlarda kendi alanında en çok satanlardan biri oldu. Bu bize cesaret veriyor. Beklentimiz; gerçekten işine yarayacak insanlara bu kitabın ulaşması, sektör profesyonellerini sayısal dünyaya ısındırması, daha çok insanın bu dünyayı yakalaması. Dijitolog sitesini kurduğumuzda şunu gördük: Bu alanda bilgi anlamında büyük bir boşluk var. Ama insanlar öğrenmek de istiyor. Bu nedenle kapsamlı bir konuyu organize bir şekilde ele almaya çalıştık. Dijitolog sitemizde reklam ve ticari bir kaygı yoktur. Bu kitap da aynı şekilde, herkese ulaşmasını istediğimiz bir yayın. Türkiye’de bir roman kadar satmayacaktır, bunu biliyoruz. Ama farklı, güncel ve yerel içeriği ile, bu alanda çalışan veya çalışmak isteyen, bilgi edinmek isteyen herkes için rehber. Kitapta yabancı kaynaklı örnekler yok. İçeriğin ‘yereldeki’ eğilimi ve beklentileri yansıtması bizim için önemliydi.
M.Ç.: Hep yaşadığımız sorun; elimizdeki referans bilgilerin yabancı kaynaklı olması. Bunları okuyup Türkiye’de uygulamak da pek mümkün değil. Çünkü tüm pazarların birbirinden farklı dinamikleri var. Bizim yapmaya çalıştığımız ‘sayısal misyonerlik’. Her ülke kendi sektörünü, dinamiklerini, terimlerini kendi yaratmalı. Dolayısıyla en başta bu kararı aldık. Yabancı kaynak bulup çevirerek bu kitabı yazmak çok daha kolay olurdu. Uluslararası şirket deneyimlerimizle bunu çok da rahat yapardık. Ama yerel bir çalışma olsun, Türk insanına seslensin istedik.
Evet, kitabın arkasında yoğun bir kaynakça yok, içerikte de yerel unsurların göz önüne alınarak bilgi verildiği sürekli vurgulanıyor.
M.Ç.: Bilgiye erişim çok kolay. İnternette istediğiniz başlıkta yüzlerce güncel yazıyı bulabilirsiniz. Ama bunların hepsi büyük resmin küçük parçasına odaklanan şeyler. Biz bu kitapla insanların kafasında büyük resmi oluşturmak istedik. Bu kitabı okuduktan sonra e-ticaret veya sosyal medya ile ilgili bir makaleyi, bir uygulamayı çok rahat kafanızda konumlandırabilir, işinize yarayıp yaramayacağını analiz edebilirsiniz. İnternetten bulunup çevrilecek gereksiz bilgiye bu yüzden girmemeye özen gösterdik. Çünkü büyük resim fazla bilinmiyor. Sosyal medya, yanında viral pazarlama, bunun e-ticaretle nasıl bağlanabileceği gibi zincirleme unsurlar bu kitapta var. Kişinin sayısal dünyayı bir bütün olarak, hem de yereldeki işleyişi ile öğrenmesini istiyoruz.
E.A.: Biz burada yazanları iş hayatımızda zaten uyguladık. Bu kitaba kendi çıkarımlarımızı koyduk. Türkiye’de bu alanda neyin işe yarayacağını, neyin yaramayacağını biliyoruz. Yurtdışında popüler bir uygulamayı Türkiye’de uygulamak isterken dikkat edilmesi gerekenler var. Bu gibi yorumlarımızı da ekledik. Kendimiz neye inanıyorsak onu yansıtmaya özen gösterdik.
» Bu kitap bireylerin ve şirketlerin kendilerini tanımasını da mı sağlıyor?
E.A.: Evet. Bir şeye ihtiyacı olup olmadığını bilmeden yol almamak gerek. Oysa bu Türkiye’de çok fazla. Şimdi sosyal medya zamanı diyebilirsiniz veya sizin buna uygun olmadığınıza karar verebilirsiniz. İşte bu kararı vermek, Facebook veya Twitter üzerine gereksiz bir yatırım yapmayı önler. Rakipler birşey yapıyor diye siz de körlemesine onları takip etmemiş olursunuz. Diiitolojiye hakim olan kişi; sektörü, şirketi, ölçeği, öncelikleri itibariyle sosyal medyada varlığına, bu varlığı hangi mecralarda yapması gerektiğine de karar verebilir. Çünkü herkes birileri yaptığı için sayısal medyada bir şeyler yapma derdinde, ama kendini tanımadan bunları yaptığı için imajı ve bütçesi olumsuz etkilenebiliyor. Kitapta satışın temelleri var ve bunlar, her ürüne uygulanabilir. Ama bir bakalım işin içine sayısal girince neler oluyor bu temellere. Bu devrimin artı ve eksilerini insanlara gösterince, onların karar mekanizması da harekete geçebiliyor.
» Aklınızda yeni bir kitap fikri var mı?
M.Ç.: Evet, Eylül’de çalışmalarına başlıyoruz. İlk kitapla nasıl Türkiye’ye odaklandıysak, ikinci kitapta daha küresel bakacağız. İlk kitaptan aldığımız dönüşler bunu yapmak için cesaret veriyor. E-ticaret üstüne, ilk kitap gibi kılavuz niteliğinde olacak. Biraz daha hap gibi göreceğimiz, farklı dillerde yayınlanıp, farklı platformlarda erişilebilir, farklı formatta bir kitap olacak.
E.A.: Yeni kitabımız küresel bazda herkesin erişebileceği bir kitap olacak. İlk kitabımızı özellikle basılı istedik. Bundan sonra ise daha kolay erişilebilen bir kitap hazırlayacağız.
» İki yazar olarak bir kitap hazırlamak zor olmadı mı?
M.Ç.: İki yazar olarak iyi bir takım çalışması var. Öğrencilikten proje yapma alışkanlığı ile uyumun işleri hızlandırması söz konusu.
E.A.: Birlikte çalıştığımız insanlardan bu soruyu çok aldık. Bir kişi kitap yazmak zaten zor bir disiplin, ama iki kişi olunca zorluklar daha kolay aşılabiliyor. İki taraf birbirine karşı sorumlu olduğu için güzel bir dinamik, keyifli bir yarış oluyor.
» Yeni kitabınızı ne zaman tamamlamayı planlıyorsunuz?
M.Ç.: Bu sefer daha hızlı oluruz sanırım, 2013 başında tamamlayabiliriz. Çünkü hep kafada pişirip sonra da oturup yazan bir tarzımız var. ‘Şimdi ne yazacağız?’ diye paniğimiz yok. Notları alınmaya başlayan bir çalışma bu ve bunları derleyip yazıya dökmek kalıyor.
» Yoğun iş hayatında bir de oturup kitap yazmak için çalışmak, fikir paylaşmak zor olmuyor mu?
E.A.: Kitapta yoğun bir kaynakça yok. Yani derleme kitap değil, bizim perspektifimiz. O yüzden kendimizi özgür hissediyoruz. Bu iş bize yük gibi gelmiyor. Çünkü bu bizim hobimiz. Bunu ticari bir kaygıyla yapmıyoruz. Büyük resme çok odaklıyız. Hayatımızın her döneminde yaptığımız herhangi bir işin büyük resimdeki yerini sorguladık. Bu bir refleks bizim için.
M.Ç.: (gülüyor) Yazarken dinleniyoruz. İkimiz de fen lisesi mezunuyuz, bu sorgulamaya da çok alışığız.