Sayısallaşmada devletin rolü
Artık zorunlu bir gereksinim olarak algılanan bu gerçeğin karşısında, her ülkenin yöneticileri ve iş adamları politikalarını ve stratejilerini bilgi ve iletişim teknolojilerine dayalı olacak şekilde biçimlendiriyorlar. Gitgide sayısallaşan yaşamımızda bazı ürünler ya da servisler toplumlar tarafından kitleler halinde benimseniyor, hızla yayılıyor. Böyle olunca; o toplumlarda siyasi, ekonomik ya da sosyal değişim kaçınılmaz oluyor. Neden söz ettiğimizi daha iyi anlatabilecek iki örnek vermek gerekirse, bunlardan biri ekonominin ve ticaretin nasıl dönüştüğünü sergilemesi açısından Avrupa, ABD ve Asya-Pasifik’te çok kullanılan çevrimiçi (online) alışveriş, diğeri ise sosyal ağların gücünü göstermesi bakımından Arap Baharı hareketleridir.
Sayısallaşma zenginleşmeyi de beraberinde getiriyor
Yukarıda değindiğimiz noktadan hareket ile sayısallaşmanın ülkeleri farklı kulvarlara soktuğunu, bir anlamda diğerlerinin önüne geçerek geliştirdiğini öne sürebiliriz. Ancak her ülkeye sosyal ve ekonomik yararı aynı düzeyde olmamaktadır. Bunun pek çok nedeni vardır. En belirgin olanı, herkesin her yerden, her zaman her çeşit cihaz ile kolayca ve ödeyebileceği bir maliyetle erişiminin sağlanıp-sağlanamamasıdır. Birçok akademik çalışma gösteriyor ki; bir ülkede sayısallaşma genel olarak yüzde 10 arttığında, o ülkenin adam başına yıllık geliri yüzde 0,50 ile yüzde 0,62 oranında çoğalmaktadır (Global Insight, Booz & Co Analysis). Bugün değil büyümek, küçülmemek için bile direnen pek çok gelişmiş ülkenin gösterdiği çabalar dikkate alınırsa, büyümeye bu kadarcık bir katkı hiç de küçümsenmeyecek bir orandır. Büyüme yeni ishtihdam alanlarının açılması, yaşam kalitesinin iyileştirilmesi, kısaca zenginliğe atılan bir adım olarak algılanmalıdır. İşte bu yüzdendir ki; Avrupa Birliği Komisyonu 2020 hedeflerini belirlerken her eve en az 30 Mbps internet erişim hızını, bunların en az yarısının 50 Mbps hızda olmasını şart koştu. Daha Avrupa Birliği’nin gündemine girmeden çok önce yola çıkarak kendi hedeflerini kendileri belirleyen, bu alanda epeyce mesafe kateden Almanya, İngiltere ve ABD gibi gelişmiş ülkeler sayısallaşma dönüşümünü ortalama dört yıl içerisinde tamamladılar. Aradan geçen zaman içerisinde, teknolojinin baş döndürücü bir ivme ile gelişmesi sonucu, demografik yapıya bakıldığında genç nüfusa sahip ve coğrafi büyüklük olarak nispeten küçük sayılan Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt gibi ülkeler dönüşüm süresini iki yıldan daha az bir süreye indirmeyi başardılar.
Yapılan istatistiki bir çalışmaya göre, 2010 yılında sayısallaşmanın ekonomiye bedeli tüm dünya ölçeğinde 395 milyar dolar oldu. Sayısallaşmada yüzde 10’luk bir artış yakalayan herhangi bir ülkede işsizlik oranı ortalama yüzde 0,84 düştü. Yine yüzde 10’luk bir sayısallaşma artışına karşılık yaşam kalitesinde yüzde 1,3’lük iyileşme tespit edildi. Bütün bu bulguların da gösterdiği gibi sayısallaşma birtakım nimetleri de beraberinde getiriyor. Peki, her ülke bundan yeterince faydalanabiliyor mu? Booz and Co’ya göre bu soruya en azından ‘biz bunun için çalışıyoruz’ diyebilen hükümetler beş farklı stratejiye odaklanıyor ve kendilerine düşen payı artırmaya çalışıyorlar.
Sayısallaşma için hükümetlerin 5 farklı stratejisi
1. Sayısallaşmanın ulusal gündem maddesi olarak saptanması:
Sayısallaşmayı ulusal gündem maddeleri arasına katan hükümetler gelişmeleri merkezi olarak denetleyebiliyor, eksikliklere hızla müdahale edebiliyor. Toplumu teknik, sosyal ve ekonomik olarak geleceğe hazırlıyor. En belirgin örneği, Katar’da görülüyor. Katar Hükümeti telekomünikasyon hizmetlerinden alınan devlet-katkı-payını 2007’de kaldırdı. Sadece bu girişim bile, yatırımcıları teşvik etmeye yetti ve ülkenin ulusal geliri sonraki 5 yılda yüzde 16 arttı. Aynı sürede Katar’ın Ortadoğu’da bilgi ve iletişim teknolojilerindeki payı iki katına çıktı.
2. Daha iyi bir yönetişim modeli geliştirme:
Hükümetlerin sıklıkla başvurduğu stratejilerden birisi de şirketlerin faaliyetlerine düzenlemeler getirerek rekabetçi bir ortamın tesisi için politikalar geliştirmek oluyor. Bir yandan kamu hizmetlerinin özel şirketler tarafından verilen çevrimiçi uygulamalarla yerine getirilmesini desteklerken, öte yandan yatırımcılara her türlü kolaylık sağlanıyor. İngiltere bu alanda başı çeken ülkelerden birisi. Singapur da 2006’da geliştirdiği kamu-özel sektör işbirliği programları neticesi iki yıl içerisinde yüzde 13,6 büyümeyi başaran bir ülke. Üçüncü olarak verilebilecek örnek ülke ise Suudi Arabistan.
3. Eko-sistem kavramını özümseme:
Her geçen gün medya, teknoloj, ve telekomünikasyonun daha çok içiçe geçtiğine tanık oluyoruz. Bir başka deyişle yakınsama daha da artıyor. Televizyonumuzu bilgisayar gibi, cep telefonumuzu televizyon gibi kullanmak sıradan uygulamalar arasına girdi. Finlandiya’da bilgi ve iletişim teknolojilerine harcanan her 100 doların 37 lirası tamamen telekomünikasyon hizmetleri dışındaki hizmetlere harcanıyor. Birleşik Arap Emirliklerinde bu aran yüzde 21 dolayında. Böyle olunca, telekomünikasyon şirketleri doğrudan telekomünikasyon olmayan ama değer zinciri içerisinde yer alabilecek eko-sistemlere yöneliyorlar. Bu gerçeği fark eden Estonya hükümeti verdiği teşviklerle yazılım üreten şirketlerin 10 yıl içerisinde 500 milyon avrodan daha fazla ‘artı kazanç’ elde etmelerine neden oldu. İşin daha da dikkat çekici yanı, 400 bin kişiye yeni iş kapısı açıldı. Aynı yaklaşımı son yıllarda Mısır gösteriyor.
4. Rekabetin tesisi:
20. yüzyılda telekomünikasyon tekelci bir ekonomi içerisinde konumlandırılıyor ve genellikle kamu kurumu olarak faaliyet gösteriyordu. Liberal ekonomi dünyada yaygınlaştıkça, devletler işletmecilikten çıkıp lisans karşılığı özel sektöre telekomünikasyon hizmeti verme yetkisi tahsis etmeye başladı. Böylece birer kamu kuruluşu olan telekomünikasyon işletmeleri de özelleştirilmiş oldu. Ancak, bazı ülkelerde rekabeti tesis etmek için uygulanan politikalarda hatalar yapıldı. Örneğin, Hindistan’da şirketler arası rekabet o denli acımasızlaştı ki; yatırımcıların altyapıya harcadıkları para neredeyse bu iş modelleriyle geri dönemez boyutlara geldi. Sonuç olarak, yatırımcıların şevki kırıldı ve kendilerini geri çektiler. Hükümet piyasayı kurtarmak için hızla şirket konsolidasyonuna yardımcı oldu. Zaman zaman bazı ülkelerde bu duruma düşmemek ve hizmetlerin sürdürülebilirliğini sağlamak için bilinçli olarak doğal tekelleşmeye göz yumuluyor. Örnek olarak, Singapur’da OpenNet, Katar’da QNBN, Avustralya’da NBN doğal tekeller arasında yer alıyor.
5. Talebi teşvik etme:
Endüstrinin büyüyebilmesi için talebin olması gerekir. Gerek bireylerin, gerekse şirketlerin talep oluşturması için onların bilişim okur yazarlığının artırılması, altyapıların hazırlanması, vergilerin ve lisans bedellerinin makul düzeylerde tutulması kaçınılmazdır. Bu konulara dikkat eden Fransa 2003 yılından bu yana düzenli olarak her yıl bilgi ve iletişim teknolojilerine yapılan harcamanın yüzde 5 artmasına sebep oldu.