Sosyal etkileşimin bir aracı olarak TV
Daha yeni gündemimize girmiş olsa da İnternete Bağlı Televizyon deyiminin pabucu kısa sürede dama atılacak, İnternete Bağımlı Seyirci kavramı öne çıkacak.
Dünyanın en çok televizyon seyreden toplumlarından birisi olduğumuz gün geçmiyor ki haberlerin arasında yer almasın. Dizileriyle, haber kanallarıyla, eğlence, kültür, ekonomi ve spor programlarıyla yediden yetmişe her yaştan insana doğrudan hitap edebilen bir iletişim mecrası olarak televizyon önemini gitgide artırıyor. Çünkü televizyon yayınları önceleri çatıdaki antenler, sonrasında koaks kablolar, ardından uydu antenleri, şimdilerde ise mobil ve kablosuz iletişim tekniklerini kullanarak her yerden, her zaman erişilebilir oldu. Bu denli yaşamımızın içine yerleşen ve onu etkileyen televizyona kaygıyla yaklaşanlar da yok değil. Anti-sosyal, gerçeklerden uzaklaştıran ve tek taraftan etkileşime yönelik olduğunu iddia edenlerin sayısı da küçümsenmeyecek kadar çok.
Oysa bilimsel araştırmalar gösteriyor ki; televizyon insanların birarada olmasına yarıyor. Bu beraberliklerde sosyalleşmenin ve etkileşimin kalitesi, televizyon olmayan ortamlardan aşağı kalmıyor, hatta daha iyi olduğunu söyleyenler bile var. Birlikte televizyon seyrederken konuşulacak konular fazlalaşıyor. Kişilerarası ilişkiler daha güçleniyor, çatışmalar azalıyor. Yalnızca aile bireylerini değil, komşuları, iş arkadaşlarını hatta milli maçlar gibi etkinlikler söz konusu olduğunda tüm ulusu biraraya getirebiliyor. Tüm dünyada bile milyonlarca insana aynı duygularla ekran karşısında aynı heyecanı yaşatabiliyor. Ertesi gün ortaya çıkacak insanlar arası iletişim ve etkileşimin konularını belirleyebiliyor. Buna en iyi ve en yakın zamandan örnek olarak, 14 Ekim 2012 tarihinde yerden 39 bin metre yüksekliğe çıkıp serbest düşme gerçekleştiren Avusturyalı paraşütçü Felix Baumgartner’ın dünyaya atlayışı gösterilebilir.
Yeni teknolojilerin ortaya çıkmasıyla televizyon ile insan arasındaki etkileşim de kabuk değiştirmeye başladı. Televizyon kumandasını kullanarak etkileşimli programlara doğrudan katılma olanaklarının ortaya çıkmasının ardından sayısal video kaydediciler, internete bağlanabilen ekranlar ve çevrimiçi video oynatabilme kabiliyetli televizyonlar izleyicileri farklı biçimde etkilemeye başladı. Özellikle web tabanlı erişimlerin yaygınlaşması ile televizyon o bilinen kutusundan çıkıp masaüstü bilgisayar, dizüstü hatta cep telefonu ekranlarına girdi. İlginç olan, televizyon izleyicileri herhangi bir yayını TV ekranından seyretseler bile aynı anda ellerindeki akıllı telefon, tablet PC ya da dizüstü bilgisayarlarıyla da ilgilenmeyi bırakmadılar. Televizyon ile telefonun yaygın biçimde birlikte kullanılmasının miladı tüm dünyada büyük bir ilgi ile izlenen Popstar yarışmaları sırasında gerçekleşti. Televizyonda yarışma programı izlerken milyonlarca insan aynı anda SMS göndererek beğendikleri şarkıcıların kazanması için yarışmaya dahil oldu, oy gönderdi. Geçen yıl, Nielsen Wire tarafından gerçekleştirilen bir araştırmaya göre ellerinden telefonlarını, tablet PC’lerini ya da dizüstü bilgisayarlarını bırakmadan televizyon izleyenlerin oranı yüzde kırkın altına düşmüyor. İşte bu yeni alışkanlığa sosyologlar ‘İkinci Ekran Sendromu’ adını veriyorlar. Yazılım üreticileri ise bu eğilimi çevrimiçi iletişimi destekleyen değişik arayüzler ve uygulama programlarıyla kazanca dönüştürmenin yollarını arıyor. Şimdilerde haberler, açık oturumlar, eğlence programları seyrediyorsanız farkına varmışsınızdır. Ekranın bir köşesinde sizi etkileşime davet eden bir simge ve erişimi sağlayacağınız bir adres beliriyor. Bu genellikle Facebook ya da Twitter oluyor. Hatta gönderilen twitler zaman zaman ekranın bir başka köşesinde beliriyor ve evinin küçücük odasında tek başına oturup, televizyon izleyen bir kişinin, izlediği program hakkındaki düşüncelerini milyonlarca insan ile anında paylaşmasını sağlıyor. Bu sayede sadece o kişinin sosyalleşmesi, tanımadığı insanlarla bile iletişim kurabilmesi sağlanmış olmuyor. Aynı zamanda konuya bağlı olarak aynı görüşü paylaşan insanların etkileşimi, ortak hareketleri hatta dayanışmak için örgütlenmeleri de başlatılmış olabiliyor.
Bunun yanında, zaten DVD, IPTV, WebTV gibi teknolojiler sayesinde tam yayın saatinde programı izlemekten kurtulan televizyon izleyicisi güncel sorunlar, dünyadaki ve ülkelerindeki sosyal, politik ve ekonomik konularla daha fazla ilgilenir oldu.
İnternete Bağlı Televizyon kullanan izleyicilerin sayısı hızla artacak
Son zamanlarda adını sıklıkla duymaya başladığımız ‘Connected TV’, Türkçesiyle ‘İnternete Bağlı TV’ bu toplumsal değişim ve dönüşümü daha da hızlandıracağa benziyor. Doğrudan İnternete bağlı olarak çalışan televizyon alıcıları ile İkinci Ekran Sendromunun tek ekrana indirgeyerek çözüldüğü bu sistemleri kullanan evlerin sayısı Screen Digest’ın araştırmalarına göre 2014 yılında 119 milyona ulaşarak dünyada IPTV kullananlardan daha fazla olacak. Bir yanda normal akışında yayına verilen programları izlerkenken, öte yanda isteğe bağlı video seçme özgürlüğüne sahip kullanıcılar adeta kendi televizyon kanallarını kendileri oluşturup kişiselleştirebilecekler. Üstelik bu programları diledikleri bir zamanda izleme lüksüne de sahip olacaklar. Televizyon sistemleri internete bağlı olduğu için kişiselleştirilmiş promosyonları kolayca görüp, bunları hızla sipariş edebilecekler. e-Ekonomiye hareket getirecek bu uygulamalar müşteri ilişkileri yönetimi için gerekli verinin anında toplanmasını sağlayacak.
İnternete Bağlı Televizyonlar, uygulama yazılımları ile her türlü gerekli içeriğe ulaşabiliyor ve onu İnterneti kullanan başkalarıyla paylaşılabilir, etkileşimli olarak kullanılabilir hale getiriyor. Bu haliyle bilgisayar ve ceptelefonlarından farklılaşıyor. Çünkü kişisel kalmanın ötesine kolayca geçebiliyor. İspanyol televizyon şirketlerinden RTVE ilk TV uygulamasını servise koyduktan dört hafta sonra 100 binden fazla evde kullanıldığını açıkladı. İlk bir ayın sonunda her gün bu uygulamayı televizyonlarına indiren yeni kullanıcıların sayısı 12 bine ulaştı.
İnternete Bağlı Televizyon kullanıcıları arasında en büyük ortak problem hala küresel standartların oturtulamamış olmasından kaynaklanıyor. Bu durumda Samsung, LG, Philips, Sharp, Opera ve Google Tv’nin her birisi kendi ürün ve servislerini piyasaya sürerek piyasada yer edinmeye çalışıyor. Böyle olunca kavram kargaşası, cihazlar arası uyumsuzluk yaşanılması kaçınılmaz oluyor. Ne olursa olsun, teknolojinin gidişatı bu karmaşıklık ve uyumsuzluğun kısa süre içerisinde belirli standartlarla azaltılacağı yönünde seyrediyor. Hatta, bazı yazılım şirketleri cep telefonu, tablet PC gibi cihazların da çifte ekran (İkinci Ekran) uygulamalarıyla İnternete Bağlı Televizyonlarla bütünleştirilmesine gayret ediyor. Neticede, her yerden, her zaman, her cihaz ile internete bağlanmak kolaylaştıkça daha yeni gündemimize girmiş olsa da İnternete Bağlı Televizyon deyiminin papucu kısa sürede dama atılacak, Internete Bağımlı Seyirci kavramı öne çıkacak gibi gözüküyor.