Sanayisizleşme
Geçen hafta duyurduğum, daha emekleme aşamasına bile ulaşmamış bir temel yetkinliğin, teknolojiye dönüştürülüp ticarileştirilmesi durumunda iletişim işleticiliğinin (operatörlük) sonu gelecek. Buna bağlı olarak da bugün çoğunu bilgi teknolojileri kullanılarak elde ettiğimiz içeriği, bir bellekten diğer bir belleğe aktarmak için bir aygıta ihtiyacımız kalmayacak.
Belki de “insan beyinlerinden oluşan bir bulut”tan söz ediyor olacağız. Böylece bizim sektörde büyük bir sanayisizleşme yaşanacak.
Sakıp Sabancı’nın gözlerini kameranın içine dikip “Üretim, üretim, üretim” deyişi çok önemli bir işaretti. Gönenç (refah), üretmeden artmıyor. Ürettiğimizi, iç pazarda sattığımızda, evet üretenler üret(e)meyenlerin elinden kaynak transferi yaptıkları için üretenlerin gönenci yükseliyor. Ama toplumun toplamı olarak düzey aynı kalıyor. Toplumu, topluca kalkındırmak için dış satım şart.
Ülkemizin güncel eğilimlerine bakınca, öyle bir müthiş buluşa gerek yok, ciddi bir sanayisizleşme şimdiden göze çarpıyor. Artık pek çok şeyi üretmiyoruz. Bu ürünleri, bunları bizden daha düşük bedelle üreten ülkelerden alıyoruz. Bunu da “küresel ekonomi”nin bir sonucu olarak kabullenmiş durumdayız. Belki, “fabrikasızlaşma”, daha düşük bedelle üretmek adına kabul edilebilir. Ama “sanayisizleşme” değil. Az sayıda örneğini görebileceğimiz, “sanayicimizin Çin’de fabrikası olması” durumunu yaygınlaştırmalıyız. Bu yolla, tasarımı bizim olan, pazarını elimizde tuttuğumuz ürünleri Çin’de ürettirip, dünyanın dört bir yanına satmalıyız. Al-sat değil. Ürün fikri mülkiyeti de bizim olmalı. Asıl kazanç orada.
Aksi durumda 2023 yılı için konulmuş ve bir devlet hedefi hâline gelmiş olan kişi başına 25 bin dolar geliri hayal etmenin ötesine geçemeyiz, veya geçeriz ama, bize o parayı sağlayacak kaynağı, yurt dışından farklı bir şekilde alarak. Günümüzde ekonomik olarak çökmüş olan komşumuz, nasıl adalarını, tarihi değerlerini satışa çıkarttıysa, biz de topraklarımızı satarız.
Sâhi, bunu da sanayisizleşmenin bir sonucu olarak şimdiden yapmıyor muyuz?