Kristal küre
İnternete ilk önceleri, çevirmeli ağ bağlantısı ile, telefon santralı üzerinden ulaşabiliyorduk. Bildiğimiz web adreslerini yazarak gezinti yapabiliyorduk. Sonra e-posta adreslerimiz olmaya başladı. Derken arama motorları ile tanıştık. Bilgiye daha kolay ulaşır olduk. Sonra, kimimiz interneti ticari sonuçları olacak şekilde kullanmaya başladı. Bu arada internete ulaşma şekli, çevirmeli ağdan kurtuldu, sürekli bağlı (always connected) şekle dönüştü. Giderek, bağlantıyı, kullanıcıyı belli bir konuma mahkûm eden ADSL’den de kurtardık. 3G ile artık interneti cebimizden çıkartabiliyoruz. İnternetteki içerik de gelişti. Artık ülkemiz kaynaklı ticari TV kanallarını bile ister gerçek zamanlı, ister geriye dönük izleme olanağınız var.
Bağlantı açısından, internete ulaşmakta hâlâ bir arayüz kullanmaktayız. Bu, yerine göre bir bilgisayar, bir kiosk makinesi, bir özel kutu (set top box), bir PDA veya bir 3G telefon olabiliyor. Görerek ve duyarak bilgi alıyoruz, (sanal) tuşlara basarak ve görüntü üzerinde kutucuk seçerek internette ilerleme yolumuzu belirliyoruz. Kanımca bu yöntem ilkel ve geliştirilmesi gerekiyor. “Kristal küre”m, bana, gelecekte internet bağlantısının doğrudan beynimizle kurulacağını söylüyor.
ABD’de Prof. Onaral tarafından (da) yapılan çalışmalarda, beynin bilgi aktarımı sırasında açığa çıkan bir enzime duyarlı dalga boyunda yapılan taraması ile belli beyin hareketlerinde nereden nereye bilgi akışı olduğunun haritası çıkartılmakta. Kuşkusuz, trafik yoğunluğu belirlendikten sonra, trafiğin içeriği de gözlenebilecek. Ardından bu içeriğin elde edilmesi (saplama yapılması) ve bu içeriğin değiştirilmesi aşamaları gelecek. İşte o zaman, internete bağlanmak için artık bir bilgisayar veya türevi bir arayüz kullanmamız gerekmeyecek.
Konu teknolojik olduğu kadar etik de. Bu yolla, insanların “muhakeme süzgeci”nden geçmemiş, istediğiniz bilgiyi beynine yükleyip, onları doğru olmayan doğrulara inandırma olanağınız da bulunmakta.
Ne dersiniz, yapsak mı yapmasak mı?