Projecilik
Sene 1962, lise birdeydim. Biyoloji hocası Reynolds. Adam şaşıydı, ama iki gözü de çok iyi görürdü. Sınıfta iki hoca varmış gibi, gözünden hiçbir şey kaçmazdı. Sınavı dersin sonuna doğru 5 dakikada 10 soru okuyarak yapardı. Sorunun tekrarı yok. Derdi ki, “Hayatta size sorulacak sorular üç kere beş kere sorulmaz; soru geldi mi, yanıtı yapıştırabilmelisin, yoksa başkası senin yerine yanıtlar, senin yerini alır”. Çoğu sorunun yanıtı tek kelime. Arada, “Üç çeşit eklem vardır bunların adı nedir?” gibi sorular da gelirdi. İkisini yazarsınız, biri aklınıza gelmez, o sorudan puan yok. “Hoca, ama bari yarım puan versen?” Derdi ki, “Bak bir binadasın, yangın çıkmış, çatıya çıkmışsın, yandaki bina 3 metre ötede, sen ancak 2 metre atlayabilmişsin. Ne yararı var?”. Puan vermezdi. Sınavda birinin gözü, bir başkasının kağıdına kaydı mı, anında ıslak sünger suratında patlardı. Kopya çekmek çok güçtü. Sınav kağıtlarımıza da hemen dersin son 5 dakikasında bakar, notları söyler giderdi.
Aslında tam bir projeci idi, bizleri de projeci olacakmışız gibi eğitirdi.
Projeci, bir işin tam olarak, eksiksiz, doğru ve zamanında bitmesini sağlayan insan. Projecilik zor iş. Bir deyişimiz var: “herkes kaşığı oyar da sapını doğru getirmek marifet ister”. Projeci, kaşığı oyanı da sapını yontanı da öyle bir yönetmeli ki, sap hep doğru gelmeli. Dilimden düşürmediğim, sanayideki dönüşümü elde etmenin yolu, projeleri (özellikle Ar-Ge) iyi yönetmekten geçiyor. Üstelik, eldeki kaynakları da verimli kullanarak. Üniversitelerimizden “projeci” unvanlı mühendis ya da iş idaresi mezunu çıkıyor mu bulamadım, ama en azından proje yönetimi, veya teknoloji ve innovasyon yönetimi gibi dersler var. İyi projeciler, iş başında yetişiyorlar. Elbette, deneyimlerin paylaşıldığı ortamlar da var. İstanbul Proje Yönetim Derneğinin bu sene Dinamikler 2013 adıyla 14üncüsünü düzenlediği proje yönetim etkinliği 22-23 Mart’ta. Ana tema “daha az ile daha çok’u elde etmek”.
Umalım ki, sanayide dönüşüme yol açacak olan projeciler, o toplantıda bulunsunlar.