Çıta yükseltme oyunu
Google’ın her yıl yayınladığı “Şeffaflık Raporu’nun sonuncusu, Türkiye’de internet üzerinde ifade özgürlüğünün karşı karşıya kaldığı tehdidin büyüklüğünü gözler önüne seriyor (http://goo.gl/i8GWZ). Son bir yıl içerisinde devletin Google platformlarına yönelik içerik kaldırma taleplerinde %1013’lük astronomik bir artış var. Bu platformlar Youtube, Blogger, Google Groups, Google Sites, Google Videos, Picasa Web Albums ve web arama sonuçlarından oluşuyor, ki bu da hatırı sayılır bir içerik anlamına geliyor. Google bu içerik kaldırma taleplerinin yüzde 63’ünü karşılamış, ki bu da ciddi bir oran.
Raporda, talep sayısı bakımında “hükümete yönelik eleştiri” kategorisi açık ara başı çekiyor; bunu “hakaret”, “yetişkin içerik”, “mahremiyet ve güvenlik”, “ulusal güvenlik”, “dini hassasiyetler” ve “telif ihlaller” izliyor; “nefret söylemi”, “şiddete tahrik” gibi “milli spor”larımız konusunda devlet hiç şikayette bulunmamış! Google, bu taleplerin “hakaret”, “mahremiyet ve güvenlik” ile ilgili olanlarını öncelikle karşılamış. Taleplerin büyük kısmının herhangi bir mahkeme emri olmadan iletilmiş olması da dikkat çekici.
Türkiye’nin internet sansürü konusundaki berbat sicili ortada. Ama sadece bu rapor bile, Hükümetin ve devletin ilgili birimlerinin, yani BTK ve TİB’in internetin ayrılmaz bir parçası olarak hukuk üstü uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan ifade özgürlüğüne nasıl bir zihniyetle yaklaştığını açıkça ortaya koyuyor! Bu rapor, geçen yılın sonunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 5651 sayılı internet sansürü kanununu ifade özgürlüğüne aykırı bularak boşuna mahkum etmemiş olduğunu da gösteriyor (http://goo.gl/An2e2).
Bu zihniyetin kodları belli: gayet meşru bir hak ve demokrasinin ayrılmaz parçası olan hükümet icraatlarının eleştirilmesine tahammül göstermemek; yandaşlarına sert eleştiriyi hakaret, muhaliflerine hakaret, nefret söylemi ve tehdidi ifade özgürlüğü saymak; kafasındaki muhafazakar ahlak anlayışını haddini aşarak topluma empoze etmek; devletin ve bürokratlarının mahremiyet ve güvenliğini vatandaşın mahremiyet ve güvenliğinden üstün tutmak; demokratik şeffaflık, hesap verebilirlik ve sorumluluktan “ulusal güvenlik” bahanesiyle kaçınmak; kendine ait değerlerle toplumsak değerleri bir tutmak ve devletin resmi bir dini olmamasına rağmen, vatandaşlarının inanç farklılığı özgürlüğünü hiçe sayarak seçilmiş dini değerleri topluma dayatmak; faşist ve ırkçı nefret söylemimi, şiddet çağrılarını hoş görmek, hatta kimi zaman bizzat iştirak etmek…
Bu raporun gösterdiği bir başka gerçek daha var. İki yıl önce devlet eliyle hazırlanan ve merkezi olarak topluma dayatılan ve ironik bir şekilde “güvenli internet” adı takılan filtre uygulamasını, otoriteler, keyfi sansürün önüne geçeceği, daha az erişim engellemeyle karşılaşacağımızı söyleyerek savunuyorlardı. Gerek bu rapor gerekse yurt içinde erişime engellenen site sayısındaki astronomik artış, bu savunuyu tamamen boşa çıkartıyor. Demek ki, merkezi filtre uygulaması hali hazırda mevcut olan ifade özgürlüğü ihlallerinin tamamen keyfi ve hukuksuz bir şekilde filtre uygulamalarıyla güçlendirilmesinden başka bir şey değilmiş.
Google Şeffaflık Raporu’nda gözlenen devasa içerik kaldırma talep artışı, hükümetin internet sansürü konusundaki genel eğiliminde de izlenen baskı ve yasaklama yoğunlaşmasının bir parçası. Son iki yıldır, gerek 5651 gerekse Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’na dayanılarak verilmiş engelleme kararlarında da artış var zaten. Aynı şekilde, internet yayınlarını baskıcı Basın Yayın Kanunu’na bağlamak, sosyal medyaya yönelik anlık ve geçici sansür getirmek, 5651’deki hükümleri ağırlaştırmak gibi yeni “projeler” tasarlamak, internet kullanıcılarına yönelik sözde delillerle terör örgütü üyeliği, otoritelere hakaret vb. suçlamalarla hapis cezası gerektiren suçlamalarda bulunmak ve insanları oto-sansüre zorlayacak korku operasyonlarına girişmek de gözleniyor bu eğilimler arasında.
İnternette ifade özgürlüğüne kast eden bu girişimler, aslında iktidarın genelde ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğüne karşı artan ihlallerinin bir parçası. Artık Sağır Sultan bile duydu: Türkiye en çok tutuklu gazetecinin bulunduğu ülke. Uluslararası raporlar, Türkiye’nin ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü ve internet özgürlüğü başta olmak üzere hak ve özgürlükler alanında baş döndürücü bir gerileme eğilimde olduğunu saptıyor. Ana akım medya tamamen sinmiş ve işlevsizleşmiş halde. Bu durumda, başta sosyal medya olmak üzere internet çok güçlü bir alternatif medya platformu olarak ortaya çıkıyor. Son yıllarda internet habere ve bilgiye erişimimizin temel kanalı haline geldi. Bu da hükümeti ürkütüyor. İnternet sansürünün bu kadar yoğunlaşması ve yeni sansür girişimlerinin artması da bu yüzden. Yani bu eğilimin süreceğini öngörebiliriz. Bu, devletin giderek zayıflayan egemenlik alanını korumak için internete yönelik geliştirdiği tehdit algısının bir sonucu ve hak-özgürlük temeline gayri meşru bir saldırıdan ibaret.
Türkiye’de internet sansürü, bizim çevrimiçi kültürümüzün ayrılmaz bir parçası zaten. Bütün bir kuşak ağır internet sansürü ve temel haklarının ihlal edildiği bir internetle büyüdü. İktidarların internete yönelik baskıcı düzenlemeleri, hukuksuz ihlalleri, bizi zorla “bilgi toplumu” olmaya götürdü! Artık en sıradan kullanıcı bile, IP, DNS, “tunnel”, “proxy”, VPN, “PGP”, “TOR” vb. nedir, sansür teknik olarak nasıl “aldatılır”, anonim kalmak için ne yapılır, biliyor. Sansüre karşı kullanıcı tepkisi çok yoğun ve bu tepki Türk dijital aktivizm kültürünün de popüler çevrimiçi kültürün de bütünleşik parçası…
İnterneti ana akım medya gibi “yönetmek” mümkün değil. Otoriteler de bunu zor yoldan da olsa anladılar. Şimdi daha hin ve teknolojik çözümler geliştiriyorlar (Phorm, DPI, internet servis sağlayıcı kontrolü, gizli filtreleme vb.). Ama dijital yerli kuşakların da eli armut toplamıyor. İnternet özgürlüğü, artık temel insan haklarımızın bir parçası ve internet sansürüne karşı mücadele kesinlikle haklı, meşru ve zorunu…
Bu, bir “çıta yükseltme oyunu”!.. (http://goo.gl/zSPbB)