Üç boyutlu TV’nin sırası mı?
İçimizi ısıtan ve bizi neşelendiren bahar aylarına girmekte olduğumuz şu sıralarda iki şeyi bekliyoruz. Nisan yağmurları ve üç boyutlu TV alıcıları. Bilindiği gibi Nisan yağmurları önümüzdeki günlerde çiçek açan meyve ağaçlarının dallarından süzülürken, bir anda geldiği gibi kayboluverecek. Çok yakında tanıtım bilgilerini görmeye başlayacağımız üç boyutlu TV ne kadar kalıcı olacak?
Aslında 3 boyutlu görüntüye yönelik çalışmalar 1900’lü yılların başından bu yana insanoğlunu her çeyrek asırda ihtiraslandırmış ve konuya odaklanmasına neden olmuş. Baktığı şeyin resim olmaktan çıkıp derinliği olan görüntü olması için değişik teknolojilere sarılmış. Hologramlar, özel gözlüklerle seyredilen resimler, videolar hep bu tutkunun tatmin edilmesi için geliştirilen teknolojiler olarak karşımıza çıkmış.
Bugün geldiğimiz nokta daha öncekilerden biraz farklılık taşıyor. Elbette ulaşılabilecek son nokta değil ama yine de seyreden sayısı ve seyredilen süreler her yıl daha da artan televizyon ile ilişkilendirilmesi bambaşka bir anlam taşıyor.
3 boyutlu televizyon yayıncılığının temel ve basit presibi hep aynıdır. Görüntü olarak ekranda bütünleşik duran resimler sağ göz ve sol göz için ayrıştırılabilirse insanın beyni bu iki görüntüyü derinlik boyutu da olan bir algılamayla izleyebiliyor. Farklı gözler için farklı resimler genellikle özel gözlüklerle ayrıştırılıyor. Bilimsel olarak incelendiğinde bizler normal yaşantımızda da nesneleri üç boyutlu izlerken sağ ve sol gözlerimizle farklı açılardan görüyoruz.
Yakın bir zamanda dünyanın birçok yerinde bir bedel karşılığı üç boyutlu videoları bunun için özel yapılmış televizyon alıcılarından seyretmek mümkün olacak. Örneğin bu yıl içinde Güney Afrika’da gerçekleştirilecek olan FIFA Dünya Kupası bunların başında geliyor ve futbol meraklılarını şimdiden heyecanlandırıyor. Hemen ardından, 2012 yazında Londra’da yapılacak Olimpiyat Oyunlarını da Londra’ya gitmeden ama sporcuların yanıbaşlarında imiş, dokunuverecekmiş gibi izleme olanağı bulabileceğiz. İşte sadece bu iki küresel büyük olay bile, ‘3 boyutlu televizyon yayıncılığı şimdi yapılmayacaksa ne zaman yapılacak?’ sorusunu sorduruyor. Öte yandan üç boyutlu televizyon görüntüsünün insan gözünü iki boyutlu görüntülere göre çok daha fazla yoruyor olması ve bu sorunun henüz giderilememiş olması da, beraberinde ‘O zaman kim yatırım yapar?’ şeklinde sorulacak bir soru olarak ortaya çıkıyor. Açıkça söylemek gerekirse, bu sorunun net bir yanıtı yok.
Uluslararası Tekekomünikasyon Birliği, ITU’nun üç sektöründen birisi olan Radyokomünikasyon Sektörü birtakım standartlar (ya da bir başka deyişle standart önerileri) tanımlayarak, özellikle sayısal televizyonculuk ve HDTV konularında yatırımcıları cesaretlendirmeye çalışıyor. Aynı şey üç boyutlu televizyon alanında da yapılabilir mi? Daha önceki örneklere bakılırsa, evet yapılabilir. Belirli bir konuda güvenilir küresel bir kurum standartlar ve kurallar belirliyorsa; yatırımcılar için riskler azalıyor demektir. O zaman da bu standartlar sektördeki bütün oyuncuların ne kadarını kapsayacak sorusu gündeme gelir. Eğer tümünüyse, bir sorun olmaz. Ama bir kısmını dersek, o durumda VHS ve Beta standartlarında yaşanan kaotik durum ortaya çıkar. Şimdilerde DVD ile Blu-Ray teknolojileri arasında yaşanan standart karmaşası da benzer bir durum arzediyor.
Ortak standartların kolayca belirlenememesinin bir nedeni çağımızda teknoljinin baş döndürücü bir hızla gelişiyor olması, bunun neticesinde de üretici şirketlerin ‘Ben yaptıysam, standardı da ben belirlemiş oldum’ telaşıyla ITU gibi küresel standartlaştırma kurumlarına danışmadan piyasaya çıkmalarıdır. Çünkü, yaptıklarının onaylı standart haline gelmesi için uzun süreçler, başka bir deyişle beklemeye kimsenin tahammül edemeyeceği uzun zamanlar gerekebilmektedir. Üstelik, üç boyutlu televizyon yayıncılığı alanında pek çok farklı teknoloji birçok şirket tarafından birbirleriyle iletişimde olmadan geliştiriliyor. Bu yüzden işler eskisinden daha karmaşık hale geliyor.
Kullanıcıların iki boyutlu televizyondan üç boyutlu televizyona geçişleri zaman içerisinde dört aşamada gerçekleşecek.
Birinci aşamada, ilk kuşak üç boyutlu televizyon görüntüleri ‘Plano-streoscopic’ sistem denilen bir teknolojiyi kullanacak. Bu sistemde tıpkı sinemalarda olduğu gibi özel gözlükler kullanacağız. Yeni bir alıcı almadan, mevcut HDTV alıcısını kullanarak kısıtlı 3 boyutlu görüntü elde edilebilecek. Çekim aşamasında görüntüler farklı renklerde oluşturulacak. İzlerken gözlükle bunlar ayrıştırılacak ve beyin üç boyutlu görüntü algısı yaşayacak. İngiltere’de Kanal-4 bu sistemle yayın yapıyor.
İkinci aşamada, alıcılar değişecek ama set üstü kutular değişmeyecek. Set üstü kutuya gelen sinyal sağ ve sol göz için iki ayrı görüntüye dönüştürülecek ve alıcıya aynı anda verilecek. Yine gözlüklerle görüntü ayrıştırılarak izlenecek.
Üçüncü aşamada ilave sinyallerle üç boyutlu görüntünün kalitesi artırılacak. Son aşamada ise hem yeni alıcı hem de yeni set üstü kutularla iki boyutlu video kalitesinde üç boyutlu video izleme olanağına kavuşacağız.
ITU-R Sektörü’nde yer alan 6 Numaralı Çalışma Grubu, bu konuda bir inisiyatif üstlenerek üç boyutlu televizyon yayıncılığına geçme planları yapılan ülkelerdeki düzenleyici kurumlardan ve endüstriyel kuruluşlarından görüş ve talepler toplamaya başladı.
Üç boyutlu televizyon alıcıları ve bu alıcılara üç boyutlu görüntüleri aktaracak teknolojiler hazır olsa bile içeriğin nasıl oluşturulacağı, hangi teknoloji için üretilmiş kameraların nasıl kullanılacağı çok da kesinlik kazanmış değil. Pek çok girişimci deneme sistemleriyle bu sorunları çözmek ve bu konularda deneyim kazanmak istiyor. Ne var ki; denemeler sırasında heba edilen paraların miktarı da küçümsenmeyecek boyutlarda. Örneğin bu denemelerden çıkarılan en önemli sonuçlardan birisi, üç boyutlu videoların teknik kısıtlılıklardan dolayı yakın plan çekilmek zorunda oluşu. Böyle olunca, içerik ve senaryolar için yeni sınırlamalar ortaya çıkıyor. Bir başka sorun görüntüleri taşımak için daha geniş frekans bantlarına olan ihtiyaç. Halledilmesi gereken bir başka sorun ise ‘post-production’ sırasında sol ve sağ göz için ayrı ayrı çekilmiş görüntülerin tek resimmiş gibi işlenmesinin gerektiği.
Tüplü televizyon alıcıları mazideki yerini alarak müzelik oldu. Arkadan projeksiyonlu, plazma, LCD, şimdi de LED ekranlar odalarımızdaki yerlerini aldılar. Sıra daha önce sinema perdesinde izleyebildiğimiz üç boyutlu görüntüyü her yerde verebilen ekranlarla tanışmaya geldi. Daha önceki teknolojilerle kıyaslandığında nasıl bir fiyat aralığında satılacağı ve herkesin alım gücüne hitap edip edemeyeceği konusunda spekülasyonlar henüz durmadı. Gerçekte farkın, ikinci bir görüntüyü de sunabilen ilave bir ekranın maliyetiyle sınırlı kalacağı yönünde bir düşünce mevcuttur. Öyle olsa bile, üç boyutlu televizyon teknolojisi pek çok soruyu da beraberinde getiriyor. Bu yeni tür TV yayıncılığının Nisan yağmurları gibi bir anda gelip, bir anda kaybolmaması için üretici şirketlere olduğu kadar standart belirleyicilere, düzenleyici kurumlara, işletmecilere, hatta kullanıcılara çok iş düşüyor. Hoşgeldin 3D TV. (ITU-News, Mart Sayısı’ndan yararlanılmıştır.)
mustafa.aykut@turktelekom.com.tr