İyi misin?
BThaber Köşe Yazısı – eİNSANA DAİR
Yazar: Devrim Zımba – devrimzimba@yahoo.com
Felsefe camiasında yüz yılların tartışmasıdır; insan iyi midir yoksa kötü müdür? Bazı filozoflar insan iyidir der, bazıları da insanın kötü olduğunu düşünür. Bazıları ise konuya bambaşka bir bakış açısı ile insan kuzu postu giymiş kurttur derken bir başka kesim de kurt postu giymiş kuzudur görüşünü savunur. Yani insan içinde iyilik de barındırır kötülük de önermesini savunurlar. Bu konuda fikirler havada uçarken sadizmin atası ve isim babası Marquis De Sade insanın kötü olduğunu kanıtlamak için kendisini kötü olarak tanıtmanın yanı sıra hayatı boyunca kötülük peşinde koşmuştur. Sade’nin yaptıklarını ironik bulurum zira insanın kötü olduğunu kanıtlamak için yaşadığı sıra dışı hayatı insanın kötü olabileceğini göstermek için yaşamıştır ve insanlığa bir iyilik yapmıştır bana göre. Sade’nin bu yorumumla mezarında kemikleri sızlamış olabilir.
Beni bilirsiniz sevgili okurum bilime dayalı tespitlerim vardırJ ve bunu sizsiz asla yapmamJ. O nedenle şimdi sizden bir ricam var, gözlerinizi kapatın ve şu yaşınıza kadar yaptıklarınızı düşünerek iyi bir insan mısınız yoksa kötü müsünüz kendiniz karar verin. Bazılarınız gözlerinizi kapamadınız bile cevabı zaten bilyorsunuz. Bazılarınız ise ufak tefek muhasebeler yapıyor. Manipüle etmek gibi algılamayın lütfen, elbette bazı kötü şeyler yapmış olabilirsiniz ama haklı sebepleriniz de vardı değil mi? Bulduğunuz cevabı aklınızda tutun lütfen.
Ve ikinci araştırma sorumuza geçiyoruz hazırsanız? Şimdi karşılaştığınız diğer tüm insanları düşünün ve insan iyi midir yoksa kötü mü sorusunu tekrar yanıtlayın. Elbette yine gözleriniz kapalı olacak. Acele etmeyin zamanınız var. Beklerim ben, günlerce düşünebilirsiniz. Burada da bir cevap buldunuz sanırım artık.
İki cevabı karşılaştıralım şimdi. Bu araştırmayı 100 kişilik bir grupla yapıyor olsaydık cevaplar aşağı yukarı şöyle çıkacaktı; kendimiz iyi miyiz yoksa kötü müyüz sorusunun cevabı 100%’e yakın bir oranda “iyi bir insanım” şeklinde olurken diğerleri için bu oran düşecekti. Bu noktada çok tatlı bir sorunla karşı karşıyayız değerli okurum hepimiz iyiysek kim bu kötüler?
Algıya dayalı bu araştırmanın sonuçları ilginç çünkü herkes kendisini büyük oranda iyi olarak tanımlarken diğerlerinin kötü olabileceğini düşünür ve ipler de burada kopmaya başlar. Savunma ve kontrol mekanizmaları bu sebeple ortaya çıkar. Saldırıların haklı sebepleri de buradan doğar zira saldıran da aslında bir nevi kendisini koruyordur ya da en azından yaşamına devam etmek gibi temel bir amacı vardır.
İşin teorisinden sıkıldınız mı sevgili okurum. Yukarıda 347 kelime teori okudunuz ve benim sizleri sıkmaya hakkım yok, haydi hemen iş dünyamıza gelelim ve bu tartışmayı iş dünyasına uyarlayalım.
Efendim sorularımız geliyor hazırsak
Soru 1: Malum pandemi döneminde ya tamamen evden ya da hibrid çalışmaya başladık. Sizce bu dönemde hakkını vererek dolu dolu çalıştınız mı? (Cevabı sizde kalacak elbetteJ)
Soru 2: Sizce şirketler evden çalışma döneminde çalışanın çalışıp çalışmadığını kontrol etmeli mi?
İlk sorunun cevabını sohbet ettiğimiz arkadaşlardan yola çıkarak biliyorum “Evet hakkını vere vere dolu dolu, terimin son damlasına kadar çalıştım. Hatta ben var ya öğle yemeği yemedim çoğu zaman, akşamları hep mesai sonrasına kaldım, toplantılar o kadar arttı ki diğer işleri yapmak için geceleri de çalıştım. Pandemide verimimin kesinlikle arttığına inanıyorum…” elbette bu beyanlara inanıyorum hatta inanın hiç dert etmiyorum doğru mu değil mi. Ben insanlara güvenirim (ki bu bir başka yazının konusu olmakla birlikte neden güvendiğimi yazının içerisinde bulacaksınız). Bu konuda tek doğru vardır o da kişinin kendisine söylediği şeydir bu nedenle sizin ilk soruya kendi içinizde verdiğiniz cevap geçerlidir ben kişiyi kendisi ile başbaşa bırakmanın en doğru yol olduğuna inanırım her zaman.
İkinci soru ise hayli güzel bir soru ve cevaplar “insan iyi midir yoksa kötü mü” temel düşüncesine tam bir örnek oluşturuyor. Çalışanları dinledik haydi gelin şimdi de yöneticileri dinleyelim.
Bazı üst kademe yöneticiler “pandemi döneminde herkesin şirkete gelmesini istiyorum ama en azından bana bağlı yöneticileri çağırabildim” diyorlar ve çağıramadıkları için de açıkça rahatsızlıklarını dile getiriyorlar “yani dizimin dibinde olmalılar” diye de ekliyorlar. Bir kısım üst yönetim ise madem uzaktan çalışmak zorunluluk çalışanı çağıramıyorsak bu ölçümlerin yapılmasının şart olduğunu savunuyorlar. Bazıları uzaktan çalışmanın verimi düşürdüğünü ama ölçmenin buna çare olmayacağını söylerken bazıları da uzaktan çalışmanın verimi düşürmediğini aksine kendi departmanında verimin arttığını ölçme yönteminin ise çok yanlış bir yaklaşım olduğunu savunuyor.
Yaklaşımlar çeşitlendirilebilir ama burada temelde iki bakış açısı çıkıyor ortaya “çalışan kurt mudur yoksa kuzu mu?”. Çalışanın kuzu olduğunu düşünen üst düzey yöneticiler bırakın ölçmeyi bu süreci çalışan için daha iyi hale nasıl getirebilirim diye düşünürken çalışanının kurt olduğunu düşünen yöneticiler onları dizinin dibinde istiyor.
Peki bu seçimlerin çalışan üzerinde etkisi ne oluyor diye baktığımızda. Çalışanına güvenmeyen (ya da biraz sert gelebilir ama önermemize göre insanın kötü niyetli olduğunu düşünen) yöneticiler dolayısı ile şirketler kaybetmeye başlıyor çünkü insan kendisine güvenilen yerde çalışmak istiyor. Tartışıyoruz son dönemlerde neden çalışanların şirketlerini terketme oranlarının arttığını. Çoğumuz bunun para ile ilgili olduğunu düşünüyoruz ya da terfi ya da yan haklar. Evet doğrudur bunlar çok önemli etkenler hatta 70-80% oranlarda artış alan çalışanın ne olursa olsun şirket değiştirmesi oldukça makul ama sizce oyun sadece bu alanda mı dönüyor? Çalışanı şirketine, kendisine bağlamamış, ona güvenmemiş, kötü niyetli olarak düşünmüş ve bunu yansıtmış, duygusal yatırımını yapmamış, kariyer planlamasında bir adım atmamış yöneticilerin acaba bu gidişlerde hiç mi sorumluluğu yok? Kendimize de biraz toz kondursak mı artık? Ne dersiniz?
Özellikle bilişim sektöründe sınırlar kalktı, kapılar açıldı ve serbest dolaşım başladı. Yurtdışı olanakları, sanal ticaretin artması, yeni girişimlerde yaşanan patlamalar bilişim sektörünün kalan kısmında oyun alanını oldukça daralttı. İşin para kısmı elbette önemli ancak çalışan tutundurma programlarının para dışında kalan kısımlarında bence artık hurma yemeyi bırakmamız gerekiyor. Bunun da ilk başlangıç noktası insanın iyi olduğuna inanmakla başlıyor.
Yıllar önceydi bir eğitimin sonunda eğitmen kitap önerileri yaptı. Önerilen bu kitaplardan bazılarını aldım. Bir tanesi çok hoşuma gitti, bir psikoloji kitabıydı. Sonra yazarın tüm kitaplarını okudum. Tüm kitaplar bittikten sonra şöyle düşündüğümü hatırlıyorum; “Özünde kimse kötü değil. İnsanın kötü davranışları olabilir ve bu davranışların temeline indiğimizde bazı sebeplerle o davranışı edindiğini görürüz. İnsanın küçüklüğünde bir yerlerde konfor alanı içerisine yerleştirdiği bu kötü davranış aslında kendi icat ettiği bir kötülük değil öğrenilmiş kötülük hatta kendisine göre kötülük bile değil. Bu durumda kimseye kızamazsın.” Evet şu soruyu sordunuz sanırım “o zaman cinayetler, her türlü daha az güçlü canlıya uygulanan şiddet gibi kötülükler de haklı mı yani? Elbette bu türlü kötülükler kötülüktür tartışmasız ve nasıl cezai önlemler alınması gerekiyorsa alınmalıdır. Ancak bu tür suçluların da temeline inilmeli ve iyileştirmeye oradan başlanmalıdır (bu soru benim de aklıma geldi sevgili okur, soruya hazırlıklıyım yani).
Sezen Aksu’nun aksine ben “Suçlu değiliz hiçbirimiz” diyorum. Hatalarımız var elbette ama bence iyiyiz biz, iyidir insan.