İnovasyonun değişen coğrafyası
Dünya Ekonomik Forumu, Mart ayı sonunda 2009-2010 Küresel Bilgi Teknolojileri Raporu’nu yayınladı. Rapor 133 ülkenin küresel ağ ekonomisi içindeki rekabetçi konumunu inceliyor. Son üç yıldır Türkiye’nin karnesi parlak değil. Ağa hazırlık endeksinde 2007-2008 döneminde 3.96 puanla 55. sırada olan ülkemiz, 2008-2009 döneminde 3.91 puanla 61. sıraya, 2009-2010 döneminde ise 3.68 puanla 69. sıraya gerilemiş.
Elbette Danimarka 1. sıradan 3. sıraya, ABD 3. sıradan 5. sıraya gerilemiş diye avunabiliriz! Ama rapordan söz etmemin nedeni, Türkiye’nin son yıllarda bilgi, bilim-teknoloji ve inovasyonla ilgili hemen her konuda gerilemesine hayıflanmak değil; küresel krizle birlikte hızlanan bir harekete dikkat çekmek: bilgi teknolojileri ve ileri teknolojiler başta olmak üzere, inovasyon dinamiği Batı’dan Doğu’ya, özellikle de Asya-Pasifik bölgesine kayıyor.
ABD’nin teknolojik inovasyonda öncü gücünü kaybettiğine dair çok sayıda yayın var. AB ülkelerinde de nanoteknoloji ve biyoteknolojideki bazı gelişmeler hariç durum pek parlak değil. Küresel ağ kapitalizminin egemen paradigma olarak belirmesiyle birlikte, inovasyonun giderek artan bir hareketlilik içine girdiği, Ar-Ge’de dışkaynak kullanımının arttığı, inovasyon ithalatçısı ülkelerin artan teknoloji transferi dolayısıyla inovasyon ihraç eder konuma yükseldiğini görüyoruz. Asya-Pasifik başta olmak üzere, Batı dışı coğrafyalarda küresl inovasyon odaklarının doğuşuna tanık oluyoruz. Batı’nın gerileyen ölçek ekonomilerinin yüz yıllık markaları haraç mezat Doğu’ya satılıyor. Kontrol sanayilerinde büyük bir değişim yaşanıyor: ölçek ekonomisinden esnek kapsam ekonomilerine geçiyoruz ve avantaj coğrafya değiştiriyor. Buna krizin finansal sisteme dayattığı değişikliklerle G20 ülkelerinin artan kaynak kontrolünü eklersek, inovasyonun finansmanında da benzer hareketler bekleyebiliriz. Sadece bilgi değil, sermaye de seyahat halinde.
İnovasyon dinamiği artık hantal, merkezi olarak yönetilen devasa “ulusal inovasyon sistemleri”ne bağlı değil. İnovasyon bir “açık sistem”e dönüşerek küresel işbirliği ağları üzerinde yapılanıyor ve ağlarda yeni düğümler oluşuyor. Bu radikal hareketin Türkiye için temsil ettiği fırsat ve tehditleri ise başka bir yazıya bırakalım.