ABD bankacılık sisteminde neler oluyor?
BThaber Köşe Yazısı:
Dr. Baki Toraman
bakifac@gmail.com
ABD’de; 2008 yılındaki finans şirketlerinin geri ödeyemeyecek durumdaki müşterilerine konut kredisi vermesiyle başlayan Lehman Brothers krizinden sonra, akıllara o dönemde yaşananlara dayanarak yeni bir krizin kapıda olduğunu getiren bir süreç yaşanıyor. Son günlerde arka arkaya üç bankanın batması piyasalarda şok etkisi yarattı. Sürecin verilerini hem küresel hem de Türkiye perspektifinden iyi okumak gerekiyor.
ABD’de batışa ilk önce, kaynaklarının önemli bir bölümünü kripto para piyasasına, kanalize etmesiyle nam salmış Silvergate Capital bankası öncülük etti. Banka; varlıklarını ise menkul kıymet alarak (devlet tahvili-hazine bonosu olarak düşünülebilir) değerlendirmişti. Benzer şekilde Signature Bank da aynı politikayı izleyen bankalardan biriydi. Bu iki banka kripto para borsalarının çöküşü ve FED’in keskin faiz artışları nedeniyle önlenemez sonu yaşamış oldu.
Bununla birlikte Silicon Valley Bank’ın batışı kripto paradan ziyade kaynak yatırımlarında hazine kağıtlarını tercih etmesi nedeniyle gerçekleşti. FED’in enflasyon ile mücadele edebilmek için radikal faiz artışı kararları sonrasında yatırımcılar risk almamaya başladı. Süreçte elindeki kağıtlar değer kaybeden banka, güvenli tahvilleri zararına satmak durumunda kaldı. Bu zararı sermaye artışına giderek absorbe edeceğini duyurduysa da, bu durum hisselerinde yaşanan keskin düşüşün önüne geçemedi. Bu arada; Amerikan FDIC-Federal Mevduat Sigortası devreye girdi. Amerikan Hükümeti bankaların içinde bulunduğu durum nedeniyle yatırımcıların endişe etmemeleri hususunda bir açıklama yaptı ve hak sahiplerine mevduat garantisi verileceğini bildirdi. Yatırımcı bu açıklamanın ardından büyük oranda 2008 yılındakine benzer bir tabloyla karşılaşmayacağını düşünse de bu olay banka hisselerinde küresel bazda düşüş yaşanmasına neden oldu. Özellikle Alman Commerzbank hisselerindeki düşüşü İspanyol Santander hisseleri takip etti.
Piyasalarda; faiz ve enflasyon dengesi kurulamadığında, faiz pozisyonunun belirlenmesinde hata yapıldığında risk alınmaya başlanmış oluyor. Geçtiğimiz yıl faizleri oldukça düşüren FED, faiz artışı politikasını devreye sokmaya başladığında enflasyon zaten faiz artışına başlamak için ön görülen seviyeyi geçmişti. Özetle FED bu noktada geç hareket etmiş oldu. FED; ağır hareket etmesinden kaynaklanan sorunu çözebilmek için keskin ve hızlı faiz artışlarına başladı ve bu durumda hazineye yatırım yapan bankalar artan faizler karşısında zarar etmeye başladılar.
Batan üç bankada ortak yönler olmakla birlikte özellikle Silicon Valley Bank’in hazine kağıtlarına yaptığı yatırımlar nedeniyle batmış olması akıllara Türkiye’de 2001 krizi döneminde Demirbank’ın iflası sürecini getirdi. Burada; Silicon Valley Bank’ın batış süreciyle özellikle Demirbank olayının benzer noktaları olduğunu söylemek mümkün. Temelde birtakım farklılıkları olmakla birlikte, batışa giden yolun benzerlikleri dikkat çekiciydi.
Dönemi yaşayanlar olarak hatırlayacağımız ve yaşamayanlar için özellikle özet bilgi geçeceğimiz üzere; 2001 krizi öncesinde Türkiye’de önemli ölçüde dövizli borçlanma politikası izlenmekteydi. Buna karşılık, dövizli borçlanmayı tolere edebilecek döviz geliri elde etmeye yönelik herhangi bir politika benimsenmemişti. Bankalar söz konusu dönemde borçlanma politikası nedeniyle kredi vermekten çekinir hale gelmişti. Bankaların aktiflerinin çoğunu oluşturan krediler, yerini menkul kıymet yatırımına bıraktı ki normal durumda bu dengenin tam tersi olması beklenir. Demirbank anılan dönemin öncesinde Türkiye’nin en güçlü bankalarından biriydi. Kaynaklarla önemli ölçüde Hazine Bonosuna ve Devlet Tahviline girilmişti. Fon yöneticileri dövizle borçlanarak, hazine bonosuna yatırım yapmaktaydı. İşin özünde; Demirbank daha önceki dönemlerde bu politikasından oldukça yüklü kazançlar da elde etmişti. Risk ve getiri her zaman doğru orantılıdır. Bu durumda riskin büyüklüğü tartışılmazdı.
Bu noktada; faiz riski, kur ve vade riski hedge edilememişti. Şöyle ki; Demirbank’ın insolvent duruma gelmeden hemen önceki dönemin politik ekonomi konjonktürü, bankaların likidite sorunuyla karşı karşıya kalmasına neden olmuştu. Likidite sorununu borçlanma yoluna giderek aşmaya çalışan Demirbank sair bankalardan borç alarak ilk dönemi atlattı. Tahvilleri elinden çıkararak borçlarını ödeyebilmesi söz konusuydu ancak tahviller artan faizler nedeniyle çok değer kaybetmişti. Sonrasında zarar etmeye devam ederek, borçlarını ödeyemeyeceği noktaya geldiğinde son çare olarak TCMB’ye başvurdu. TCMB mevcut dönemde bu yükü tüm mükelleflere yüklemeyi reddetti ve batmakta olan bir bankaya fon sağlamadı. Sonrasında ise TMSF Demirbank’a el koydu ardından HSBC’ye satışını gerçekleştirdi. Böylelikle şaşaalı günleri geride kalan Demirbank tarihteki yolculuğunu tamamlanmış oldu.
Giriş ve sonuç bölümleri kısmen farklı olsa da Sillicon Valley Bank ile Demirbank’ın yok oluş sürecinin gelişme bölümü aynı noktaya işaret etti.
Günümüze dönecek olursak; her ne kadar Amerikan Hükümeti, mevduat sahiplerine her şekilde garanti vermiş olsa da bu durum piyasalarda iflas dalgasının ilerleyeceğine dair bir etki yaratılmasının önünü tam olarak almış değil. Amerikan Hükümeti mevcut endişeleri bertaraf etmek için acil durum fonlarının devreye sokulması ve FED’den fon sağlanabilmesini kolaylaştıran yeni bir önlem paketi hazırladı. Bu önlem paketini piyasalarda güven ve dengeyi sağlamak için hemen devreye sokacağını duyurdu.
Uzmanlar; söz konusu dalganın 2008 krizindeki kadar büyük olmayacağı konusunda hemfikir. FED’in bundan sonraki süreçte keskin artışlar yapmayacağı beklentisi piyasalara hakim. ABD’de şu anda büyük bankaların risk yönetimi ve fon çeşitliliğine önem verdiği, çok farklı müşteri portföyleri olduğu düşünüldüğünde Silicon Valley Bank’ın büyük bankalarla kıyaslanamayacak tek yönlü bir müşteri potansiyeli olduğu, risk yönetimlerini düzgün yapamadığı ve bu nedenle her türlü riske açık bir politika izlediği yönünde görüşler mevcut. Diğer yandan ABD’de bankanın insolvent duruma gelene kadar geçirdiği denetimler merak konusu.
Denetim mekanizması bu süreçte ne yapıyordu dersiniz?