Ülkenin toplam serveti
Yaşam düzeyimizi yükseltmenin tek yolu, ülkemizin toplam servetini artırmak. Ülke içerisinde yapılacak alışveriş, paranızı bir cebinizden çıkartıp diğerine koymak benzeri, servete bir katkıda bulunmuyor. Zenginleşmek için dışarıdan para gelmesi gerek. Geçmişte bu, “fütuhat” ile sağlanırmış. Yenilen ülkenin varlığına el konurmuş. Şimdilerde durum değişik. Yabancının parasını kendi rızası ile getirmesini sağlıyorsunuz. Ülkenizin duran varlıklarını yabancılara satınca, ülkeye yabancı para girişi oluyor. Bunu çok başarılı bir şekilde yapıyoruz. Duran varlıklarımız bitene kadar. Ama yetmiyor. Çünkü, bizim kendi rızamızla yabancıya verdiğimiz para, onun bize verdiğinden fazla. Aradaki farka “dış ticaret açığı” diyoruz.
İthalata dayalı olmayan ihracat, yabancının parasını duran varlıklarınızı elden çıkartmadan almanın en güncel ve etik yolu. Bunu ne kadar yapabiliyoruz? Bakalım: yakın dönemin ihracat şampiyonu tüketici elektroniği. Kısaca TV ve türevi cihazlar. İki büyük şirketimizin her biri; ülkelere, büyüklüklere, özelliklere bağlı binlerce model tasarlıyor, üretiyor ve ağırlıklı olarak AB’li tüketicilere satılmak üzere dağıtıcı şirketlere yolluyorlar. Bir kısmı kendi markalarıyla, ama çoğu yabancı markalarla. Yabancı markalar, bizim tasarımlarımızı alıyor, inceliyor, belki bir-iki değişiklik istiyor, sonra üzerine kendi markalarını koyarak kendi müşterilerine satıyorlar. Satış fiyatları dünya fiyatları, ödeme vadeli.
Geçen hafta bir şirketle tanıştım. Onlar da her sene kendi branşlarında 1300 kadar model tasarlıyorlar. Onlar da ürünlerini ağırlıklı olarak AB’li yabancı markalara götürüyorlar. Yabancı markalar onların ürünlerinde de bir-iki değişiklik istiyor. Yapıyor, üretiyor, o markaların dağıtıcılarına satıyorlar. Satış fiyatları ortalamanın 3,5-4 katı, ödeme ise, siparişte peşin. Bu şirket, tekstil alanında.
TV ve türevi ürünler bilişimin bir parçası. O zaman biz bilişimciler, bir yerlerde yanlış veya bir şeyleri eksik yapıyoruz. Yazılımcılar içinde farklı bir durum yok. Yanlışımız nerede?