Kaynakları ihtiyaç duyduğun an, gerektiği kadar kullan
HPE Türkiye Genel Müdürü Alper Yıldız: “Müşterilerin, teknolojilere ve şirketlere olan bağımlılığını ortadan kaldırıyoruz. HPE GreenLake ile kullanılmayacak, atıl yatırımların önüne geçmeye odaklanıyoruz.”
Ayhan Sevgi
“Günümüz BT pazarında yeni konseptler ve onların bize kazandıracağı faydalar hızlı bir şekilde hayatımıza giriyor ve günlük yaşayışımızda olması gerektiğinden çok daha baskın bir rol oynuyor. Konsept çözümler daha olgunlaşmadan taraflar saflarını seçiyor ve bir mücadele başlıyor. Geçmiş dönemde, açık / kapalı kaynak, scale up / scale out sistemler, mainframe / UNIX – LINUX sistemler gibi pek çok konu ile bu mücadeleyi tecrübe etmiştik. Bunu en yakın dönemde bulut teknolojilerinde de yaşadık. Konseptin olgunluk eğrisinde ilerlemesine paralel, her şeyi buluta koymak isteyenler ile güvenlik, regülasyonlar gibi kaygılardan dolayı bulutu tamamıyla reddedenler arasında bir mücadeleye şahit olduk. Geldiğimiz noktada ise bu iki uç nokta arasında bir sarkaç gibi gidip gelen mücadele sürecinin artık bir dengeye oturduğunu, en doğru uygulamanın ihtiyaca göre şekillendirilecek olan hibrit sistemler ve iş modelleri olduğunu görüyoruz” diyen HPE Türkiye Genel Müdürü Alper Yıldız, başka önemli bir unsurun müşterilerin karar verme süreçlerinde önlerine çıkan “Bariyerler ve Sınırlamalar” olduğunu düşünüyor.
“İş ve fayda temelli alınacak kararların teknolojinin imkanları ile hayata geçmesi beklenirken, yine teknolojinin mecbur bıraktığı sınırlamalar ve bariyerler burada şaşırtıcı bir tezat oluşturuyor. Bulutta olduğu şekliyle sarkacın bir dengeye gelmesi ve teknoloji üreticileri olarak müşterilerin önündeki bu bariyeri kaldırma yönünde hareket etmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Biz üreticilerin artık müşterilerimiz ile ilişkimizi korumak için bariyerler ile onları sınırlamamız değil, kuracağımız köprüler ile onları yeni alanlara ulaştırabilmemiz gerekiyor” diyen Yıldız’a göre veriniz lokalde ise şartlar ve koşullar değiştiğinde buluta geçebilmeniz, buluttaysanız yine şartlar ve koşullar değiştiğinde lokal sistemlere geçiş yapabilmeniz ya da birlikte kullanabilme esnekliğine sahip olmanız büyük önem taşıyor. Alper Yıldız’ın deyimiyle sahip olunan faydaların bir süre sonra size sahip olmaması gerek. Devamını kendisinden dinleyelim. Alper Yıldız, sorularımızı yanıtladı.
- HPE olarak bu bariyerlere karşı nasıl bir stratejiniz var?
HPE olarak biz hem teknolojiden kaynaklı tüm kısıtlamaları ortadan kaldıracak hem de yeni kısıtlamaların hayatımıza dahil olmasını önleyecek stratejiler geliştiriyoruz. Bunu desteklemek amacıyla Türkiye’de açık kaynak kodlu teknolojiler ve veritabanı konularındaki deneyimin artması için yoğun çaba sarf ediyoruz. Bunun için devamlılık teşkil eden eğitim sınıfları açıyoruz ve ilgisi olan kurumlardan katılımcıları bu eğitimlere dahil ediyoruz. Bu inisiyatif paralelinde hem kurumlar hem de teknoloji uzmanlarının önlerindeki opsiyonları artırıyor, pazarda bulunan teknolojik çözümlere olan bağımlılıklarını ortadan kaldırıyoruz. Açık kaynak temelli teknolojilerin kullanımının artırılmasıyla da sürekli değişiklik gösteren ihtiyaçlara ve şartlara uyum konusunda esneklik elde ediyorlar. Bu prensipleri hayata geçiren ve bağımlılıklarından kurtulan kurumların pazarda veya bulundukları iş kolunda daha rekabetçi olacaklarına inanıyoruz. Şu anda kurumlar hangi veritabanını, işletim sistemini, donanım ve ağ altyapısını tercih ederlerse etsinler, biz onları yaşamakta oldukları tüm bağımlılıklardan kurtaracak yönde stratejik hazırlıklar yapabilir, mevcut bulundukları veri merkezinden buluta, buluttan kendi veri merkezlerine veya ikisini de kullanabilecekleri hibrit ortamlara taşıyabilir durumdayız. Sadece kullanılan teknoloji çözümü anlamında değil, verinin işleneceği lokasyon anlamında da kullanıcılarımızı bağımsız ve esnek hale getiriyoruz.
Son dönemde pek çok müşterimiz için tamamlamış olduğumuz “5-years-master-plan” raporu, bu çalışmalar için başlangıç noktası oluyor. Müşterilerimizin mevcut durum analizini yapıyor, hedef mimari yol haritalarını oluşturuyoruz ve 5 yıl için hangi konulara öncelik vermeleri gerektiğini, 20’ye yakın alt projeyi hangi sıra ile yapmaları gerektiğini, hangi kriterlerle çözüm oluşturmaları gerektiğini detaylıca paylaşıyoruz. Bu projelerin göreceli olarak çok büyük bir kısmının HPE ile ilgili ürünlerle adreslenmediği yani herhangi bir HPE limitasyonunun oluşmadığı bu çalışma, müşterilerimiz tarafından çok ciddi bir talep gördüğünden, limitasyonların kaldırılmasının müşterimiz için de ne kadar önemli olduğunu bir kere daha görüyoruz.
Bu “Kolay geçiş” sizin için de bir dezavantaj oluşturmuyor mu?
HPE çeyrek yüzyıldan beridir açık kaynak ve limitasyonlardan arınmış teknolojik çözümler sunma konusunda ilerlemektedir. Bu bize rekabetin her zaman olduğu, her zaman bir alternatif çözümün oluşturulabileceği bilincini kazandırıyor ve kararlarımızı buna paralel alma imkanı veriyor. Şu anda ulaşmayı hedeflediğimiz ara hedefimiz portföyümüzde bulunan tüm çözümlerimizi bulut mantığı ile müşterilerimize sunabilir bir hale getirmektir.
HPE GreenLake, bu stratejinin neresinde yer alıyor?
HPE GreenLake ile her zaman kullanılmayacak bir yatırımın önüne geçmeye çalışıyoruz. Çünkü pek çok müşteri yapılan harcamaların büyük kısmını, ileride karşılaşabilecekleri ihtimallerin üzerine yapıyor. İkinci olarak esneklik önemli. Anlık gelişmelere ya da yavaşlamalara uyum sağlanması gerek. HPE GreenLake de aslında önümüzdeki bu limitleri ortadan kaldıran bir yaklaşım sunuyor.
Türkiye’yi küresel pazarla kıyasladığımızda nasıl bir resim görüyoruz?
Kurallarımızı Türkiye’ye yansıtıyoruz. İş modeli de bunlardan biri. Kamu sektöründe HPE GreenLake’in yaygınlaşmasını istiyoruz. Türkiye’nin verilerinin Türkiye’de kalması gerektiği noktada HPE GreenLake çözümünün devreye girdiğini görüyoruz. Her şeyi bu doğrultuda kurallara uygun bir şekilde danışmanlık alarak uyguluyoruz. Son dönemde HPE ve iş ortaklarının hem fikir olduğu iki ana konu HPE GreenLake ve verinin işlenmesi ve biz de tüm stratejimizi bu iki ana alan üzerinde yoğunlaştırıyoruz.
Bu durum aslında bir kültür değişimini de gerektiriyor. Bu konuda bir sıkıntı yaşanıyor mu?
Tüketim temelli HPE GreenLake çözümlerinin ana strateji olarak belirlenmesinin hemen ardından HPE Türkiye bu stratejiyi ilk uygulayan ülkelerden birisi oldu. Çalışmalarımıza ve insan kaynaklarımızın yetkinliğini artırmaya çok erken başladık. Şu ana kadar bizden bu hizmeti almaya karar veren müşteri sayısının hedeflerimizin çok üzerinde olduğunu görüyoruz ve bunlara her çeyrek artan sayıda ilave geliyor. HPE GreenLake konusunu konuştuğumuzda, müşterilerimizden aldığımız geri dönüşler oldukça pozitif. Ekonomi ve pazarda rekabetçi olma isteği kurumları daha fazla HPE GreenLake modelini kullanmaya sevk ediyor.
Veri tarafında nasıl bir strateji var?
Son dönemde “HPE Ezmeral” adı altında bir portföy oluşturduk. Müşterilerin önlerindeki limitlerin kalktığı, hiçbir markaya bağımlı olmayacağı, herkesin istediği zaman, istediği miktarda ve istediği şekilde kullanabileceği bir platform kurmayı amaçladık. Bu platformun üzerine de veri katmanını yerleştirdik. Bu katmanda veri hem üretiliyor hem de işlenerek anlamlı hale geliyor. Burası bizim odak noktalarımızdan ikincisi. Verinin toplanması ve saklanmasının yanı sıra artık, işlenmesi ve yönetilmesi konularına da dahiliz.
Bahsettiğiniz konular bazı iş ortaklarınızın da iş alanlarını kapsıyor. Burada siz yeni bir kulvar açıyorsunuz.
Yeni odak noktalarımız olan HPE Greenlake ve Ezmeral konuları mevcut iş ortağı ekosistemimizin günlük devam etmekte oldukları ana işlerinin üzerinde bir büyüme fırsatı getirmekte. İş ortaklarımız barındırdıkları yetenek havuzlarını genişleterek tüketim temelli bulut çözümümüz HPE GreenLake ve verinin işlenmesi üzerine uzmanlık gerektiren Ezmeral konularına da yoğunlaşmaya başladılar. Hali hazırda bulut ve verinin işlenmesi konusunda uzmanlığı bulunan ve HPE ekosistemine yeni dahil olan iş ortaklarımız ile bu konulara yatırım yapan mevcut iş ortaklarımızı bir iş birliği modeli ile bir araya getirmiş ve güçlerimizi birleştirmiş durumdayız.
HPE’nin farklı açılımları da olacak mı?
HPE GreenLake, veri ve verinin işlenmesi ana odağımız. Açık kaynak kodunu desteklemek önemli ve lokalde Türkiye’de çok ciddi bir yetenek havuzu olduğunu düşünüyoruz. Örneğin Cağaloğlu Anadolu Lisesi içindeki bir oluşum olan CALROV ile bir sponsorluk anlaşması imzaladık. Cağaloğlu Anadolu Lisesi ikinci sınıf öğrencilerinin mikro işlemci tasarlayıp, programlayıp, insansız sualtı cihazı yapıp o cihazla beraber dünyadaki belli başlı üniversiteler ile yarışmaya girip ilk üçe girdiklerini gördük. Geçtiğimiz haftalarda Teknofest’te bir yarışmaya girdiler ve İTÜ’den, ODTÜ’den gelen öğrencilerle yarışa girip tek lise sınıfı olarak üçüncü oldular. Biz bu öğrencilere destek verdiğimiz için çok mutluyuz. Türkiye’de teknoloji üretimini, Türkiye’deki kaynakları keşfedip onları destekleyerek yapabileceğimize inanıyoruz.
Girişimlere yönelik nasıl bir bakış açınız var?
HPE’nin stratejisi yeni ürünler geliştirmek, veriyi en verimli şekilde kullanmak üzerine adımlar atmaktır. Ama bir yandan da bunun için lokaldeki girişimlere destek olmaya çalışıyoruz.
Pathfinder programı startup’lar için tasarlanmış bir program. Pazardaki lider pozisyonumuzu güçlendirecek, şirketin vizyon ve stratejisine katkıda bulunabilecek ve daha da önemlisi müşterilerimizin çözmekte zorlandıkları soruları beraber çözebileceğimize inandığımız start-up’lar ile iş birlikteliğini hedefliyoruz. Bu program çerçevesinde startup’lar ile ilişkilerimizin boyutu teknolojiyi ve pazarı değiştiren gelişmeler konusunda fikir alışverişinden, sermaye yatırımına ve startup’ların çözümlerini pazara beraber sunmaya kadar genişleyebiliyor. Örnek vermek gerekirse 2015 yılından beri Pathfinder programı çerçevesinde start-up’lara 300 milyon doların üzerinde yatırım yaptık. Yatırım yaptığımız firmaların çözümleri yapay zeka, veri analitiği, veri yönetimi, siber güvenlik gibi geleceğin dünyasını şekillendirecek alanlarda.
Aynı zamanda HPE Türkiye olarak, üniversitelerde bulunan teknokentlere ulaşıp yeni mezunların oluşturduğu start-up oluşumları inceleyip hayata geçirmek istedikleri çözümleri destekler yönde görüşmeler yapıyoruz.
HPE kendini nasıl konumlandırıyor? Bunun Türkiye’deki yansıması nasıl?
Biz HPE’yi uçtan buluta hizmet veren küresel bir platform şirketi olarak tanımlıyoruz. Amacımız kurumların tüm verilerinden her yerde değer elde ederek iş çıktılarını hızlandırmasına yardımcı olmak. İnsanların yaşama ve çalışma biçimlerini geliştirmek için inovasyonlara imza atıyoruz. Müşterilerin yeni iş modelleri geliştirmelerine, yeni yöntemlerle etkileşime geçmelerine ve operasyonel performanslarını artırmalarına destek oluyoruz. Kendimize biçtiğimiz bu rolün, Türkiye’nin dijital dönüşümü için çok kritik olduğunu düşünüyorum. Ülke olarak değişen koşullara çok hızlı adapte oluyor, uyum sağlıyoruz. Kültürümüzden gelen bu dayanıklılık ve esneklik aslında kurumlarımızın da önde gelen ihtiyaçlarından. Gelişmek için çok kritik olan bu iki unsuru en başarılı şekilde kurumlarımıza sunduğumuzu düşünüyorum.