AB fonları
Türkiye AB ilişkilerine, “müktesebata uyum sırasında bilişime ne iş çıkar?” gözüyle bakıp bu sayfalardan sizinle bu doğrultudaki görüşlerimi paylaşırım. “AB Sayıştayı” görevi gereği Türkiye’ye verilen kaynağın doğru kullanılıp, amaçlanan sonuçlara hizmet edip etmediğini incelemekteydi. Brüksel’den gelen haberlere göre, bu inceleme, birçok eleştiriye karşın, “projelerin hedeflerine ve kalıcı sonuçlara ulaştığı” kararı ile sonuçlandı. Neyse, böylece en azından “teknolojiyi iyi kullandığımız” teslim edilmiş oluyor. Ah bir de teknolojiyi yaratabilsek?
Eleştirilen yanlarımızın başında ise 236 adet öncelik göstermiş olmamız geliyor. Doğru; neyin gerçek öncelik olduğunu anlamak zorlaşıyor olmalı. Bu sayı, aslında, bizim teknolojiyi kullanmaya ne kadar yatkın olduğumuzun da bir kanıtı. Ama, bu sene hangi projelere destek var diye bakınca, içme ve atık su arıtma, müze kurma gibi teknoloji açısından ilk sıraları yakalamayan konularda projeleri görüyoruz. Kaynağın, elbette AB tarafından uygun görülen alanlara verildiğini akılda tutmakla birlikte, bizim önerdiğimiz projelere verildiğini unutmayalım. Müze kurmak ve su arıtmaya kaynak verilmişse, demek ki biz öyle istemişiz!
Geçtiğimiz haftalarda, Türkiye 29 sağlık bölgesine ayrıldı, bu bölgelerdeki sağlık olanaklarını eşitlemeyi amaçlayan yaklaşım yürürlüğe girdi. Olanakların en verimli şekilde kullanılmasını sağlayan, hastaların o hastaneden bu hastaneye sevk edilmeden doğrudan sonuç alacak yere yönlendirilmelerinden başlayıp, taburcu edildikten sonra, ilaç tedavisinin sonuna kadar da kollanacağı bir bilişim çözümünü özlüyorum. Bunu hem kendi insanımız için, hem de AB’nin hastalarını uçağa koyup Türkiye’ye getirip, burada tedavi, gerekirse ameliyat edip, bakımını yapıp sağlığına kavuşturup, ülkelerine geri yollamak için istiyorum. Üç aşağı beş yukarı, bunu yapan AB’li sağlık sigortaları yok değil. Bu alan, hem ülkenin saygınlığını artıran, hem de iyi para bırakan bir alan olduğu için, kanımca yaygınlaştırılmalı. AB buna destek verir düşüncesindeyim.