ABD’den bakınca: Elektronik tedavi yöntemleri ve Türkiye
Geçtiğimiz ay yayınlanan bir makalede, ABD’de Massachusetts Institute of Technology uzmanlarının sinir sistemi ile doğrudan iletişim kurabilen elektronik arayüzler ve düşünce ile kontrol edilebilen elektromekanik protezler geliştirdikleri anlatılıyor. Makalede çarpıcı bir önerme yer alıyor:
Önümüzdeki 50 yıl içerisinde sakatlıklar tarihe karışacak!
Bu çok önemli bir öngörü
Araştırdım, sadece MIT değil, sinir sistemi ile doğrudan iletişim kurmak üzerine gerçekten çok sayıda çalışma var. Öyle ki, kişileri normal yaşamlarından alıkoyan Parkinson, Migren, Depresyon gibi tedavisi zor olan rahatsızlıklar bile sinir sisteminin doğrudan kontrolü ile yok edilmek üzere.
Sakatlıkların giderilmesi ya da nörolojik bozuklukların tedavisinde kullanılan yöntemler çeşitli ama hepsinin temelinde sinir sistemi ile doğrudan iletişim kuracak elektronik arayüzler gerekiyor. Yakın zamana dek farmakolojik çözümlerle sınırlı olan tedavi yöntemleri, elektronik ve bilişim teknolojilerindeki gelişmelere paralel olarak yepyeni bir yola girmiş.
Uzmanlar henüz yolun başında olduğumuzu söylüyorlar. Ancak insan-makine bütünleşmesi ve akıllı protezlerle gelen çözümler hızla hayata geçiriliyor. Kısaca, biyonik sistemler artık bilim kurgu olmaktan çıkıyor.
Biyonik sistemlerde kullanılan yöntemlerden biri, sinir sisteminden gelen doğal sinyalleri algılayıp elektromekanik protezleri doğrudan kontrol etmek şeklinde. Örneğin kaza ya da hastalık sonucu bacağını yitirmiş bir kişi, bu yöntemle çalışan protezini gerçek bacağı gibi kontrol edebiliyor. Bunun da ötesinde, protezlere yerleştirilen duyargaların sinir sistemi ile doğrudan haberleşmesi sağlanarak, dokunma ve sıcaklık gibi yitirilmiş olan duyuların da geri kazanılması için çalışmalar sürüyor.
Bir başka yöntem ise dışarıdan uygulanan elektronik sinyaller ile sinir sisteminin yapay olarak kontrolünü amaçlıyor. Burada nörolojik rahatsızlığın türüne göre beynin ya da omuriliğin doğrudan uyarımı söz konusu. Örneğin başka hiçbir tedaviye yanıt vermeyen kronik ağrılar, omuriliğin doğrudan uyarılması ile giderilebiliyor. Parkinson, Migren, ya da Depresyonun pençesinde acı çeken hastalar, beyinlerine yerleştirilen elektrotlar yardımıyla tedavi edilebiliyorlar.
Tedavide yeni ufuklar açılıyor
Beynin doğrudan uyarılması yöntemiyle uygulanan tedavilerden biri bellek kaybının engellenmesi üzerine. Gelecekte Alzheimer hastalarının bellek protezleri ile yaşam kalitelerinin yükseltilebileceği düşünülüyor.
New York Times’ta geçtiğimiz mayıs ayında çıkan bir haberde, vagus sinirinin elektriksel uyarımı ile romatizma tedavisi üzerine sürmekte olan bir klinik denemeden söz ediliyor. Haberde 1998 yılına dek sinir sistemi ile bağışıklık sistemi arasında bir bağ olmadığına dair bir inanç varken, yeni buluşlarla bu düşüncenin değiştiği de vurgulanıyor. Vagus siniri uyarımı ile nezleden kansere kadar birçok rahatsızlığın tedavi olasılığı, ya da en azından kanseri yavaşlatarak geleneksel tedavilerde avantaj elde edilip edilemeyeceği araştırılıyor.
Beynin ya da omuriliğin doğrudan uyarımı neresinden bakarsanız bakın riskli bir işlem. Buna ek olarak bu tarz tedavilere karar verilmeden önce, olası komplikasyonlar ve kısıtlamalar üzerinde de düşünülmek zorunda. Örneğin şu an piyasadaki nöromodulasyon cihazlarının MRI görüntüleme sistemleri ile uyumlu olmadığı ve güvenlik riski oluşturdukları biliniyor. Sonuçta yarar-zarar analizi yapılıp, karar veriliyor.
Yasal ve etik engeller
İşin yasal ve etik yönleri de var. Bacaklarını yitirmiş bir hastaya yeniden yürümek isteyip istemediğini sorsanız alacağınız yanıt büyük olasılıkla “evet” olacaktır. Ancak nörolojik rahatsızlığı nedeniyle zihinsel özürlü bir hastaya tedavi isteyip istemediğini sorsanız olumlu yanıt alabilecek misiniz? Böyle bir durumda tedaviye kimler karar verecek; hastaların maruz kalacakları risklerin sorumluluğunu kimler üstlenecek?
Bir diğer belirsizlik biyonik uygulamalar yaygınlaştığında bu teknolojilerin hasta olmayan, ancak daha iyi bir yasam standardını amaçlayan kişiler tarafından kullanımının mümkün olup olamayacağı. Maddî durumları iyi olduğu için biyonik protezlere ve nörolojik tedavi yöntemlerine kolaylıkla erişebilecek olan bu kişilerin elde edecekleri avantajların sosyal ve ekonomik etkileri neler olacak?
Belirsizliklere rağmen elektronik tedavi yöntemleri er ya da geç farmakolojinin yerini alacak gibi görünüyor. İlaçla tedavilerin yan etkileri, elektronik tedavi yöntemleriyle karşılaştırıldığında ortaya elektronik lehine bir tablo çıkıyor. Örneğin kronik ağrı tedavisinde narkotik ağrı kesicilerin devamlı doz artırımı ile ilaç bağımlılığına sebep olduğu bilinen bir risk.
Biz neredeyiz?
Burada gururla söylüyorum, şu an Türkiye’de bu konuda ciddi çalışmalar yapılıyor. Ankara Teknokent’te ODTÜ ile Kardiosis Ltd. şirketinin işbirliği ve TÜBİTAK desteği ile bir nöromodülasyon sistemi geliştiriliyor. Şirketin Web sitesinde “vücut içine yerleştirilebilen (implante) nörostimülasyon/nöromodülasyon cihazları tasarım ve geliştirmesi projesine başlanmıştır” deniyor.
Kardiosis ve ODTÜ’de yapılanlar, şu an için küçük bir çaba olarak görünse de, uzun dönemde ülkeye yapacağı katkılar göz önüne alındığında çok önemli bir hedefi işaret ediyor.
Nüfusunun yüzde 1,4’ü engelli olan ülkemizde, Kardiosis ve ODTÜ’nün çalışmaları ile engelli vatandaşlarımızın yaşam kalitelerinin yükseltilmesi ve iş gücüne kazandırılmaları yönünde büyük bir adım atılıyor. Bunlara ek olarak, elektronikten biyouyumlu malzeme teknolojilerine kadar çok sayıda Ar-Ge konusunun ve yan sanayi atılımının tetiklenmesi ile bilimsel ve ekonomik alanlarda katma değeri yüksek iş olanakları yaratılıyor. Ortaya çıkacak ürün yelpazesi ise büyük bir ihraç potansiyelinin temellerini atıyor.
Bu en azından ABD’den bakınca bana öyle görünüyor.