ABD’den bakınca: Otomotiv, bilişim ve Türkiye
Hiç direksiyon başında yemek yiyen birilerini gördünüz mü? Peki cep telefonu ile mesaj atanları? Sorun cep telefonları mı? Tamam o zaman araçlara monte edilenler dışındaki cep telefonlarını yasaklayalım gitsin!
Belki size şaka gibi gelecek ama ABD’de direksiyon başında makyaj yapanları bile sık sık görürsünüz Dikkatlerini yola vermek yerine umursamaz davranışlarla etraflarına tehlike saçanlar sadece ABD’ye de özgü değiller. Akıllı telefonların yaygınlaşması ile sorunlar giderek büyüyor ve yayılıyor. Bu konuda tüketicinin bilincini artıracak eğitim yöntemleri de yeterince etkili olamıyor.
Sorun cep telefonları mı? Tamam o zaman araçlara monte edilenler dışındaki cep telefonlarını yasaklayalım gitsin! Bu da yapılmış, hem de yasaklarla yönetilmeye hiç alışık olmayan ABD’de; hürmetli cezalar da getirilmiş, ama dinleyen kim? Değişik bir başka çözümü ise sigorta şirketleri önermişler: Yolda hareket halindeyken telefon mesajı atma ve alma özelliklerinin engellendiği mobil servis paketleri var. Bunlardan birini alırsanız sigorta priminiz düşürülüyor. İyi ama bu servisi almak için kimseyi zorlayamıyorsunuz ki.
Sonucu rakamlar özetliyor: NHTSA (National Highway Traffic Safety Administration) kazaların yüzde 20’sinin dikkat dağılması ve özellikle cep telefonu kullanımı nedeniyle olduğunu söylüyor. CDC.gov’un rakamlarına göre ise, sadece ABD’de cep telefonları nedeniyle oluşan kazalarda her gün 9 kişi yaşamını yitiriyor, 1060 kişi de yaralanıyor. Yani, eğitim ve yasaklar bir işe yaramıyor. Peki ne yapmalı?
Bir taşla iki kuş
ABD’nin önde gelen otomotiv şirketleri hem bu soruna çözüm üretmek hem de bu yolla pazar paylarını artırmak için kollarını sıvamışlar. Diyorlar ki, mâdem sürücülerin dikkatini dağıtan unsurları yok edemiyoruz, o zaman araçları akıllı özelliklerle donatalım.
Bunun için araçların etrafında olan biteni gözlemek ve sürücüleri tehlikeli durumlarda uyarabilmek için uzun ve kısa menzilli radarları, görüntü algılama ve uyarı sistemlerini yeni model araçlarına uyarlıyorlar. Örneğin dikiz aynası içerisindeki bir ışık, kör noktada kalan bir araç olduğunda sürücüyü uyarıyor; elbette direksiyon başındaki kişinin bu uyarılara dikkat ettiğini varsayarsak. Yoksa bunların da bir anlamı yok.
O nedenle şirketler sürüşü yarı otomatik hâle getirecek teknolojilerin üzerine eğilmişler. Yeni tasarımlar ortaya çıktıkça bunların oluşturabileceği riskler de irdelenip ayıklanıyor ve ancak emniyetli oldukları kanıtlandıktan sonra piyasaya sunuluyor. Örneğin, geri manevra yaparken bir engele rastladığında kendi kendine fren yapan araçları artık satın alabiliyorsunuz.
Daha yolun başındayız
Daha şimdiden yollardaki şerit çizgilerini izleyerek otomatik sürüş sağlayacak bir teknoloji mevcut ama kar yağdığında bu yöntem çalışmıyor. Benzer olarak radar sinyallerini etkileyen hava şartlarında sürücüler yine devreye girmek zorundalar. Sonuçta gerçekçi bir çözüm için otomotiv teknolojisini destekleyecek bir altyapının gerekli olduğu anlaşılmış.
Burada da karşımıza yine akıllı şehirlerin ve mobil iletişim teknolojilerinin bütünleştiği uygulamalar çıkıyor ki böyle bir çalışma ABD’de başlamış durumda. 5.9 Ghz frekans bandında çalışacak Dedicated Short Range Communication (Kisa Menzilli Özel İletişim) sistemini kullanacak olan V2V (Vehicle to Vehicle) ve V2I (Vehicle to Infrastructure) teknolojileri uygulamaya girdiğinde araç sürüş otomasyonunda önemli bir adım atılmış olacak.
V2V ile araçlar sadece etraflarindaki küçük bir alanı gözlemekle kalmayacak, birkaç yüz metre çapındaki bir alanda diğer araçlarla hız, doğrultu gibi bilgileri paylaşabilecekler. Bu teknoloji ile görüş alanınızın ötesindeki bir aracın ani fren yaptığını bir uyarı sinyali ile öğrenip tedbirinizi önceden alabileceksiniz. Ya da aracınız kendi kendine hızını düşürebilecek. V2V uygulamasını kullanan cep telefonları yardımıyla çevrenizdeki yayaların ve bisikletli yolcuların varlığı hakkında bilgi edinilebileceksiniz.
V2I teknolojisiyle ise yol ve trafik durumu, sürat limitleri hakkında bilgi alırken, yaklaşan virajlar, yaya ya da hemzemin demiryolu geçitleri gibi özel dikkat gerektiren noktalara daha varmadan aracınız sizi uyaracak ya da bir sürüş hatası yaptığınızda kontrolü sizden devralarak tehlikeyi bertaraf edebilecek.
Bilim kurgu değil, gerçek
Bir araştırma kuruluşu olan IHS’e göre, 2055 yılına dek ABD’deki araçların yüzde 90’ı otomatik sürüş yeteneğine kavuşacak. Zâten ABD Ulaştırma Bakanlığı da konuyu ciddi bir politikayla ele alıyor ve V2V sistemlarinin yeni araçlarda zorunlu hâle getirilmesi için bir kanun taslağı üzerinde çalışıyor.
Bilişimdeki en son gelişmeler ile akıllı teknolojileri otomotivde bir araya getirmek birçok konuda yarar getirecek deniyor: Kazaların önlenmesi ile can ve mal kaybı azaltılırken, şu an için bir kaza durumunda sürücüleri koruma amacı ile uygulanan çelik kafeslerin ve hattâ hava yastığı, tampon gibi parçaların gereksiz kılınması ve bu şekilde hantal araçların yerini hafif, yüksek verimli, daha emin ve mâliyeti daha düşük olan araçlara bırakması amaçlanıyor.
Bizler yaratıcı insanlarız
Yapılanlara baktığınızda tekerlek yeniden keşfedilmiyor ama yüz yılı aşan otomotiv teknolojisi hızla değişiyor. Burada dikkati çeken, geleceğin araçlarının yeni mekanik tasarımlardan çok, giderek gömülü yazılım ağırlıklı elektronik cihazlara yaklaşması.
Yerli otomobil için hedeflerimiz var. Bu oyunda yer almak için gereken en onemli unsur yaratıcılık. Her zaman olumlu yönde kullanmasak ta bu bizde bolca mevcut. Ne de olsa emniyet kemerini bağlamamak için kemer sensörünü kandıran cihazları tasarlayıp kullanan ender bir insan türüyüz.
Hemen oturup sürücüsüz araç tasarlayalım demiyorum. Zâten bineceğim aracın sürücüsüz olma düşüncesi de açıkcası bende pek bir güven duygusu uyandırmıyor. Ama diyorum ki yerli otomobil konusunda adim atacaksak, elektronik donanım ve gömülü yazılım tabanlı akıllı teknolojilere odaklanmakla, katma değeri büyük, ticari getirisi yüksek yeni iş olanakları ve hatırı sayılır bir ihracat potansiyeli yaratabiliriz.
Bu en azından ABD’den bakınca bana öyle görünüyor.