Akıllı şehirler için BİT
Bilişim Zirvesinde, Sektörü Geliştirme Forumları bölümünde bu başlıkla bir panel var. Ben de konuşmacılarındanım. Bu yazıyı panele hazırlanırken yazıyorum. BİT, açınca Bilgi ve İletişim Teknolojileri oluyor, konu bu. O zaman acaba şehrin enerji yönetiminde “quantum computing” ile “grafen yongalar üzerinde oluşturulmuş geleneksel işlemciler”i mi karşılaştırsam? Yoksa, elektrikli toplu taşım araçlarının akülerinde verimi artırmak için “şarj sırasında akü soğutma tekniklerine” mi değinsem?
Yok, yok; bunları istemiyorlarmış. Teknoloji ile kimsenin ilgilendiği yok. Aslında onlar, akıllı bilişim çözümleri peşindeler. Peşinde koştuklarını BİT diye adlandırsalar da teknolojiyi önemsememeleri çok güzel. Ama eleştirmeden geçmeyeyim, terimleri deyimleri, deyişleri dilimize bir doladık mı, ilgili ilgisiz her yerde öyle bir kullanıyoruz ki?
Teknoloji, ürün geliştiricisinin yükümlülüğündeki ikincil bir alan. Esas olan gereksinmeyi giderecek, eksiği kapatacak uygulama. Buna en güzel örneği 1990 yılında o zamanki adıyla Leningrad’da gördüm. Moskova’dakini görmedim ama Leningrad’da da güzel bir metro var. Yolculuk yaparken nasıl bir sinyalizasyon sistemi var diye bakınmıştım. Tünellerin içinde kırmızı-yeşil trafik ışıkları göremedim. Ama yüz metrede bir, bazen daha sık, göz hizasında bir 4 haneli gösterge vardı. Bunun saat olduğunu anlamakta gecikmedim. Bu saat, her tren geçişinde sıfırlanıp, sonra saniyeleri sayıyordu. Makinist, karşılaştığı saatleri okuduğunda önündeki trenle arasında kaç saniyelik zaman olduğunu öğrenebiliyordu. Dahası, giderek artan sayılar, öndeki trenin arayı açtığını, giderek azalan sayılar da öndeki trenin yavaşladığını anlatıyordu.
Ne fiber, ne SDH, ne iletişim teçhizatı, ne merkezi işlemci, ne arıza yapacak sistem hiçbir şey yok. Üstelik kırmızı-yeşil ışığa göre daha fazla bilgi veriyorsunuz makiniste. Teknoloji, lise düzeyinde. Ama başarım, gerekli ve yeterlinin çok çok üstünde.
Gelin siz BİT’i mühendislere bırakın, akıllılığı uygulamalarda arayın.