Avrupa Birliği’ne uyumda “Sağlıkta İnovasyon” şart
TÜSİAD tarafından hazırlatılan “Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne Üyelik Sürecinde Sağlıkta İnovasyon” araştırması Türkiye'de sağlık sektöründe inovasyon imkan ve ortamının, dünya ve AB deneyim ve uygulamaları ışığında değerlendirilmesi ve geliştirilmesine yönelik önerileri sıralıyor. Rapor, sağlık sektöründe inovasyonun sürdürülebilir büyümeye katkıda bulunacağını gözler önüne seriyor. Raporda hükümet politikalarının, sağlık sektöründe inovasyonun belirleyicilerini harekete geçirmesi gerektiği de belirtiliyor. TÜSİAD Sağlık Çalışma Grubu’nun girişimiyle, Brüksel’de yerleşik Avrupa Politika Çalışmaları Merkezi (CEPS – The Centre for European Policy Studies) tarafından ”sağlıkta inovasyon” temalı bir araştırma yürütüldü. Bu araştırmanın sonucunda hazırlanan “Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Üyelik Sürecinde Sağlıkta İnovasyon” başlıklı rapor
TÜSİAD tarafından hazırlatılan “Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne Üyelik Sürecinde Sağlıkta İnovasyon” araştırmasının temel amacı, Türkiye'de sağlık sektöründe inovasyon imkan ve ortamının, dünya ve AB deneyim ve uygulamaları ışığında değerlendirilmesi ve geliştirilmesine yönelik öneriler oluşturmak olarak tanımlandı. Bu öneriler ilaç, tıbbi teknoloji ve eSağlık alanlarında inovasyonun geliştirilmesini hedefliyor.
“Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne Üyelik Sürecinde Sağlıkta İnovasyon” başlıklı bu çalışma, TÜSİAD Sosyal İşler Komisyonu'na bağlı Sağlık Çalışma Grubu'nun faaliyetleri çerçevesinde, Centre for European Policy Studies – CEPS (Avrupa Politika Çalışmaları Merkezi)'nde araştırmacı olarak görev yapan Z. Güldem Ökem tarafından hazırlandı. Rapor geçtiğimiz ay içinde bir toplantı ile kamuoyuna tanıtıldı. Tanıtım toplantısının açılış konuşmaları Sağlık Bakanı Recep Akdağ ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner tarafından gerçekleştirildi.
Sağlık sektörü, yenilikçi teknolojilerin en büyük kaynağı ve kullanıcılarından
Sağlık sektörü, gelişmiş ekonomilerde en büyük hizmet sektörlerinden biri. Sağlık sektöründe inovasyon, sürdürülebilir büyümeye katkıda bulunuyor. Gelişmiş ekonomilerde sağlık sektöründe üretilen mal ve hizmetlerin Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) içindeki değeri yüzde 7, bu sektörde yaratılan istihdamın oranı ise yüzde 10 seviyesindedir. Toplam sağlık harcamalarının GSYİH'ya oranının 2020'de yüzde 16'ya çıkacağı hesaplanmakta. Hızla büyüyen sağlık sektörü, yenilikçi teknolojilerin en büyük kaynağı ve kullanıcılarından.
İnovasyon, sağlık hizmetlerinde ulaşılabilirliği artırıyor. İnovasyon süreci, bilimsel bilginin, pazar değeri taşıyan ürünlere dönüştürülmesi olarak tanımlanabiliyor. İnovasyonda araştırma, üretim ve pazar ilişkisinin gözetilmesi, yenilikçi ürünün kişilerin kullanımına sunulmasını ve ulaşılabilirliğini sağlıyor. Nüfusun artması ve giderek yaşlanması sonucunda hastalık yapısı ve buna bağlı olarak sağlık bakım ihtiyaçları değişmekte. Gelir seviyesinin yükselmesi, teknolojik ilerlemeler ve toplumun tamamının kapsanmasını hedefleyen sağlık sigortası sistemlerinin tüm ülkelerde giderek yaygınlaştırılması, daha iyi sağlık hizmetine olan talebi artırmaktadır. Taleple birlikte artan sağlık harcamaları, sektörde maliyetlerin kontrolü ve verimlilik arayışlarını beraberinde getirmektedir. İlerleyen teknolojiyle birlikte yaratılan yeni ürün ve hizmetler, teşhis ve tedavi imkanlarını geliştirerek, ileride karşılaşılabilecek maliyetlerin önlenmesini sağlayabilir ve böylelikle uzun dönemde sağlık sisteminde verimliliği artırabilir.
Sağlıkta inovasyonun nihai kullanıcısı insan ve teknolojik ilerlemeler insan hayatını ve yaşam kalitesini doğrudan etkiliyor. Sağlık sektörünün nihai çıktısı ise sağlıklı nüfus. Sağlıklı bir nüfus, işgücü verimliliğini ve miktarını artırıyor. Yenilikçi ürün ve hizmetler teşhis ve tedavi imkanlarını artırırken, geliştirildiği ülke ve şirkete ilk başlayan önceliği sağlayarak rekabet avantajı getiriyor ve ihracat potansiyelini artırıyor. Teknoloji ve bilgi yoğunluğu nedeniyle, sağlık sektörünün Ar-Ge ve inovasyon kapasitesi ilişkide olduğu diğer sektörlere de yayılır. Üretim ve ihracat kapasitesindeki artış, istihdam ve büyümenin sürdürülebilirliğini ve yaşam kalitesini geliştiriyor.
Türkiye’nin önünde önemli fırsatlar var
Türkiye'nin önünde sağlık sektöründe yaratacağı yenilikçi ürün ve hizmetlere ilişkin önemli fırsatlar mevcut. Türkiye, nüfus büyüklüğü ve sağlık sigortası kapsamının yaygınlaştırılmasıyla artan sağlık hizmeti talebi, coğrafi açıdan dünya pazarlarına yakınlığı ve teknolojik altyapısı bakımından sağlık sektörünün yaratacağı yenilikçi ürün ve hizmetler için önemli bir talep kaynağı. İnovasyonun desteklenmesi hem toplumun sağlık düzeyinde iyileşmelere, hem de sağlık sektörü ve ekonomiye katkı sağlayacak. Burada önemli bir nokta var; inovasyon kendiliğinden gelişen bir süreç değil. Hükümet politikaları, sağlık sektöründe inovasyonun belirleyicilerini harekete geçiriyor. Sağlık sektörü faaliyetleri kamusal nitelik taşıdığından kamunun düzenleyici ve denetleyici rolü ağırlıklı. Sosyal güvenlik sistemi gelişmiş ülkelerde devlet, aynı zamanda vatandaşlar adına sağlık hizmetlerinin en büyük alıcısı konumunda. Yeni bir ilaç veya tedavi yönteminin kullanıma sunulabilmesi ve vatandaşa ulaşabilmesinde devletin ruhsatlandırma, belgelendirme, fiyatlandırma ve geri ödeme kararları temel önemde. Bu süreçleri planlayan ve uygulayan otoritelerin ortaya koyacağı politika ve teşvikler, sağlık sektöründe inovasyonun temel belirleyicileri olan Ar-Ge, yatırım ve üretim kararlarını şekillendiriyor. İnovasyon ekonomik ve sosyal sonuçları itibariyle bir sanayi projesi. Sanayide inovasyonu önceliklendirecek bir stratejiye ihtiyaç vardır. Sağlık sektörü bu stratejinin önemli bir parçasıdır. Türkiye'de inovasyon bilim ve teknolojiyi geliştirme hedefinin ötesinde, pazar hedefli bir sanayi projesi olarak algılanmalı ve bu proje stratejik önceliklere sahip olmalı şeklinde yorumlar yapılıyor. İnovasyon politikaları temel politika tercihlerini içermeli. Sürekli olarak artan hizmet talebi ve yoğun teknoloji içeriği nedeniyle inovasyon stratejisinde sağlık sektörü kritik öneme sahip.
Sağlık Araştırma ve Yatırım Programı (SAYAP) oluşturulmalı
Raporda, bilimsel ve teknolojik Ar-Ge faaliyetleri, inovasyonun desteklenmesini görev edinen kamu kuruluşları ile bunların uygulamaları arasında eşgüdümü sağlayacak bir kurumsal yapılanmaya ihtiyaç var deniyor. Bu amaçla Sağlık Araştırma ve Yatırım Programı (SAYAP) oluşturulması öneriliyor. İnovasyon faaliyetlerinin planlanması, ilaç, tıbbi cihaz-teknoloji ve eSağlık'ta inovasyon önceliklerine göre kaynakların yönlendirilmesi ve paydaşlar arasında işbirliğinin geliştirilmesi SAYAP'ın temel fonksiyonları arasında yer almalı.
İlaçtaki sınırlı düzeyde Ar-Ge faaliyetleri artırılmalı
Türkiye, ilaç sektöründe önemli ve büyüyen bir pazar hacmine sahip. Konumu itibariyle, ihracat potansiyeli büyük. Bu avantajları, ilaç sektöründe sınırlı düzeydeki Ar-Ge faaliyetlerini artırarak değerlendirebilmeli. Türkiye ilaç piyasası 2009 yılında 10.4 milyar dolara ulaşarak dünyada on ikinci sıraya yükselmiş durumda. Türkiye'nin 2013 yılına kadar Çin, Brezilya, Hindistan ve Rusya'yla birlikte en hızlı gelişen ülkeler arasında yer alacağı öngörülmekte. Türkiye’nin; nüfus büyüklüğü, sağlık sigortası kapsamının yaygınlaştırılmasıyla artan sağlık hizmeti talebi, coğrafi açıdan dünya pazarlarına yakınlığı ve teknolojik altyapısı bakımından önemli bir potansiyeli bulunuyor. Yatırım, üretim, istihdam ve ihracatta yaratacağı katma değer artışı göz önüne alındığında, bu potansiyelin sürdürülebilir büyümeye sağlayacağı katkıdan yararlanılmalı. İlaç sektöründe formülasyon geliştirilmesi, faz II-IV araştırmaları kısıtlı çerçevede yapılmakta. Ar-Ge faaliyetleri, harcamaları ve ilaç Ar-Ge'sinde istihdam edilen personel sayısı dünya ölçeğine göre oldukça geride. 2009 yılında dünyada yürütülen 72,615 klinik araştırmanın sadece 521'i Türkiye'de yapılmış. ABD'de her bir milyon kişiye düşen klinik araştırma sayısı 191, Batı Avrupa'da 86, Doğu Avrupa'da 22 iken, Türkiye'de bu sayı 4. Araştırmacı şirketlerin Türkiye'de ilaç Ar-Ge'sinde istihdam ettiği personel, 2009 yılında bu sektörde gerçekleşen toplam 25 bin kişilik istihdamın yalnızca binde 8'i kadar. Türkiye'de faal ilaç şirketlerinin patent başvuru ve tescilleri içindeki payı %1'in altındadır. Türkiye'de, araştırmacı şirketlerinin Ar-Ge'ye ayırdığı kaynaklar 38 milyon dolar. Küresel ölçekte 90 milyar dolar düzeyindeki ilaç Ar-Ge harcamasının yüzde 0.042'si düzeyinde kalan bu miktar, cirolarının yüzzde 18.7'sini Ar-Ge'ye ayırdığı bilinen yenilikçi ilaç şirketlerinin Türkiye'ye yönelik yatırımlarının düşük düzeyde kaldığını göstermektedir. Araştırmacı ilaç şirketleri, yenilikçi faaliyetlerini küresel düzeyde yaygınlaştırmakta. AB’ye uyum süreci Türkiye’nin bu küresel dönüşüme entegrasyonunu kolaylaştıracak. İlaç sektöründe ulusal pazarın kurumsallaşması tamamlanmalı. Ruhsatlandırma, fiyatlandırma ve geri ödeme süreçlerinde ilave kurumsallaşma ihtiyaçlarının giderilmesi gerekmekte. Bu kurumsallaşma ayrıca şeffaflığın, öngörülebilirliğin ve paydaşlar arasında işbirliğinin geliştirilmesini hedeflemeli. Yeni düzenlemelerin, AB uygulamalarından uzaklaşmaması ve pazarda anomalilere yol açmaması gözetilmeli. Ruhsatlandırma süreci kolaylaştırılmalı ve süresi kısaltılmalı. AB ile uyumlu hale getirilen ilaç ruhsatlandırma süresi uygulamada da 210 takvim günü içinde sonuçlandırılmalı, AB kapsamındaki merkezi ve karşılıklı ruhsat tanıma uygulamalarına imkan sağlanmalı. Fiyatlandırma ve geri ödeme kararları öngörülebilir olmalı, yenilikçi ilaçlara ilişkin kararlar şeffaf ve hızlı biçimde alınmalı. Fiyatlandırma ve geri ödeme kararlarında yurt içinde yaratılmış yenilikçi ilaçların üretimini özendirecek politikalar belirlenebilir. Bu kararlarda ilacın yenilikçi niteliği ve klinik araştırma, üretim ve ihracat imkanı özelliği dikkate alınmalı.
“Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu kurulmalıdır”
Tıbbi cihaz ve teknoloji sektörü ürün çeşitliliği nedeniyle inovasyona en açık ve dinamik sektörlerden biri. Raporda, büyüyen iç pazar ve artan ithalatın, tıbbi cihaz ve teknolojide inovasyon için önemli bir fırsat olarak görülmeli. 2009 yılı itibariyle Türkiye, yaklaşık iki milyar dolarlık tıbbi cihaz pazar hacmiyle dünyadaki en büyük 30 ülke arasında yer almakta. Devletin özel sektörden hizmet satın alımı, özel sağlık kuruluşlarının tıbbi cihazlara yatırım yapabilmelerine olanak sağladı. Bu durum, tıbbi cihazlar pazarının büyümeye devam edeceğine işaret etmekte. Tıbbi cihaz sektörü yarattığı katma değer açısından 13. sırada. Sektörde yaratılan istihdamın toplam istihdam içindeki payı yüzde 0.9. İthalatın yerli üretime göre ağırlıklı olması nedeniyle, yatırım ve ara malların çoğunluğu ithal edilmekte, buna nitelikli işçilik maliyetleri eklendiğinde yerli üretimin rekabet imkanı zayıflamakta. Ancak pazar hacmiyle birlikte üretim, ithalat ve ihracat da büyümekte. Üretim ve ihracatın, ithalatı ikamesi kendiliğinden gerçekleşmeyecek. Bu fırsatın değerlendirilmesi için kurumsal yapı-mevzuat, sermaye-insan gücü ve üretim-pazar organizasyonu alanlarında bazı kritik adımlar atılabilir. Yerli üretimi inovasyona yöneltecek rasyonel bir vergi düzenlemesi, sermaye desteklerinin firmadan ziyade proje temelinde uygulanması, imalata inovasyon odaklı bir nitelik kazandıracak. Ara malları ithalatında yüzde 18’lik vergi oranına karşılık, tıbbi cihaz ithalatında yüzde 8’lik vergi oranı, üretim ve yenilikçi faaliyetler yerine mamul cihaz ithalatını özendirmekte. Yenilikçi imalatı destekleyecek girişim sermayesinin artırılması amacıyla 5746 sayılı Ar-Ge Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanunu’yla getirilen teknogirişim desteklerinin çoğaltılması, KOBİ kredilerinin bu yönde işlevsel hale getirilmesi düşünülebilir. İnovasyonun genellikle küçük ve orta büyüklükteki işletmelerce sağlandığı, ayrıca inovasyonun genellikle firmaların genç döneminde gerçekleştiği dikkate alınarak, Ar-Ge mevzuatında gerekli değişiklikler yapılmalı. Piyasanın öngörülebilirliği ve şeffaflığını sağlayacak kurumsal yapı ve mevzuat tamamlanmalıdır. “Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu” kurulması öneriliyor. İnovasyonda kritik önem taşıyan disiplinlerarası işbirliği teşvik edilmeli. Ar-Ge projelerinde istihdam edilen personelin sayısı artırılmalı ve sürekliliği sağlanmalı. Sektörde inovasyon tıp, biyomedikal, nanoteknoloji, elektronik, mekanik, fizik, malzeme ve yazılım mühendisliği alanlarında deneyim sahibi insan gücüne ihtiyaç var. İhtiyaç duyulan insan gücünün tespiti için sektörel bilgi ve yetkinlik değerlendirmesi yapılmalı, lisans ve lisansüstü eğitim ve müfredat planlaması buna göre yapılandırılmalı ve tersine beyin göçü teşvik edilmeli. Üniversite-özel sektör işbirliği teknokent ve sanayi kümelenmeleri bünyesinde kolaylaştırılmalı. Akademik ve klinik pratisyenlerin, mevcut kariyerlerinden kopmadan, endüstriyel Ar-Ge sürecine katkı sağlayabilmelerine olanak tanınmalı.
“Hareketlilik yeni ürün ve hizmetlere, daha yüksek bir ivmeyle dönüştürülmeli”
Büyümeyi destekleyici ve krizlerden çıkmayı kolaylaştırıcı etkileri nedeniyle, ekonomik koşulların ağırlaştığı dönemlerde dahi inovasyona yönelik yatırım ve teşviklerin sürdürülmesi gerektiği, artık dünyada kabul edilen bir gerçek. Sağlık sektörü, yenilikçi ürün ve teknoloji geliştirme ile uygulamada bir atılım potansiyelini harekete geçirebilecek kapasiteye sahip. Bu kapasite, sağlıkta son yıllarda hız kazanan reform projeleri dolayısıyla da belirli bir dinamizm içinde. Bu hareketliliğin yeni ürün ve hizmetlere, daha yüksek bir ivmeyle dönüştürülmesi gerekiyor. Bunun için ilaç, tıbbi teknoloji ve sağlık alanlarında mevzuat, altyapı ve uygulama bakımından gerekli adımları atmalıyız. Sektörde şeffaflık, öngörülebilirlik, paydaşlar arası işbirliği, AB düzenlemeleri referansı, teknoloji-inovasyon destek mekanizmaları ve yetkin insan gücü, inovasyon ortamını geliştirecek temel unsurlar olarak öne çıkıyor. Sonuç olarak sistemde verimliliğin artması ve insanlarımızın yaşam kalitesinin yükselmesi ana gayedir.
-Sosyal politikaların ve sağlık sisteminin temel amacı, hizmete ulaşılabilirliği artırmaktır. İnovasyon, sağlık hizmetlerinde ulaşılabilirliği artırır.
-Sağlık sektörü, gelişmiş ekonomilerde en büyük hizmet sektörlerinden biridir. Sağlık sektöründe inovasyon, sürdürülebilir büyümeye katkıda bulunur.
-Türkiye'nin önünde sağlık sektöründe yaratacağı yenilikçi ürün ve hizmetlere ilişkin önemli fırsatlar mevcuttur.
-İnovasyon kendiliğinden gelişen bir süreç değildir. Hükümet politikaları, sağlık sektöründe inovasyonun belirleyicilerini harekete geçirir.
-İnovasyon ekonomik ve sosyal sonuçları itibariyle bir sanayi projesidir. Sanayide inovasyonu önceliklendirecek bir stratejiye ihtiyaç vardır. Sağlık sektörü bu stratejinin önemli bir parçasıdır.
-İlaç sektöründe inovasyon faaliyetleri ile jenerik ilaç üretimi birbirini izler. Her iki sürecin, ihtiyaçları doğrultusunda desteklenmesi gerekir.
-Türkiye, ilaç sektöründe önemli ve büyüyen bir pazar hacmine sahiptir. Konumu itibariyle, ihracat potansiyeli büyüktür. Bu avantajları, ilaç sektöründe sınırlı düzeydeki Ar-Ge faaliyetlerini artırarak değerlendirebilmelidir.
-Araştırmacı ilaç şirketleri, yenilikçi faaliyetlerini küresel düzeyde yaygınlaştırmaktadır.
-İlaç sektöründe ulusal pazarın kurumsallaşması tamamlanmalıdır.
-Ruhsatlandırma süreci kolaylaştırılmalı ve süresi kısaltılmalıdır.
-Fiyatlandırma ve geri ödeme kararları öngörülebilir olmalı, yenilikçi ilaçlara ilişkin kararlar şeffaf ve hızlı biçimde alınmalıdır.
-Tıbbi cihaz ve teknoloji sektörü ürün çeşitliliği nedeniyle inovasyona en açık ve dinamik sektörlerden biridir. Büyüyen iç pazar ve artan ithalat, tıbbi cihaz ve teknolojide inovasyon için önemli bir fırsat olarak görülmelidir.
-Yerli üretimi inovasyona yöneltecek rasyonel bir vergi düzenlemesi, sermaye desteklerinin firmadan ziyade proje temelinde uygulanması, imalata inovasyon odaklı bir nitelik kazandıracaktır.
-Piyasanın öngörülebilirliği ve şeffaflığını sağlayacak kurumsal yapı ve mevzuat tamamlanmalıdır.
-İnovasyonda kritik önem taşıyan disiplinlerarası işbirliği teşvik edilmelidir.
-Üniversite-özel sektör işbirliği teknokent ve sanayi kümelenmeleri bünyesinde kolaylaştırılmalıdır.
-Fiyatlandırma ve geri ödemede öngörülebilirliğin ve şeffaflığın geliştirilmesi, bu konudaki kriterlerin yenilikçi ürünleri dikkate alması gereklidir.
-Sağlık uygulamaları hizmete ulaşılabilirliği artırır. Hizmet kalitesini ve verimini yükseltir. Sağlıkta sektör yapısı parçalıdır. Kamunun düzenleyici rolüne ihtiyaç vardır.
-Sağlıkta, kamu-kamu işbirliği önceliklidir. Bu işbirliği, birlikte çalışabilirliğin geliştirilmesiyle kurumsallaştırılmalıdır. Bu kurumsallaşma kamu-özel sektör-üniversite işbirliğiyle tamamlanmalıdır.
-Sağlık hizmetlerinde e-Sağlığın yaygınlaştırılması bir temel altyapı yatırımı niteliği taşır. Hizmet sunucuların bu yeni altyapıya uyumunun kolaylaştırılması gerekir.
-Sağlıkta AB uygulamaları ve standartları takip edilmeli, potansiyel pazar imkanları değerlendirilmelidir.
“ eSağlık Koordinasyon Kurulu oluşturulabilir”
Raporda e-sağlıkla ilgili şu tespitlere ve yorumlara yer verilmiş “eSağlık uygulamaları hizmete ulaşılabilirliği artırıyor. Hizmet kalitesini ve verimini yükseltiyor. eSağlıkta sektör yapısı ise parçalı. Kamunun düzenleyici rolüne ihtiyaç var. eSağlık kavramlarında ortak tanımların eksikliği, hasta ve sağlık bilgisinin paylaşımında birlikte çalışabilirliğin sağlanmasındaki güçlükler ve yasal boşluklar, finansal kaynakların yetersizliği, yenilikçi eSağlık uygulamalarının satın alınması ve geri ödemesindeki belirsizlikler, hizmet sunucular ile kullanıcıların yeterli bilgilendirilmemesi, hizmet iş akışları ve süreçlerinin elektronik ortama aktarılabilmesi ve adaptasyonundaki aksamalar eSağlık sektörünün gelişmesindeki en önemli engeller arasında gösterilmektedir. eSağlıkta, kamu-kamu işbirliği önceliklidir. Bu işbirliği, birlikte çalışabilirliğin geliştirilmesiyle kurumsallaştırılmalıdır. Bu kurumsallaşma kamu-özel sektör-üniversite işbirliğiyle tamamlanmalıdır. eSağlık, Sağlık Bakanlığı’nın sorumluluğunda olduğu kadar, diğer ilgili Bakanlıkları ve inovasyondan sorumlu kamu kuruluşlarını da ilgilendirmektedir. eSağlık uygulamalarının faydalarını ortaya çıkartacak altyapının oluşturulması ve yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmaların planlanmasından sorumlu eSağlık Koordinasyon Kurulu oluşturulabilir. Kurul çalışmaları ilgili bakanlıklar ile üniversiteler, özel sektör, uzmanlık dernekleri ve sivil toplum kuruluşları temsilcileriyle birlikte planlanmalı ve yürütülmeli. Sağlık-NET ve Medula sistemleriyle, kamusal düzeyde sağlık ve hizmet sunumuna ilişkin kapsamlı ölçüde veri toplanmakta. İyi tasarlanmış bulunan her iki sistem belirli bir etkinlikte işliyor olmasına rağmen, bu verilerin toplanması, muhafazası ve paylaşımı konusunda Sağlık Bakanlığı ile Sosyal Güvenlik Kurumu arasında yeterli düzeyde birlikte çalışabilirliğin sağlanmasına ihtiyaç bulunuyor. Her iki sistemle toplanan verinin, öncelikle planlama ve karar alma süreçlerine doğru ve yeterli bilgiyi aktarabilmesi sağlanmalıdır. Bu kapsamda ortak bir İzleme ve Değerlendirme Sistemi oluşturulabilir.
Sağlık hizmetlerinde e-Sağlığın yaygınlaştırılması bir temel altyapı yatırımı niteliği taşır. Hizmet sunucuların bu yeni altyapıya uyumunun kolaylaştırılması gerekir. Sağlık bilgi sistemleri, teletıp gibi eSağlık sistemlerinin temel kullanıcısı ve sağlayıcısı kamu kurumları. Birlikte çalışabilirliğin ve güvenli veri paylaşımının sağlanması, eSağlıkta temel altyapıyı kuracak. Ancak bu sistem, uygulamada hizmet veren kuruluşlara ek maliyetler getirecektir. Geri ödeme kuralları veri üretimine dayalı hizmet sunumunu da göz önünde bulundurarak yapılandırılmalı. eSağlıkta AB uygulamaları ve standartları takip edilmeli, potansiyel pazar imkanları değerlendirilmeli. AB uygulamaları ve standartlarına uyum, AB gündemindeki sınır ötesi hizmetler ve hasta hareketliliğinin yaygınlaştırılmasıyla ortaya çıkacak talebin, Türkiye’deki özel hizmet sunucular tarafından karşılanmasını kolaylaştıracak. Kişisel gizlilik ve kişisel hasta verisinin paylaşımı ile ilgili kurallar AB müktesebatına uyum hedefi de dikkate alınarak yasa ile tanımlanmalı. Özel sağlık hizmeti sunucularının, Avrupa sağlık sigortası sistemleriyle birlikte çalışabilirliğinin imkanları araştırılmalı.