Avrupa soruyor: Her eve 30 Megabit mi, ama nasıl?
Avrupa Birliği Komisyonu uzunca bir zamandır üye ülkeler üzerinde baskı uygulayarak, 2020 yılına kadar 27 ülkenin tümünde herkesin genişbant internete kolayca erişebilmesinin sağlanmasını istiyor. Bu ısrarlı istek tam bir yumurta-tavuk açmazı oluşturuyor. Çünkü Avrupa Birliği’nin bürokratlarına göre kalkınmada yeniden ivme kazanabilmek için ICT sektörü lokomotif görevi üstlenmeli. Bir başka deyişle, diğer sektörleri ICT’den başka bir şey ayağa kaldıramaz. O zaman operatörler, üreticiler soruyor: Öyleyse, ICT’yi kim ayağa kaldıracak. 13 Temmuz’da Alcatel-Lucent, Deutsche Telekom ve Vivendi’nin CEO’ları biraraya gelerek ortaklaşa hazırladıkları bir raporu kamuoyu ile paylaştılar ve acilen hükümetleri ve regülasyon kurumlarını soruna çözüm bulmaya çağırdılar. Bu büyük şirketlere göre, aksi halde 2020 hedeflerinin tutturulması kolay değil.
Raporda AB üyesi 27 ülkenin tamamının sabit hatlar üzerinden genişbant internet altyapısına kavuşturulması için 290 milyar avroya ihtiyaç olduğu belirtiliyor. Oysa bu kadar büyük hacimli yatırımı gerçekleştirmek için kaynaklar belirlenmiş değil. Ne yapıp-edip kaynak bulsalar bile yatırımın geri dönmesi (ROI) hemen hemen imkânsız. Oysa Avrupa Birliği Komisyonu’nun Telekomdan Sorumlu Üyesi Neelie Kroes raporun altına imza atan operatörler ve üreticiler gibi düşünmüyor. Kroes’e göre endüstri bu konuya gerektiği gibi ilgi göstermiyor, her şeyi devletten bekliyor ve yatırım yapmaktan kaçınıyorlar. Farklı nedenlerle de olsa Kroes için de bu gidişle 2020 hedeflerinin tutturulması zor.
Avrupa Birliği Komisyonu’nun daha önce belirlediği hedeflere göre 2020 yılına gelindiğinde 27 ülke sınırları içerisinde kalan her evde en az 30 mbps hızında internet erişimi mümkün olacak. Bu evlerin en az yarısında bu hız daha da yukarılara çıkıp, 100 mbps’a kadar ulaşabilecek. Hedef tutturulamazsa Avrupa’nın seviyesi, Kuzey Amerika, Japonya, Güney Kore’nin çok gerisinde kalacak. Bu tüm endüstri alanlarına da yansıyacak ve top yekün yarışı kaybedecekler. Kısaca, inovasyon için ivme kazanmanın son şansı belki de herkese genişbant internet erişimi yatırımlarından geçiyor.
Alcatel-Lucent’ın CEO’su Ben Verwayen, Deutsche Telekom’un CEO’su René Obermann ve Vivendi’nin CEO’su Jean-Bernard Levy’nin temelde Avrupa Birliği bürokratları ve Neelie Kroes’in öne sürdüğü gerekçelere itirazları yok. Ancak bu büyüklükte bir yatırımın gerçekleşmesi için ivedilikle ek kaynaklara ihtiyaç var. Kaynak yaratmanın en akılcı yöntemi ise çok basit. Eğer içerik hizmeti sağlayıcılar müşterilerine belirli bir kalitede hizmet sunmak istiyorlarsa, onlara altyapılarını kullandıran operatörlere bunun bedelini ödemeliler. Yani, Google’ın istediği nötr-şebeke talebi kabul edilemez.
Hatta Vodafone ve bazı diğer operatörler kaliteli video hizmeti vermek isteyen içerik hizmeti sağlayıcılarından belirli bir ücret talep etmeye başladılar bile. Telefonica, Telecom Italia ve France Telecom başta olmak üzere birtakım operatörler ise içeriğin ne olduğuna bakmaksızın kaliteli veri transferi isteniyorsa bunun maliyetine içerik hizmeti sağlayıcının da katlanması gerektiğini savunuyorlar.
Öte yandan, raporu hazırlayan Alcatel-Lucent, Deutsche Telekom ve Vivendi gerekli olan 290 milyar avronun hiç değilse 80 milyarlık kısmının akılcı tedbirlerle azaltılabileceğini öne sürüyorlar. Bu tedbirlerin öne çıkan üç tanesi şu şekilde sıralanıyor.
1. İşbirliği: AB çapında Regülasyon Kurumları işbirliğine giderek yatırım yapacak operatörlere esneklik sağlayabilirler.
2. Tasarruf: Fiber döşeyecek operatörler zaten toprağın altında hazır bulunan Kablo-TV ve Enerji Hattı kanallarını kullanabilir ve çok maliyetli olan toprak kazma masrafından kurtulabilirler.
3. Gelir Üretme: İçerik hizmeti sağlayıcılarının kaliteli veri iletişim talepleri karşısında, onlardan belli bir bedel ödemeleri istenebilir.
Oysa, Google, Youtube, Facebook, iTunes, Skype video ve benzeri içerik hizmeti sağlayıcılar (Over The Top-OTT), şebekeden bağımsız, herkesin, her yerden, her zaman, her türlü cihazı kullanarak o anki en üst kalitede içerik hizmetini almasının yasalaştırılması için mücadele veriyorlar. Üstelik bunun için bir bedel ödemeye hiç niyetleri yok. Aslında, 2008 yılına dek veri transferi operatörlerin para talep edecekleri bir mecra olarak gözükmüyordu. Çünkü bir operatörden diğerine ne kadar veri trafiği varsa, ondan da diğerine aşağı yukarı aynı miktarda veri trafiği oluşuyordu. Günün sonunda da kolayca mahsuplaşıyorlardı. Şimdi ise, içerik hizmeti sağlayıcıların bu denli popüler olmasıyla birlikte tek yönlü veri akışının boyutları akıl almaz seviyelere geldi. Yapılan bazı istatistiki çalışmalara göre dünyada sadece internet trafiğinin büyüklüğü 2013 yılında aylık 38 petabyte (milyon kere milyar byte), 2013’te 50 petabyte, 2015 yılında ise 80 petabyte seviyesine ulaşacak. Operatörler ihtiyacı karşılamak için durduk yerde büyük yatırımlarla şebekelerinin kapasitesini artırmak zorunda kalıyorlar.
Bu iki zıt görüş karşısında Avrupa Birliği Komisyonu’nun bugünkü tavrının ‘sorunlarınızı kendi aranızda çözün’ yaklaşımında olduğu görülüyor. Komisyon, müdahil olmaktan çok, bir yanda içerik hizmeti sağlayıcılar, öte yanda operatörler, üreticiler ve teknoloji şirketlerinin bir yerde uzlaşıp, anlaşmalarını bekliyor.
Avrupa’da durum böyleyken, Amerika’da sorun daha derinleşiyor ve yasal düzenlemelerle müdahale gerektiren durumlar yaşanıyor. Sonuçlarının Avrupa’ya yansıması karşısında olup bitenleri yakından izleyen Avrupa ICT endüstrisinin kaygıları gittikçe artıyor. Çünkü, geçtiğimiz aylarda Neeli Kroes’in ülkesi Hollanda’da ABD’dekine benzer bir uygulama ile nötr şebeke uygulaması yasal güvence altına alındı. Bu durum yaygınlaşırsa geriye dönüş hiç de kolay olmayacak ve yatırımlar baltalanacak. AB’nin genişbant internet için hemen vermesi gereken desteği esirgediğini düşünen söz konusu operatörler ve üreticilere göre bazı gerçekler, Avrupa’nın düştüğü durumu kolaylıkla gözler önüne serebiliyor. Örneğin geçtiğimiz Mart ayında yayınlanan bir raporda belirtildiği gibi, 2010 yılında genişbant internet erişimi konusunda elde edilen büyüme verileri 2002 yılından bu yana gerçekleşen verilerin en düşüğü oldu. Evlerin en az yüzde 40’ı genişbant internet ile hiç tanışmamış. Avrupa’yı bu durumdan kurtarmak için paraya ihtiyaç var. O kadar para da onlarda yok.
Ama beri yanda, Yunanistan, Portekiz, İspanya, İrlanda derken, neredeyse tek başına 2 trilyon avro kamu borcu olduğu ortaya çıkan İtalya, Avrupa’nın geceleri uykularını kaçırıyor. Batıyoruz-battık kaygılarıyla ne yapacağını bilemez hale gelen AB üyesi ülkelerde yatırımın yanından geçmek bile artık cesaret işi haline geldi. Hal böyle iken, büyük hedefler koyup, genişbant internet erişimine yatırım yapın, böylece ekonomiyi canlandırın demek bir fanteziden öteye geçmeyen temenni gibi gözüküyor. Herhalde Dijital Avrupa 2020’nin akıbeti de Portekiz Stratejisi 2010 gibi olacak ve geçmişte kalan tatlı umutlar olarak yeniden revize edilmek zorunda kalacak.