Avrupa uykudayken…
Londra’da açılan, İstanbul’da tekrarlanan “İslam Bilimi” sergisi, bin olmasa da 800 yıllık bir bilim birikiminin öyküsü. Avrupa’nın Avicenna adıyla tanıdığı İbn-i Sina… Albatenius adıyla tanıdığı El-Battani… Alhazen adıyla tanıdığı İbn-ül Heytem… Kendi adıyla tanıdığı Nasreddin Tusi…
Bize şimdi bir şey ifade etmeyen bu isimler, Avrupa Orta Çağı sırasında İslam aleminde bilim adamıydılar. 800-1600 arasında. Fransa denilen yerde Orta Çağ yaşanırken, bugünkü İspanya topraklarında Endülüs’te eski Yunan filozoflarının eserleri Arapça’ya çevrilmişti.
Birçok isim arasından el-Battani çok öne çıkıyor. Çünkü, astronomide, Yunan filozofu Ptoleme (Batlamyus) dünyayı merkeze koymuş, güneşi ve gezegenleri dünyanın etrafında döndürmüştü. El-Battani ise bu sistemin saçmalığını ispatladı. Güneşi merkeze koydu. Ve yüzyıllar sonra Kopernik, el-Battani’nin kitabındaki fikirleri ve çizimleri, olduğu gibi kendi kitabına aldı. Bugün olsa, kaynak belirtmedi diye “intihal”le suçlanırdı!
Nasreddin Tusi de astronomiyle ilgilenirken, çalışmalarının ortasında Moğol istilası yaşandı. Hükümdar Hülagü’nün, “Bana yıldızlardan istikbalimi oku” dediği Tusi, göklerden anlama becerisi sayesinde hayatta kaldı.
Hatta, Hülagü’ye bir de rasathane inşa ettirdi. Bugün İran’da Tebriz kentinin 130 km güneyinde bu rasathanenin kırıntıları duruyor. Ama ayda, 60 km çapında bir kratere onun adı verildi: Nasireddin.
Avrupa, eski Yunan filozoflarının eserlerini, ancak Endülüs’ü aldıktan ve Arapça kitapları Latince’ye çevirdikten sonra okuyabildi. İslam bilimi ise zamanla
“doğa araştırılamaz” diye özetlenen bağnazlığın resmen kabul görmesiyle öldü. Bugün, sadece geçmişiyle övünebiliyor.