BİLGİ TEKNOLOJİLERİ İLE İLGİLİ KESİM ETKİN TOPLUM OLABİLMELİ
TEKNO-POLİTİK
Osman Coşkunoğlu
https://twitter.com/osmancoskunoglu
www.facebook.com/osman.coskunoglu
Şiddet içeren filmleriyle ün salmış bir yönetmen, Oscar ödülü kazandığı gece partide tanıştığı güzel bir manken ile sarmaş dolaş evine gelince kötü bir sürprizle karşılaşır. Eve gizlice girmiş, hırpani kıyafetleri kana bulanmış genç bir çift ellerinde tabancayla yönetmeni bekliyordu. “Biz senin gibilerin filmleri yüzünden şiddete bulaştık” diye saldırganlaşır genç çift. Yönetmen “sizin kendi iradeniz, kişiliğiniz yok mu” diye yanıt verir. Tüm bu tartışma aralarında büyürken, dışarıda da yönetmenin evinin önünde kalabalık medya mensupları birikmişti bile.
Birden, genç çiftin aklına bir fikir gelir: “Bu tartışmayı toplum önünde sürdürelim. Dışarıdan bir TV mensubunu kamerası ile içeriye alalım.” Bir TV kameramanı ile elinde mikrofon tutan iki medya mensubu davet edilir eve ve genç çift ile yönetmen arasındaki tartışma TV’de yayınlanmaya başlar. Şiddetin sorumlusu bireyin kendisi midir, yoksa bireyi etkileyen yayınlar ve koşullar mıdır? Ekranda veya perdede gördüğümüz şiddet gerçeğin yansıması mıdır, yoksa tersi mi? Farklı perspektifler ve argümanlar ileri sürülür, tartışma uzar. Birden TV kameramanı belindeki cihazda reytingin düşmekte olduğunu fark eder ve bağırır “çok uzadı tartışmanız, izleyici sıkılmaya başladı” diye.
Bunun üzerine genç çift reyting ölçen cihazı ellerine alır ve kameraya dönerek “size sesleniyorum izleyiciler, sizi izliyorum bu cihazdan, eğer şu anda hepiniz TV’lerinizi kapatmazsanız, gözleriniz önünde bu yönetmeni ve mankeni vurup öldüreceğiz!” Tam bu noktada sahne kararır ve perde kapanırken, iki el ateş eden tabanca sesi duyulur.
Tiyatroda ışıklar yanar ve perdenin önüne çıkan bir oyuncu devamını anlatır: “Reyting patlar, yönetmen ve manken herkesin gözleri önünde öldürülür. Bunun üzerine aylarca süren tartışmalarda, herkes dinden eğitime, medyadan siyasi partilere, filmlerden futbol maçlarına kadar her kurum ve kişi suçlar… Kendisi hariç herkesi…”
İngiliz yazar Ben Elton’un ayni başlıklı romanından kendisinin tiyatro oyunu olarak uyarladığı “Popcorn,” Londra’da 1998’de kapalı gişe sahnelenmişti. Yanlış hatırlamıyorsam, 2000 yılında İstanbul’da Dormen Tiyatro’da, boş salonda izlemiştim.
Benden BThaber’in 1000. özel sayısı için yazı istendiğinde, bilişim sektörünün ve ülkemizin durumu ile BThaber’in rolü arasındaki ilişkiyi düşünürken, ilk aklıma gelen çok etkileyici bulduğum bu tiyatro oyunu oldu. Oyunun verdiği mesajlar, İngilizler için de etkileyici olmalı ki, Londra’da önemli bir tiyatroda oynadı ve yoğun ilgi gördü. Ülkemizde boş salonda oynaması, toplumumuzun oyundaki mesajlarla yüzleşme niyeti yok gibi bir izlenim yaratıyor.
Nedir bu oyunun mesajları?
Toplum mu medyayı, medya mı toplumu etkiler?
Popcorn’un birinci mesajı şu soru ile ilgili: Sinema, medya ve internetin sundukları mı toplumu şekillendiriyor, yoksa toplumun talebi mi onların ne sunacağını belirliyor? Bu neden-sonuç ilişkisi ile ilgili tartışmanın tavuk-yumurta açmazına sürüklenmesinin en önemli nedeni, “toplum” kavramının soyut bir genelleme olarak kullanılmasıdır. Hangi “toplum”? ABD’den bir örnek vereyim. Bir manşeti veya bir görüş yazısı hükümeti sarsabilen New York Times (NYT) okuru da “toplum,” tamamı skandal ve dedikodu içerikli National Enquirer okuru da “toplum.” Bu iki kesim “toplum” hemen hemen hiç kesişmez. Yani birini okuyan öbürünü okumaz. Tabii, bir de ikisini de okumayan kesim vardır. Elitizm gibi bir suçlama davet etmeden, NYT okuruna etkin toplum diyelim. Eğer bu kesim etkin olmasaydı, NYT manşeti veya köşe yazısı da siyasi ve ekonomik güç odakları üstünde bu kadar etkili olmazdı.
Etkin toplumun varlığı ve talebi sayesinde, ona buna yaranmaya çalışmayan, siyasi veya ekonomik güç odaklarından bağımsız ve magazinleşmeyen bir NYT vardır. Ama, etkin toplum da pasif değildir, talebini aktif, yani katılımcı bir şekilde yapar. NYT da kendini etkin toplumdan soyutlamaz, onları dikkate alır. Dolayısıyla, esas olan etkin toplumdur. Onların talebidir NYT’yi var eden ama sonuçta, karşılıklı bir etkileşim vardır.
Türkiye’de NYT niteliğinde, argo tabirle “yazdı mı oturtan” bir gazete olmayışı, katılımcılığı özümsemiş bir etkin toplum olmayışındandır. Yani, talep yoktur ki arz olsun.
Bilgi teknolojileri ile ilgili toplumsal kesime gelince, BThaber burada nasıl bir rol oynuyor? Türkiye’ye döndüğüm 1998 yılından bu yana izlediğim ve 2009 yılından bu yana yazdığım BThaber, sektörde ona buna yaranma çabası göstermeyen, gizli gündemi olmayan ve magazinleşmeyen bir içeriği 1000 sayı boyunca tutarlı olarak sürdürebilmiştir diye düşünüyorum. Bu nitelik ve içeriği ile sektöre olumlu bir etki yapabiliyor mu? Bu sorunun yanıtı, bilgi teknolojileri ile ilgili toplumsal kesimin etkin toplum olup olmadığı ile ilgilidir. Neyse ki, ona buna yaranma çabası içinde olmamanın zorluğuna karşın BThaber var, okuyucu kesim de katılımcılığı özümser, etkin toplum niteliği kazanabilirse, karşılıklı etkileşimle sektör için çok önemli ve yararlı bir güç oluşur.
Aynadan kaçıyor muyuz?
Yukarıda özetlediğim Popcorn oyununun ikinci mesajı, bireyin kendi davranışına bakmadan herkesi eleştirebildiği üzerine. Sansasyonel bir sahneyi izlemek uğruna TV’sine koşan birey, bunun üzerine iki kişi öldürüldükten sonra, sorumlu olarak etrafına bakmaya başlıyor.
Türkiye’de durum çok daha vahim. İçinde bulunduğumuz olumsuzluklar nedeniyle, bireyimiz etrafına keskin eleştiriler yapabiliyor ama “ben ne yapıyorum” diye aynaya bakmaktan kaçınıyor. Örneğin, zaman zaman “tepkisiz toplumuz” deniyor, yine “toplum” genellemesi yaparak. Bu doğru değil. İç boşaltma yönünde bol tepki var. Bazı gazete veya haber sitelerinde okuyucu yorumlarına bakarsanız hiddet püsküren tepkileri görürsünüz. Öte yandan, internetten kitap satan bir sitede herhangi bir kitap altında bir yorum, bir katkı göremezsiniz. Oysa, Amazon’da hemen her kitabın altında çok esaslı yorumlar görmek mümkündür. ABD’deki etkin toplum benzerinin ülkemizde olmayışının bir diğer örneği…
Bilgi teknolojileri ile ilgili toplumsal kesimin, sektördeki olumsuzluklar ile ilgili aynaya bakması, nasıl daha katılımcı ve etkin olabileceğini sorgulaması gerekiyor. Teknoloji medyası üzerinde artan siyasi ve ekonomik baskılara karşın 1000 sayı çıkarma başarısını gösterebilmiş olan BThaber’in sektör içinde daha da önemli bir etki yapması ancak toplumun bilgi teknolojileri ile ilgili kesiminin katılımcı, dolayısıyla etkin olmasıyla mümkün. En basitinden, haber ve yazıların altına katkı içeren yorumlar ve eleştiriler yapmak, yani katılımcılık bu toplumsal kesimden beklenir. BThaber ile etkileşim içerisinde olarak, sektörü ilgilendiren politikaların belirlenmesinde bir sivil güç olunabilir.
Sonuç
Sektörün önde gelen bir STK’sı, toplumsal ve ekonomik atılım için bilişimin önemi üzerine etraflı bir araştırmaya dayanan, etkileyici bir rapor yayımladı. Raporda, güçlü analizlerle desteklenmiş somut politika önerileri de vardı. Üstünden bir yıl geçtikten sonra, STK başkanına sordum: “Hükümet sizin raporda önerdiğiniz politikaları dikkate alıyor mu?” Bu retorik bir soruydu, dikkate alınmadığını biliyordum. Nitekim, STK başkanı da olumsuz yanıt verdi. Nedeni olarak da, bilişim sektörünün kamuoyunda, dolayısıyla hükümet gözünde yeterli önem ve güçte görülmediğini söyledi. Tam da bu yanıtı bekliyordum. Güçlü olmak için, bilgi teknolojileri ile ilgili kesimin, etkin toplum olabilmesi gerekir. Bunun için, tüm olumsuz koşullara karşın 1000 sayıdır var olan BThaber, bilgi teknolojileri ile ilgili kesimin yayın organı olarak değerlendirmesi gereken bir şanstır.
Etkin toplum oluşması dileğiyle ve karşılıklı etkileşim içerisinde sektörden güç alıp sektöre güç veren nice 1000 sayılara…