BİLGİ TOPLUMU STRATEJİSİNE İLGİSİZLİK?
Mayıs sonunda Kalkınma Bakanlığı “2014-2018 Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı” taslağını sitesinde tartışmaya açtı (http://bit.ly/TF8qOr). Aradan 3 ay geçtikten sonra, sitede – biri benim olmak üzere – sadece 19 kişinin yorumu var. Bu yorumlardan bir kısmı da “vatana millete hayırlı olsun” niteliğinde. Bilişim sektöründeki sivil toplum kuruluşlarının sitelerinde sadece taslak metni yayımlanmış ama herhangi bir görüş belirtilmemiş. Medyada da tartışılmayan strateji taslağı üzerine görebildiğim kadarıyla sadece TÜSİAD 11 Ağustos’da bir görüş yayımlamış (http://bit.ly/1pbgrUg), bir de Cumhuriyet gazetesinin Bilim ve Teknoloji ekinde, 20 ve 27 Haziran tarihlerinde çıkan iki yazımda yaptığım yorumlar var (http://bit.ly/1pbh0NN, http://bit.ly/1pbh0NN).
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun sunduğu 62. Hükümet Programı’nda (s. 39) “…Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı’nı hayata geçireceğiz. Bu Strateji ve Eylem Planı çerçevesinde bilgi toplumuna dönüşüm alanındaki yatırımlara daha da ağırlık vereceğiz” vaadiyle yer alan bu taslağa ilgisizliği nasıl yorumlamalı? Akla ilk gelen, bilişim sektörünün ve toplumun bu tür strateji ve eylem planlarını pek de inandırıcı bulamadığı. Bu güvensizliğin oluşmuş olma ihtimalinin nedenlerinden sadece üçünü burada sayalım: (1) Katılımcı bir yaklaşımla hazırlanıp, 2006’da yürürlüğe giren “Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı (2006-2010)”un sona erdiği 2010’da, eylemlerin ancak yaklaşık yarısı tamamlanabilmişti. (2) Daha geçen sene UDH Bakanı’yken Binali Yıldırım’ın söz verdiği 300 milyon TL Ar-Ge desteği gerçekleşmemiştir. (3) Ülkemizde işlerin kurumsallaşmış ve şeffaf politikalarda belirtildiği gibi olmaktan çok, genellikle kapalı kapılar ardında yapılan bireysel ilişkilerle yürüdüğüne olan inanç. Özellikle bu üçüncü durumu değiştirmeye yönelik çabaları sektörün göstermesi yararlı olacaktır.
TÜSİAD’ın Ağustos ayında yayımlanan görüşlerde, stratejinin başarısı için gerekli olan iki noktanın altı çiziliyor: (1) “Stratejinin yönetişimi.” Yani, “Yönetimde şeffaflık, paydaşların görüşlerinin alınması, sorumlu birim ve örgütlenmenin belirlenmesi ve hesapverebilirlik sağlanması.” (2) Stratejinin, AB Dijital Gündem ile ilişkilendirilmesi. Bu iki önemli kriter strateji taslağında tatminkar bir şekilde sağlanmadığı halde, TÜSİAD bunlara ilişkin öneriler yerine, strateji metninde yer alan bazı ayrıntılar üzerine görüş bildirmiş, öneri yapmıştır.
Haziran ayında Cumhuriyet’in Bilim ve Teknoloji ekindeki yazılarımdan sadece iki temel nitelikteki eleştirimi burada özetleyeyim. Birincisi, stratejinin “ekonomik büyüme ve istihdam”a odaklanmasıdır. Ekonomi, toplumsal yaşamın sadece bir boyutudur. En önemli boyutu olarak görülse bile, ona odaklanarak “Bilgi Toplumu”na doğru yolculuk yapılamaz. Nitekim, strateji taslağında, teknoloji öne çıkarken bilgi arka planda kalmış. Örneğin, FATİH projesinde teknoloji satın almalar önde giderken, eğitim, müfredat ve pedagoji konuları arkada kalıyor. Bunun yanlış olduğunu, dünyadaki tüm uygulama deneyimleri gösteriyor. Böyle bir yaklaşım, kısa vadeli düşünenleri memnun edebilir ama orta vadede Bilgi Toplumu olmaktan daha da uzaklaşmış oluruz. Öğrencilere erken yaşlarda bilgisayar programlama öğretmek için harcanabilecek paranın, tablet dağıtmak için kullanılmasının bizi Bilgi Toplumu’na taşımada daha etkin olacağı neye dayanarak iddia edilebiliyor?
Temel nitelikte ikinci önemli eksiklik, strateji adı altında, ölçülebilir somut hedefler ve bu hedeflere nasıl ulaşılacağına ilişkin somut yol haritaları yerine, klişeleşmiş bir temenniler listesi verilmiş. Ne yapılabilirdi? Örneğin, Dünya Ekonomik Forumu (WEF) ve Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) her yıl bilgi toplumu ve teknolojileri üzerine birer rapor yayımlar. Bu raporlardaki zengin verilerden hiç yararlanılmamış. Küresel sıralamalarda, bilgi toplumu ve teknolojileri konularında çok gerilerde yer alan ülkemizi üst sıralara çıkarmak gibi hedefler listesi olabilirdi. Bunun nasıl başarılacağı üzerine somut yol haritaları sunulması yararlı ve anlamlı olurdu.
BİREYSEL
KAĞITTAN MI OKUMALI EKRANDAN MI?
Bu sorunun yanıtı, neyi ve ne amaçla okuduğumuza ve bireysel tercihe bağlı. Daha somut olarak, psikoloji, bilişsel bilimler, nöro-bilimler ve pedagoji alanındaki araştırmacılar için şu soru yoğun bir ilgi konusu: İlk ve orta öğretim çağındaki bir öğrenci kitaptan mı daha iyi öğrenir, yoksa e-kitaptan mı? Scientific American dergisi, bu araştırmaları özetleyip değerlendiren bir yazı yayımladı (http://bit.ly/1pbFfLZ): “The Reading Brain in the Digital Age: The Science of Paper vs Screens” (Sayısal Çağda Okuyan Beyin: Kağıttan mı Ekrandan mı Bilimi).
Bu çok boyutlu ve kompleks soruya şu anda verilecek her yanıt, üç nedenle geçici nitelikte olmaya mahkum: (1) Beyin neyi nasıl öğreniyor konusunda sürekli yeni bulgular ortaya çıkıyor. (2) 21. Yüzyıl gerekleri için ne nasıl öğretilmeli konusu hala çok tartışmalı ve henüz evrensel kabul görmüş normlar ortada yok. (3) E-kitap okuma aygıtları ve tabletler sürekli gelişiyor. Tüm bu belirsizliklere karşın, araştırmalar kağıttan, yani basılı kitaptan okumanın daha iyi öğrenme sağladığı sonucunu destekliyor.
FATİH projesi adı altında üç yıldır pilot illerde süregiden uygulamalar, eğitim ve öğretim yerine teknoloji dağıtımına odaklanmış durumda. Bu olumsuzluğa ek olarak, dağıtılan tabletlere sadece şimdiki ders kitapları yüklenmiş. Böylece, araştırmalara göre öğrenmeye kitap kadar yardımcı olamayan tabletten okumanın var olan avantajları bile kullanılamıyor. Dolayısıyla, şimdiki uygulamaların öğrenmeyi olumsuz etkileme ihtimali çok yüksek. Bu olumsuzluk karşısında, tablet dağıtımının öğrencilere tek bir yararından söz edilebilir: birçok kitap taşımak yerine sadece bir tablet taşıyacaklar. Ya varsıllarla yoksulları eşitleyici olması ve sayısal bölünmeyi ortadan kaldırma etkisi? Her öğrenciye tablet dağıtmanın neden böyle olumlu bir sonuç vermeyebileceği de gelecek ayki yazımın konusu olacak.
KÜRESEL
AĞ TARAFSIZLIĞI KAVGASI
Siyasette, ekonomide, bireysel ve toplumsal yaşamda en önemli güçlerden birisi konumuna erişen internet üzerine birçok farklı alanlarda kavgalar sürüyor. Şu anda bunlardan en sıcak olanlarından birisi ağ tarafsızlığı üzerine Amerika’da internet ve telekom alanında düzenleyici kuruluş olan FCC şu sıralar bir karar aşamasında.
İnternetin üzerinden giden tüm içerikleri, kaynağından, hedefinden ve içeriğin türünden bağımsız olarak eşit olarak kabul etmeye ağ tarafsızlığı deniyor. Büyük içerik sağlayıcıları ağ tarafsızlığından hoşlanmıyor, bir ücret karşılığında kendi içeriklerinin internet trafiğinde öncelik almasını istiyor. İnternette ücretli bir “hızlı şerit” olması, servis sağlayıcılarının ve büyük telekom firmalarının da işine geliyor. Dolayısıyla, bu firmalar yıllardır FCC’den ağ tarafsızlığını koruyan düzenlemelerden vaz geçip, internet ağını serbest piyasaya bırakması için baskı kuruyor. Bir araştırmaya göre, sadece Verizon telekom firması, ABD parlamentosunda lobi amacıyla 2009’dan bu yana 100 milyon dolar harcamış (http://n.pr/1rmkPnW).
Yeni FCC başkanı Tom Wheeler’in ağ tarafsızlığını korumaya yönelik düzenlemelere çok sıcak bakmadığı anlaşılıyor. Bu yıl sonundan önce bu konuda bir karar vermek için kamuoyundan görüş istedi. Görüş bildirme süresinin sona erdiği 17 Eylül tarihine kadar rekor sayıda, 3.7 milyon mesaj gönderildi kendisine. Bunların yaklaşık yüzde birinin ağ tarafsızlığına karşı olduğu tahmin ediliyor.
Bu gelişmeler, hem ABD’deki internet düzenlemeleri bizi de etkileyeceğinden hem de katılımcılık örneği olarak ülkemizi de yakından ilgilendiriyor.