Bilimkurgu filmi değil, bizi bekleyen ‘geleceği’ takdimimizdir!
Teknoloji, çevre, sosyal ilişkiler, kurumsal yapılanmalar ve daha birçok başlıkta geleceğin yol haritası iki uzman isimden geliyor: Günümüzün Leonardo Da Vinci’si olarak anılan, mühendisi, mimari tasarımcı, toplum mühendisi, fütürist Jacque Fresco ve Fütüristler Derneği Başkanı Ufuk Tarhan.
Teknolojinin laboratuvardan çıkıp hepimizin hayatında cep telefonundan tablet bilgisayara, genişbant internet erişiminden bulut bilişime kadar erişilebilir bir yer alması, geleceğin tasarımında çok daha bilimkurgu filmlerini andıran tahminleri beraberinde getiriyor. Peki ama nasıl bir gelecek bizi bekliyor?
Fütüristler Derneği ve M-GEN Gelecek Planlama Merkezi Başkanı Ufuk Tarhan’a göre, gelecek yıllarda öne çıkacak bir başlık ‘mobilintertelemedya’. Tarhan, bu başlığı, “Mobil olmayan, internet üzerinden yapılmayan, telekomdan geçmeyen ve medyalaşmamış hiçbir işin ilerlemesi mümkün değil” sözleri ile tanımlıyor ve şöyle devam ediyor:
“Laptop’lardan tabletlere, masalardan bulutlara çıkacağız. Mouse’tan parmağa geçecek, hatta tüm vücudu konsol gibi kullanmaya geçeceğiz. 3D normalimiz, 4D (+koku) vazgeçilmezimiz olacak. Telekom şirketleri data, altyapı, finans şirketlerine dönüşecekler. Telekom ve teknoloji şirketleri, finans şirketleriyle ya rekabet edecek ya evlenecek. Bunun örneği; Vodafone’un Koçnet’i satın alması.”
İnovasyon değil, buluş zamanı
Teknolojideki gelişim; herşeyi mobil yapılabilir hale getirecek. Her şeyimizi dijitalleştireceğiz. Öyle ki, aramanın dışında kalan, dijital kimliksiz olan; yaşamıyor sayılacak. Tarhan’a göre, dijitalleşmenin, sosyal medya ile bulutlara göçün, yeni iş zekâsı çözümleriyle ve yazılımlarıyla düzenlenmeye çalışılacağı bir süreç yaşayacağız. Tüm materyaller de giderek hızla akıllanmaya, birbirleriyle haberleşmeye başlayacak. Teknoloji; insanla ve cisimlerle interaktiviteyi iyice arttıracak. Bunun sonucunda, doğal olarak güvenlik ve mahremiyet koruyuculuğu alanlarında yeni buluşlar da gelişecek. Herşey iyice küçülecek, şeffaflaşacak, akıllanacak, ucuzlayacak, hem kolaylaşıp hem karmaşıklaşacak. Tarhan’a göre, nano ve genetik teknolojiler, pek çok teknolojik ürünün de bütünleşmesini sağlayacak. Tarhan, bu çağda inovasyon değil de, ‘invention’ yani ‘buluş’ kavramına daha çok sarılacağımız kanısında. Çünkü inovatif dokunuşlar artık yeterli kalmamaya başlayacak. Radikal ve sarsıcı buluşlar çağında, Tarhan, “Artık daha yararlı ve sürdürülebilir olan çözümler bulmak zorundayız” açıklamasını yapıyor ve yeni dünyanın mottosunu ‘En çoktan en iyiye’ şeklinde tanımlıyor. Bu mottodan yola çıkınca, paylaşarak çoğaltma konusunun, fikir ve buluşlarda da temel olacağı görülüyor. Bu arada çokluğun değil, yararlı, gerekli, yeterli, sürdürülebilir, eğlenceli olmasına da önem vereceğiz.
Birey önce afallayacak, sonra yapıya alışacak
Bu yenilikler silsilesi;
insan hayatını, kişisel alışkanlıkları, ihtiyaçları ve öncelikleri, kurumsal uygulamaları, tüm sistemleri değiştirecek. Hatta Tarhan bunu ‘değişim’ değil, ‘sarsıcı sıçramalar’ olarak tanımlamak gerektiği kanısında. Bu başlıkta insanlar, kalabalıklar içinde, ama tek başına yaşamayı öğrenecek. Tarhan bu ‘öğrenmeyi’ şöyle açıklıyor:
“Şimdiye kadarki ‘insan önemli değildir, iyi bir sistem her şeyi çözer’ safsatası çöktüğü için, kendini sisteme, akışa teslim etmiş ve çaresizliği benimsemiş insan şaşalayacak. Çünkü her şeyi, her yerden, her zaman, istediği kadar ve biçimde yapmak gibi bir özgürlük içinde olduğunu fark edecek. Ama bunu nasıl yapılandıracağını bilemediği için bunalıma girecek. Halihazırda pek çok kişinin sıkıntısı da bu. Yani ‘olanaksızlık’ değil. Olanakları algılama ve kullanma, bir de bunu dijitalleştirme; insanların ve kurumların çözmesi gereken yeniçağ sorunsalı. “
Kurumlar tepeden tırnağa yenilenecek
Bu yeni düzende şirketlerin de işi pek kolay olmayacak. Sürekli düşen fiyat ve kâr marjlarıyla bunca insanı çalıştırmaya şirketler hem dayanamayacak, hem de bir noktadan sonra gerek duymayacak. Bu tabloda da; gerçekten buluşçu, teknolojiye ve konusuna hakim, verimli çalışanlarla ilerleyecek. Tarhan, “Kurum hafızası niteliğindeki kemik kadrolar kalacak” diyor ve bunun dışındakilerin de kiralanacağı, kontratlı ekiplerle çalışılacağı yorumunu paylaşıyor. “Parça başı’ iş yapısının giderek her sektörde yaygınlık kazanması, bu uygulamanın aslında çoktan hayatımızda yerini aldığını gösteriyor. İşte bu yapıda şirketler de esnek, çok katmanlı, çok paydaşlı çalışma modellerine adapte olmak zorunda kalacak. Bugünün ‘ofis-toplantı’ bağımlılığı giderek taşınamaz hale gelecek. Buna karşılık online işler artacak. Bu arada Tarhan önemli bir unsura dikkat çekiyor: “Teknolojinin ‘ulusal’ ve ‘uluslararası’ diye
ayrılması artık mümkün değil. Herşey iç içe geçti.” Bu nedenle eş zamanlı bir ilerleme kaçınılmaz. Hatta teknolojinin kendisi bile, artık tek başına senaryosu olabilecek bir şey değil. Tarhan teknolojiyi, ‘herşeyin içinde, herşeyi değiştiren, dönüştüren çekirdek unsur’ olarak tanımlıyor.
“Dünyanın kaynakları bir grup seçkinin değil, herkesin olmalı”
Ufuk Tarhan bu yorumları yaparken, ünlü fütürist Jacques Fresco da, sorularımıza şöyle yanıt veriyor:
>> İnovasyonlar bireylerin ve şirketlerin hayatlarını, onların alışkanlıklarını ve önceliklerini, sistemlerini ve ihtiyaçlarını nasıl değiştiriyor, çeşitlendiriyor?
Jacques Fresco: Gelecekte karşımıza çıkacak muhtemelen en büyük inovatif değişim sosyal tasarımlarımızda ve değerlerimizde kendini gösterecek. Sosyal ve çevresel sorunlar ise
yine başa çıkılması en zor konular olacak. En azından, birkaç ülke ve parasal öncelikler dünya kaynaklarının büyük bir bölümünü kontrol ettiği sürece… Herşey değişiyor. Sosyal sistemler bile… İnsanların alışkanlıkları, değerleri, fikirleri, yüzlerindeki ifadeler ve kullandıkları diller, büyüdükleri ortam, kültür ve sosyal sistem tarafından oluşturuluyor. Yani eğer çevremizi veya sosyal tasarımlarımızı değiştirirsek, insanların davranışları da bundan etkilenir.
Bugün insanlar rastgele hareket ediyor, davranış bilimini gerçekten anlayarak yol almıyor, dil ve iletişimle ilgili çok az şey bilerek, etrafındakilerin tutumlarını sorgulamadan, tamamen duygusal hareket ediyor. Bunun ‘insan doğası’ olduğu söyleniyor ama bence bu mit, herşeyi olduğu gibi tutmak için bir bahane.
>> Peki bu durumda nasıl bir etkileşim gündeme gelecek? Neleri en baştan öğreneceğiz?
Jacques Fresco: Sürdürülebilir bir gelecek noktasında insanlar çevre ve birbirleriyle ilişkilerini daha iyi anlayacak, birbirleriyle nasıl iletişim kuracaklarını öğrenecekler. İnsanların öğreneceği bir diğer şey de nasıl soru sormak gerektiği ve yanıtların ne kadar doğru olacağı. Burada aileler, çocuklarına, eğer bir soruya verecek net, doğru yanıtları yoksa, doğru bilgiye nasıl erişebileceklerini anlatacak. ‘Zeki’ gibi kelimeleri de artık kullanmayacağız. Yani, 75 yıl öncesinin akıllı bir elektrik mühendisi, bugün ‘zeki’ olarak değerlendirilmeyecek. Çünkü 75 yıl öncesine oranla, bugün mühendislik alanında çok daha fazla bilgi var. Bu yüzden de ‘zeki’ kelimesi asla erişilebilir bir seviye olmayacak.
Yaratıcılık, aslında geniş bir bakış açısına sahip olmaktan başka bir şey değil. Sihirli falan bir tarafı da yok. Kullandığımız dil, yüzlerce yıl önce, o dönemin kısıtlı bilgisiyle gelişti. Bu da iletişimi çok zorlu kılıyor. Geleceğin dili, bugün olduğu gibi kişisel anlamlandırmaya açık olmayacak. Sonuçta muğlak ve kişisel yoruma açık olmayan matematik, mühendislik, fizik, kimya gibi diller var.
Şirketlerin de farklı bir fonksiyonu ve yapısı olacak. Şirketler kaynakları boşa harcamak yerine insanların ihtiyaçlarını karşılamaya dönük çalışmalara ağırlık verecek. Sosyal sistemlerimizin yapısı çevresel korumayı ve herkesin iyi bir eğitim alabilmesini temel alacak.
>> Bundan 20-30 yıl sonrasına baktığınızda, nasıl bir dünya görüyorsunuz? İnovasyon ve teknoloji, toplumu ve ihtiyaçlarını hangi noktalarda değiştirecek?
Jacques Fresco: Sanırım savaşları, bölgesel çatışmaları, açlığı, fakirliği, evsizliği önlemenin tek yolu, çevreyi korumak ve tüm insanların iyi eğitilmesini sağlamak adına, bilimsel metodları sosyal sisteme de uygulamak. Böylece dünyanın kaynakları sadece bir grup seçkinin değil, herkesin olabilecek. Ama bu ideali başaramazsak, bugüne kadar karşımıza çıkan sorunları tekrar tekrar yaşayacağız. Albert Einstein’ın dediği gibi, ‘Problemleri, onları yaratırken kullandığımız mantığı kullanarak çözemeyiz.’ Sonuçta insanlar doğa tarafından şekillendirilir. Eğer büyüdüğümüz çevreyi ve kültürü değiştirmezsek, değerlerimiz ve davranışlarımız da aynı kalır.
Peki ya işin teknoloji boyutu?
Jacques Fresco: Teknoloji aslında birçok problemimizin günah keçisi. Çünkü teknoloji; silahlanma için kullanılıyor, makineler insanları işinden ediyor, teknolojiyi kullanan şirketler çevreyi kirletiyor. Oysa suçlu olan teknoloji değil, onun yanlış ve kötü niyetli kullanımı. Rekabet gücü elde edebilmek için otomasyon gereklilik. Ama bunu inanılmaz bir hızla yapıyoruz ve görüyoruz ki, giderek daha çok insanın satın alma gücü ortadan kalkıyor. İşte bu yüzden, dünyanın kaynaklarına yönelik olduğu gibi, sosyal yapı için de yeni metodları hızla hayata geçirmeliyiz.
Gelecekte binlerce kölemiz olacak. Ama bunlar teknoloji ve otomatik sistemler formunda hayatımızda yer alacak. Teknolojimiz; bilim çağının tüm avantajlarını elinde tutan, gelişmiş bir sosyal yapıyı ortaya koyabilmeli. Sorunlarımıza çözümü parayı kullanarak aramak yerine, bunlara direkt olarak bilim ve teknoloji ile yanıt bulabilirsek o zaman borcu, stresi, fakirliği, açlığı, suçu ve yolsuzluğu ortadan kaldırabiliriz. Bilim ve teknolojinin geleceğimize şekil vereceğini, bize rehberlik yapcağını er ya da geç anlayacağız. Bu pozitif gelecek, tasarımı ile ilgili detaylı bilgiler www.thevenusproject.com sitesinde yer alıyor. Bunu gerçek yapabiliriz.