BİLİŞİMDE BÖLGENİN PARLAYAN YILDIZI TÜRKİYE
Türkiye; Ortadoğu, Kuzey Afrika ve BDT ülkelerini de kapsayan geniş coğrafyada BT sektörü ile önemli bir rehber ve bölgede iş fırsatları çok büyük. Ama dikkatli adımlar atmak da şart.Türkiye; Ortadoğu, Kuzey Afrika ve BDT ülkelerini de kapsayan geniş coğrafyada BT sektörü ile önemli bir rehber. İş fırsatları çok büyük, ama doğru iş ortağı, doğru ürün ve çözümün seçilmesi gibi başlıklara dikkat etmek, Türkiye’de BT alanında marka gelişimini doğru araçlarla desteklemek de şart.
Türkiye bilişim sektörünün farklı alanlarından isimler, ICTnews Eurasia ve BThaber Gazetesi Yuvarlak Masa Toplantısı’nda Türkiye’nin bölgede bir teknoloji merkezi olma potansiyelini ele aldı. Toplantıya Alcatel Lucent Azerbaycan Ülke Müdürü Levent Özbilgin, Huawei Ar-Ge Merkezi Direktör Yardımcısı M. Kamil Şahin, Karel Pazarlama Direktörü Nurşen Yıldırım, Mirsis Pazarlama ve İş Geliştirme Müdürü Mustafa Dağdelen ve İnnova Uluslararası Çözüm Ortakları Koordinatörü Alpaslan Tomuş katıldı.
“Azerbaycan’da görev yaptığım için orada BT ve telekom alanında, genel olarak yüksek teknoloji alanlarında kaynak bulmanın ne kadar zor olduğunu biliyorum. Hatta yerel kaynak bulamadığımız zaman, çoğu kaynağımı Türkiye’den getirmeye başladım. Önce oradaki kaynakları nasıl edinebilir, bunları nasıl eğitebiliriz diye yaklaştım olaya. Hem de aradığım kaynaklar Ar-Ge odaklı kaynak değildi. Biz orada proje yönetimi yapıyoruz. Bu kapsamdaki alanlarda, proje yönetimi gibi başlıklarda kaynaklarımız olmasına rağmen sıkıntılar çektik. Bu nedenle kaynak açısından Türkiye oldukça pozitif durumda ve bölgede önemli bir yere sahip. Bunun; hem Türkiye kaynaklı küçük şirketler olarak hem de uluslararası şirketlerin Türkiye yönetimi olarak faydasını görüyorum. Alcatel Lucent olarak geniş bir Ar-Ge merkezimiz var. Bizim için, bu kaynakların kullanımı lojistik olarak da faydalı oldu. Çünkü Azerbaycan dinamik bir ülke ve çok hızlı büyüme gösteriyor. Bunun farkında oldukları için de, her tür Ar-Ge faaliyetinin de ülke içinde yapılmasını istiyorlar.”
“Azerbaycan pazarını görün”
Özbilgin, Azerbaycan’ın bu stratejisi kapsamında bir şeyleri kendi başına üretme ve geliştirme çabasına girdiğini, yasal uygulamalar, çalışma izinleri ve vize prosedürleri gibi başlıklarda son 12-18 aydır koşulların sertleşmeye başladığını vurguladı. “Küresel konjonktürden de kaynaklı olarak, ulusal güvenlik çalışmalarını artırıyorlar” diyen Özbilgin, şu bilgiyi de paylaştı:
“Ambargo kararı dolayısıyla biz İran’la iş yapamıyoruz. Ama diğer taraftan, Azerbaycan’da 9 milyon Azeri varken, Kuzey İran tamamen Azeri kökenli. Azerbaycan ve İran arasında çok dinamik bir bağ var. Birçok işin Azerbaycan üzerinden İran’la yürütülmesi mümkün. Ama her zaman uluslararası şirketler son ürünlerinin gittiği yere önem verdiği için ekipmanlarınız veya servisleriniz İran’a giderse başınız belada demektir. Bu konuda çok sıkı uygulamalar var. Öte yandan, Azerbaycan’ın Rusya ekseninden çıkmasının bir sonucu aslında bize yönelmeleri. Azerbaycan ile gelecek yıllarda çok daha derin işlerin yapılacağını düşünüyorum. Hatta pazarın bize çok daha fazla açılacağını düşünüyorum. O yüzen tavsiyem, mutlaka Azerbaycan’ı bir görün, özel sektör ve kamu sektörü ile tanışın.”
BThaber Gazetesi ve ICTnews Eurasia’nın düzenlediği yuvarlak masa toplantısında, bölgeye yönelik yayınları, aktiviteleri ile öne çıkan gruptan beklentiler şöyle dile getirildi:
Karel Pazarlama Direktörü Nurşen Yıldırım: Pazarda bazı ihtiyaçlar var ama bunlara ulaşmak kolay değil. Zamanında pazara girmenin yarattığı fırsatlar; etkinlik yönetimi, veritabanı temini, pazar araştırmaları olabilir. Kamuyla özel sektör arasındaki bağların tarafsız bir girişimci gözüyle desteklenmesi gibi konularda da destekler gündeme gelebilir.
Alcatel Lucent Azerbaycan Ülke Müdürü Levent Özbilgin: Pazar araştırması önemli bir gereklilik. İkincisi ise kamu sektörü ile işbirliğinin güçlendirilmesi. Türkiye stratejik olarak birtakım ülkelere girmeyi hedefliyorsa, İnterpromedya gibi şirketlerin de ülkelerin yetkilileri ile bağlantıya geçebilmesi yakın ilişki kurması, aktiviteler düzenlemesi lazım.
Huawei Ar-Ge Merkezi Direktör Yardımcısı M. Kamil Şahin: Türkiye’den bölgeye iş yapan şirketlerin tanıtımı anlamında bölgesel çalışmalar artırılabilir. ICTnews Eurasia’nın İngilizce bir yayın olması çok faydalı. Kamu sektörü ve düzenleyici kurumlar da yayınlarınızı takip ediyor. Bir köprü oluyorsunuz.
Mirsis Pazarlama ve İş Geliştirme Müdürü Mustafa Dağdelen: Beklentimiz; bizim gibi şirketleri ve STK’ları buluşturmanız. Rekabetçi fırsatları yakalayabilmemiz adına farklılık yaratmamız gerek. Ülke olarak neye, ne kadar odaklanmalı ve neleri yaratmalıyız konusunun adı konulmalı. Telekom sektörü kayıt altında. Ama bilişim sektöründe Türkiye’de kaç yazılımcı var?” sorusuna bile net bir yanıt yok. Teşviklerin hedefleri belli olmalı, girişimcilik desteklenmeli.
İnnova Uluslararası Çözüm Ortakları Koordinatörü Alpaslan Tomuş: Araştırma yapılması ve bizleri tanınır kılmak önemli. Bölgede bu tarz çalışma yapan kurumlar var. Böyle bir stratejik yaklaşımla yol alıp, sesimizi oraya ulaştırmamız önemli.
BT, Türkiye için öncelikli sektör değil
Türkiye’de bir Ar-Ge merkezi kurduklarını söyleyen Şahin, “Yine 2009 yılında Türkiye, Huawei organizasyonu içinde Ortadoğu, Kuzey Afrika, Akdeniz bölgesi içindeyken, CIS, yani BDT bölgesine kaydırıldı ve o bölge içinde Orta Asya ve Kafkasya bölgesinin merkezi durumuna geldi. Dolayısıyla, daha öncesinde Türkiye ofisi sadece Türkiye’ye odaklanırken, 2009 yılından beri tüm Orta Asya ve Kafkasya ülkelerinin yönetiminden sorumlu. Türkiye’de kurulacak Ar-Ge merkezinin
bölgesel bir merkez olması konusunda şirket merkezimizi de bilgilendirdik. Daha önce Türkiye’de iş yapan şirketlerin bu yolda bize çok faydası oldu” dedi.
“Huawei Türkiye olarak süreci başlattık”
Türkiye’nin hızlı bir gelişim sergilediğini vurgulayan Şahin, böylece bölgede bu alanda söz sahibi olunduğunu belirtti, ama eklemeden geçmedi: “Dünya çapında baktığımızda, halen bilişim alanında Türkiye’nin ismi ilk başta akla gelen ülkeler arasında değil.” Şahin bu saptamasını şöyle detaylandırdı:
“Huawei bir Çin şirketi olmasına rağmen, ABD’de hem Ar-Ge hem de pazarı açmaya yönelik yatırımlar yapıyor. Hindistan’da Huawei’nin Çin dışındaki en büyük Ar-Ge merkezi var. Ama Türkiye, dışarıdan bakıldığında bu anlamda ilk sıralarda gelmiyor. Biz bugün Huawei Türkiye olarak, Orta Asya-Kafkasya bölgesi sınırlarının ötesinde de Ar-Ge desteği veriyoruz. Biz bu süreci başlattık, Ar-Ge merkezimiz büyüdü, 350 civarında Türk mühendis burada çalışıyor.”
Levent Özbilgin’e göre Türkiye, makro ekonomik politika olarak bilişimde uzun vadeli stratejisini, en azından geçen yıla kadar, koymuş bir ülke değildi. Şimdi BT ve Türkiye’nin önceliklerinin daha fazla konuşulduğuna dikkat çeken Özbilgin, “Ama bir Hindistan, Çin veya Japonya ile karşılaştırdığımızda BT öncelikli stratejik sektörümüz değil. Yine de, toplam istihdam ve şirket sayısı olsun, Türkiye’ye yapılan yatırımlar olsun, Türkiye bölge merkezi olarak daha pozitif bakılan bir ülke” yorumunu yaptı.
“Tanıtım olmadan olmaz”
M. Kamil Şahin de, bölgesel olarak Türkiye öne çıkmasına rağmen, henüz bir ‘birincilik’ten bahsedilemeyeceğini söyledi. Hükümetin teknoloji yatırımlarını Türkiye’ye çekme hamlelerine işaret eden Şahin, 2008 yılında çıkartılan Ar-Ge Kanunu’nun da bu anlamda önemli kolaylıklar sağladığını vurguladı. Ama Şahin, şu yorumu eklemeden geçmedi:
“Bence bunları yine de yeteri kadar iyi tanıtamıyoruz. Bu kanunla getirilen birçok teşvik var. Şu an teknoloji gücüyle büyük şirketlerin Türkiye’ye çekilmesi kolay değil, ama bulunduğumuz noktayı, verilen yatırım teşvikleriyle birleştirince belki bu süreç daha hızlanacak. Büyük çaplı yatırımlarda yabancı şirketleri cezbedecek yatırımlarda Türkiye’de yatırım yapma şartının getirilmesi güzel. Ama yabancı şirketler açısından şöyle bir risk var: Yabancı şirketleri Türkiye’ye çekip yatırım yapmalarını sağlamak işin bir tarafı. Biz de yatırım yaptık, ama bunun sürekliliğini sağlamak da önemli. Bunun için, Türkiye’nin sağladığı avantajların kullandırılabilmesi önemli ve bunların öne çıkarılması lazım. Ar-Ge merkezi kriterleri, Ar-Ge faaliyetinin yapısı ve tanımı da daha netleştirilmeli. Büyük şirketlerin yatırımları önemli avantajlar sağlar. Yatırımcıyı çekmek kadar, onun ülkede kalmasını sağlayabilmek, bunun için gerekli uygulamaları hayata geçirmek de önemli.”
“Bölgede potansiyel büyük, ama zorluklar da var”
“Bizim sektörümüz hem Ar-Ge, hem ürün, hem marka geliştirme ve bunun yönetimi, hem pazarlama ve iletişim anlamında çok daha gelişkin bir pazar. Ancak bunun sağladığı fırsatlar kadar, beraberinde getirdiği zorluklar da var. Türk markalarının ya da Türkiye’den hareket ederek bölgeye yönelen yabancı markaların farklı bölgelere girerken karşılaştıkları belli zorluklar var.
Örneğin, bu gibi pazarlarda karşınızda kurumları bulabilmeniz çok kolay değil, veritabanına ulaşmak kolay değil. Orada kültürü çok iyi bilmek gerekiyor. Avrupa’da her şey çok standart kurallara bağlıdır. Ancak bu coğrafyalarda işler daha farklı. Her ülkenin kendine has bir yapısı var. Tek başına çok büyük pazarlar değiller. Dolayısıyla, orada doğru partnerlerin seçilmesi gerekiyor.”
Yıldırım’a göre, bu işbirlikleri içinde karşı tarafı doğru tanımak, doğru insanlara ulaşabilmek önemli. “Yerelleştirmeye çok önem veren bir şirketiz” diyen Yıldırım, Karel’in bu konudaki en önemli avantajının Ar-Ge yapısı ve bunun getirdiği yerelleştirme olduğunu vurguladı ve faaliyet gösterilen her ülkede de buna özen gösterdiklerinin altını çizdi. Yıldırım’a göre, bu yerelleştirme çalışması, ilk etapta önemli bir yatırımı oluşturuyor. Bunun yanında, söz konusu pazarlarda yerelleştirmelerin sürekli olması, pazar dinamiklerini takip etmek de şart. İşte tüm bu çalışmaların, geniş ürün gamı söz konusu olduğunda finans gücü gerektiren işler olduğunun da anlaşıldığını vurgulayan Yıldırım, şöyle devam etti:
“Dolayısıyla buna bir ‘yatırım dönemi’ olarak bakıyoruz ilk yıllarda. Ama belli desteklerle bunların, etkin olduğumuz bu pazarlarda bu avantajı iyi kullanabilmek için topyekun ve uzun vadeli bir planlamayla stratejilerimize bunu almamız lazım. Türkiye potansiyeli çok yüksek bir ülke. Bu rüzgarı da iyi kullanmak lazım. Şirketlere düşen görevler de yatırım olarak sadece Türkiye’yi değil, bölgeyi de baz alıp, biraz daha küresel düşünmeye başlamak. Küçük işletmeler için de bir şemsiye oluşturulması gerekiyor. Türkiye’de sektörle ilgili STK’ları biraraya toplayarak, beklentilerine uygun olan şirketlerin bu yapıya girmesi sağlanabilir. Sonuçta Türk markasının etkinliği, Türkiye bilişim sektörünü bu ülkelerin tanıması adına yapılan her faaliyetin katkısı büyük olur. Dolayısıyla, bu pazarlarda yer edinmekte zaman kaybedilmemeli.”
“BT’de marka değeri oluşturmak gerek”
Dağdelen’e göre bu konumlanma, özellikle çevre ülkelerle kıyas yapıldığında, ciddi bir bilgi birikimi oluşturuyor. Kendileri gibi vizyonlara sahip şirketlerin bu birikimi bölgeye sunmak istediğini söyleyen Dağdelen, “Biz de bu vizyonla kalite belgelendirme sürecine girdik. Böylece biz de hem Türkiye’de hem çevre ülkelerde aynı kalitede hizmet sağlayacağız. Türkiye’de oluşturduğumuz bu kaynak zenginliğiyle öne çıkacağız. Son dönemde girişimcilik ve Ar-Ge konularında önemli hamleler var. Bunlar daha desteklenebilir. Bu konuda devlet de STK’lar da belirleyici olmalı. Her ölçekteki girişimin strateji ve kalkınma adına desteklenmesi önemli. Çünkü öyle bir sektördeyiz ki, 3 kişiyle bile çok büyük işler yapılabiliyor. Bir yazılımcı, çok basit bir uygulamayla dünyaya ürünlerini sunabiliyor” yorumunu yaptı.
“Şirketler daha çok desteklenmeli, markalaşma sağlanmalı”
Dağdelen’e göre, Türkiye’ye gelen şirketin beklentisiyle Türkiye’den dışarı çıkmak isteyen şirketin beklentisi çok farklı. Mirsis özelinde, bünyelerinde özellikle Suudi Arabistan’da önemli projeler yapmış bir ekibin bulunduğunu belirten Dağdelen, bu deneyimlerin bölgesel bir güce dönüştürülebileceği kanısında. Bu yorumun ardından Dağdelen ekledi: “Bunların bölgesel bir güce dönüşmesinde Türkiye’nin önder bir rol oynaması da mümkün.”
Levent Özbilgin de bu görüşe katıldığını belirtti. Varolan uygulamalar ve teşviklerin Türkiye’yi ileri taşıyacak unsurlar olmadığına da dikkat çeken Özbilgin, şu yorumu yaptı:
“Türkiye bir pazar olarak görülüyor, o kadar. KOBİ ölçeğindeki şirketlerin çok daha organize bir biçimde desteklenmesi lazım. Türkiye’nin arkasında bir rüzgar var. Son 6 aydır yoğun bir risk sermayesi girme eğilimi görüyorum. Bir sürü BT girişimcisi de var. Bu gibi girişimler ülke destekli olarak desteklenmeli ve duyurulmalı.”
M. Kamil Şahin de, Türkiye’de teknolojik yatırımlarla, destek ve teşvikleri biraz ayırmak gerek. “Türk şirket de uluslararası dev şirket de aynı potada değerlendiriliyor aynı kanundan yararlanıyor” açıklamasını paylaşan Şahin, ama ihtiyaçlar ve stratejilerin farklı olması gerektiği kanısında. Yabancı yatırımcıyı çekmenin artıları olduğu gerçeğini yadsımayan Şahin, “Ama Türkiye’nin bilişim şirketleri Türkiye’nin BT alanındaki adını ortaya koyacak. Huawei mühendislerinin geliştirdiği ürünler dünya çapındaki tüm Huawei müşterilerine satılıyor. Ama burada yaptığımız bir yazılımı, örneğin İspanya’da sattığımız zaman bu Türkiye’nin değil, Huawei’nin yazılımı olarak görülüyor” açıklamasını yaptı. Bu gerçek ışığında markalaşmanın önemine işaret eden Şahin, bu çerçevede teşvik mekanizmalarının ayrıştırılması gerektiği kanısında. Çünkü Türk şirketlerinin ihtiyacı ve onları yönlendirmek gereken alan farklı.
STRATEJİ NET AMA ZAMAN GEREK
“Bölgeyi uzun yıllar İngilizler ve ABD’liler yönetti. Bölge insanları iyi İngilizce konuşuyor ve bu da önemli bir avantaj. İş ne kadar büyürse, o kadar uluslararası şirketle rekabet ediyorsunuz. Burada Türk olmanın faydası oluyor. Ayrıca maliyet olarak baktığımız zaman, örneğin Hintliler ülkelerinde inanılmaz koşullarda çalışıyorlar. Bu yüzden başka ülkelere göç ediyor. Onlarla fiyatla rekabet edebilme şansınız yok. Ama arada bir katman var ve bu katmanı yavaş yavaş doldurmaya başladık. Zaten fırsatlar da bundan kaynaklı. Gelecek 10 yıl içinde Türkiye’yi 2023 vizyonuna taşıyacak 5 sektörden bir tanesi BT ve devlet planlama ve destek çalışması başlattı. Ama yarına kimseye İngilizce öğretemezsiniz. Fırsat var, ama bu handikapların sıkıntılarını da biraz yaşayacağız. Örneğin Azerbaycan’da iş yapıyoruz ama konuşurken sıkıntı ve yanlış anlama olmaması için İngilizce konuşuyoruz.”
Tomuş’un bu saptamasına, Levent Özbilgin de destek vererek, “Oraya gelen arkadaşlara hep söylediğim şey, Türkçe konuşun, karşınızdaki de size Azerice yanıt versin. Ama en ufak bir kopukluk hissettiğiniz anda İngilizceye dönün. Çünkü yanlış anlamalar zinciri bir anda çok farklı noktalara gelebiliyor” yorumunu yaparken, M. Kamil Şahin de ekledi: “Ciddi iş konuları konuşulmaya başlandığında kesinlikle İngilizceye geçmek gerek.”
Tomuş, önemli bir gerçeğe de dikkat çekti: Buna göre Ortadoğu’da ‘teknoloji çok geri, onları biz kurtaracağız’ şeklinde hareket etmemek gerek. “Bizden farklı olanak, çok ileri oldukları birçok alan var” diyen Tomuş, şöyle devam etti:
“Bu ülkelerde hem o vizyonu çizenler hem de hayata geçirenler Batılı. Bölgede para var. Yenilemek yerine, atıp yenisini yapmayı tercih ediyorlar. Bizim avantajımız ise şu: İş yapış kalitesinde Hintliler’den çok daha iyiyiz. Oraya gidip kendinizi beğendirmeniz lazım. Ummadığınız noktalarda ummadığınız değerlendirme kriterleri ile karşılaşabilirsiniz. Burada işin profesyonelliğini sağladıktan sonra yurtdışı şansı da var. Bu pazarlarda fiyatla rekabet şansınız da yok.”
Karel Pazarlama Direktörü Nurşen Yıldırım, genel olarak yurtdışında farklı ülkelerde farklı profillerin varlığına dikkat çekti ve bazı pazarlarda iş yapış şekillerinin birbirinden çok farklı olduğunu söyledi. Bu yapıyı, ‘Her ülkenin dokusuna uygun bir çalışma biçimi’ olarak tanımlayan Yıldırım, bu nedenle bu pazarlarda iş yapacak olanların, bu pazarları iyi çözebilmesi gerektiğini söyledi. Söz konusu ülkelerde iş ortakları ve dağıtıcı ağını kurarken de dikkat edilmesi gerektiğini hatırlatan Yıldırım, şöyle devam etti:
“Ama bu yapıyı oluştururken size yol gösteren fazla bir şey yok. Uluslararası pazar araştırma şirketlerinin, özellikle Hindistan ve Rusya dışındaki pazarlara yönelik detaylı araştırmaları yok. Bölgeyi genel olarak ele alıyorlar. Bu yüzden bir bilinmezler bulutu içinde işe başlıyor, kendi imkanlarınızla oraya dokunmaya çalışıyorsunuz. Mesela Türkiye’de ihracatı teşvikle ilgili olarak pazar araştırması teşviki var. Ama uluslararası markaların, önde gelen araştırma şirketlerinin iletişim ve BT ile ilgili akredite olması gerekiyor ki böyle bir akreditasyona sahip araştırma şirketleri Türkiye’de teşvik kapsamında değerlendirilmiyor. Onlara yaptırdığınız genel araştırmalarda bile teşvikten faydalanamıyorsunuz. Bu yüzden oradaki her pazarın içine girebilmek için siz deneyimliyorsunuz ki bu da pahalı bir deneyim. Biz de risk almadan bizzat ekiplerimizi oraya göndererek, süreçleri karşılıklı tanıyarak ilerlemeye çalışıyoruz.”
Alcatel Lucent Azerbaycan Ülke Müdürü Levent Özbilgin de, bölgede sağlam bir dağıtıcı olmadan iş yapmanın mümkün olmadığına dikkat çekerken, iş kurallarının farklılığına işaret etti. Bu yüzden bütçe ve satışlar elveriyorsa, yerel ofis kurmak, aksi halde fuarlara gidip orada dağıtıcılarla tanışmak, birkaç dağıtıcı ile anlaştıktan sonra bunlar arasında eleme süreçleri uygulamak önemli.
“Sinerji yaratacak oluşumlar şart”
Peki konu dışa açılımda destek olduğu zaman, kimlerden neler bekleniyor? Mirsis Pazarlama ve İş Geliştirme Müdürü Mustafa Dağdelen, bu soruya ‘Herkesten destek bekliyoruz’ yanıtını verdikten sonra, şöyle devam etti:
“Hizmet şirketi olduğumuz için yakalamamız gereken en önemli noktalar aktif BT projeleri. Telekom ve finans alanında bu projeler içinde mevcut birikimimizle yer alabiliriz. Fırsatlar için birtakım girişimlerimiz de var. Destek beklediğimiz noktalar ise STK’lar. Geçtiğimiz dönemlerde BTK’nın Azerbaycan’a bir turu olmuştu. Böyle başlangıçlar yaratmak istiyoruz. Çünkü bölgeyi ve bölgede iş yapan şirketleri tanımadan bölgeye gitmek macera olabilir. Bölgede iş yapan bilişim şirketlerinin sinerji yaratabileceği bir oluşum bekliyoruz.”
İnnova Uluslararası Çözüm Ortakları Koordinatörü Alpaslan Tomuş, tüm stratejilerinin iş ortakları üzerinden iş yapmaya yönelik olduğunu, bir ‘partner programı’ ile çeşitli kategorilerde şirketleri ayırdıklarını belirtti. Bunun temel sebebi; her gidilen coğrafyanın farklı yaklaşımlarını bilebilmek. Bu anlamda iş ortaklarının olması, Tomuş’a göre, hem özgür kılıyor hem daha gerçekçi adımlar atabilmeyi sağlıyor. Bu temel prensip ışığında Tomuş, Avrupa, Ortadoğu ve CIS bölgesinde iş ortakları üzerinden iş yaptıklarını vurguladı.
Tomuş eklemeden geçmedi: “İş ortaklığı taleplerini de iyi sorgulamak gerek. İşte bu nedenle işin kurallarını koyarak bunu yapmak gerek.”
Huawei’nin bölgede yaptığı telekom projelerinde Türk iş ortakları ile çalıştığı bilgisini veren M. Kamil Şahin’e ek olarak, Mustafa Dağdelen de şu yorumu yaptı:
“Bulut ve mobil uygulamalarda, bölgeye sunulan sanal servislerin Türkiye merkezli olarak konumlandırılması adına faaliyetler yapılabilir. Telekom ve altyapı maliyetleri Türkiye’de çevre ülkelere kıyasla yüksek. Ama daha gerçekçi teşviklerle avantajlar yaratılabilir. Fatura ve tahsilat sistemlerinde çok güçlüyüz, ama Ortadoğu’da bu konuda her ülkede devlet kendisi bir organizasyon kurmuş. Yerel iş ortaklarının faydası da bu noktada oluyor. İşin olurunu olmazını görüyor, daha uygun çözümlerinizi orada konumlandırıyorsunuz.”