Biontech ve Sinovac aşılarının arasına Erucov-Vac’ın katılması an meselesi
“Ulusal mücadelenin insanlık için yapılan mücadele ile kesiştiği noktadayız. Ve bizi bu savaşta dayanışmadan başka hiçbir kale koruyamaz” ifadesini kullanan İletişim Uzmanı ve Gazeteci Lerzan Özder, Erciyes Üniversitesi’ndeki 2. faz aşı çalışmalarına katkıda bulunmak amacıyla aşı gönüllüsü oldu ve yaşadığı bu süreci BThaber ile paylaştı.
Erciyes Üniversitesi ERAGEM Aşı Araştırma ve Geliştirme Merkezi’nde Prof. Dr. Aykut Özdarendeli tarafından geliştirilen ve yine aynı üniversiteye bağlı klinik araştırma merkezi İKUM’da (İyi Klinik Uygulama Merkezi) test çalışmaları yapılan Erucov-Vac, şu an dünyada klinik çalışmaları kabul edilen 112 aşı ve aşı adayından biri. Diğer yandan Türkiye’den 2. faz çalışmalarına geçen ilk aşı. Hem ERAGEM hem de İKUM, Covid-19 pandemisinden önce de kendi alanlarında önemli çalışmalar yapmakta olan kurumlar. Bu çalışmalara pandemi sürecinde aşı gönüllüsü olarak katkı veren Lerzan Özder, Prof. Özdarendeli’nin daha önce Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığıyla ilgili bir aşı geliştirtirdiğine de dikkat çekerek “İKUM; 1999 yılından beri hem yerli hem yabancı ilaç sektörünün ilaç üretim çalışmalarında bilimsel onay sürecinde önemli katkı sağlayan bir merkez. Dolayısıyla Sağlık Bakanlığı’nın aşı ile ilgili çağrısına hızla cevap verip deneme çalışmalarına başlamaları hiç şaşırtıcı değil. ERAGEM Biyogüvenlik 3 Seviyedeki dünyaca benimsenmiş en üst standarttaki Laboratuvarları ve İKUM’un çalıştığı yerli ve yabancı ilaç firmalarına hizmet etmesi için sahip olduğu kalite standartları, Covid-19 aşısı için Erciyes Üniversitesini çok avantajlı kılıyor” değerlendirmesini yaptı ve “1. fazda 44 denek üzerinde denenen ilk aşı adayımızda ciddi bir yan etki görülmemesi üzerine 2. faz çalışmalarına 16 Aralık’ta geçilmiş. Tüm bu süreç kalite standartlarına bağlı kalınarak yürütülüyor ve elde edilen sonuçlar an be an uluslararası camiaya rapor ediliyor” dedi.
Aslında herkes hayatının belki de en önemli mücadelesini veriyordu
“Artık eskiye ne derece dönebiliriz bilmiyorum ama yeniden maskesiz bir hayata dönebilmemiz için birçok kişinin farklı sektörlerde var gücüyle çalıştığını ve hayatlarını da önemli ölçüde riske attıklarını görüyordum. İşini yaparken hayatlarını ortaya koyanlar kadar, işini yapamayarak hayatını riske atıp adı bile anılmayan birçok sektörün çalışanları…Aslında herkes hayatının belki de en önemli mücadelesini veriyordu, bir kısmından tümüyle habersizdik. Ama birileri her gün ya ölüyor ya da ölümü göze alıyordu. Bu koşullarda sahip olduğum imkânlarla ben ne yapabilirim diye düşündüğümde, kendi bedensel varlığım ve kişisel birikim ve tecrübemin faydalı olabileceği bir şekilde sürece katkı sağlamayı istiyordum ama açıkçası ne yapabileceğimi tam olarak bilmiyordum” açıklamasını yapan Özder, aşı çalışmaları sürecine nasıl dahil olduğunu şöyle anlattı: “İşte bunları düşündüğüm bir günde TRT radyolarında bir habere denk geldim. Erciyes Üniversitesi başlayacak olan 2. faz çalışmaları için gönüllüler arıyordu; derhal telefona sarıldım ve çalışmaya dahil olmak istediğimi söyledim. Ve bana geri dönecekleri tarihi beklemeye başladım. Yeniden arandığımda 2 doz aşı ve kontrol amaçlı kan verme işlemleri için İstanbul’dan Kayseri’ye 1 sene boyunca 15 kez gitmem gerektiğini ve emin olup olmadığımı sordular. Bu maddi manevi yorucu bir süreç olabilirdi ve açıkçası çocuk oyuncağı da değildi. Başlayınca en az 1 senelik ajandamı bu işe göre ayarlamam gerekecekti. Bence tüm bu külfete sadece aşı gönüllüsü olmak için bile katlanılabilirdi. Ama sürece sadece bedenimle değil bir iletişimci olarak mesleki vasıflarımla da katkı sağlarsam çok daha verimli olabileceğimi düşünüyordum. Henüz ortada ruhsat almış ticari bir marka yoktu. Aşının bütün fikri ve ticari hakları devlete devredilmişti. Ve kamu adına ilk yerli aşımızın iletişim çalışmasını bir iletişim profesyoneli olarak kişisel inisiyatifimle üstlenebilirdim. Kendime biçtiğim aşı ve iletişim gönüllüsü rolünü memnuniyetle kabul ederek sürece dahil oldum.”
Ortada kamuoyuna anlatılması gereken bir ulusal marka vardı
Özder, “Süreç boyunca aşı gönüllüsü olduğumdan haberdar olan herkes yerli aşı adayımız Erucov-Vac’tan haberdar oldu” ifadesini kullanarak konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bir senedir yalan yanlış haberlerle korku içinde bekleyen çok sayıda insan için bunu öğrenmek bile büyük bir umut kaynağıydı. Ama daha fazlası da oldu ve aşı olmaktan korkan bir çok tanıdığım bana nasıl aşı gönüllüsü olabileceğini sormaya başladı. İşte bu benim İstanbul’dan kalkıp Kayseri’ye gitmemin boşuna olmadığını şimdiden gösteriyordu! Yakın çevrem üzerinde oluşan olumlu etki cesaretimi artırınca sosyal medya üzerinden de paylaşımlarımı artırmaya başladım. Burada hem kişisel tarihime ilişkin anekdotlar paylaşacak hem de tümüyle gönüllü olarak Erucov-Vac’ın marka elçisi gibi çalışacaktım. Öyle de oldu. İlk günden itibaren her ziyaretimi paylaşmaya başladım. Gelen soruları bilgim dahilinde yanıtladım. Ve yeterli olmadığım noktalarda İKUM’un değerli yöneticileri Doç. Dr. Zafer Sezer ve Dr. Ahmet İnal’dan aldığım bilgileri aktardım. Ortada kamuoyuna anlatılması gereken bir ulusal marka vardı. Ve klinikte gece gündüz çalışanların takdire şayan çalışmalarından da özlemle aşı bekleyen kamuoyu haberdar olmalıydı.”
Dünyaya aşı temin eden birkaç ülkeden biri olmak çok önemli
Şu an hâlihazırda vatandaşlarımıza uygulanan Biontech ve Sinovac’ın 3. faz çalışması kapsamında acil kullanım onayı verilerek kullanıma sunulduğunu hatırlatan Özder, “Dolayısıyla bu iki aşının arasına Erucov-Vac’ın katılması da an meselesidir. Böylece Erucov-Vac, Türkiye’nin ilk aşısı olarak uluslararası literatüre girecek. 3. fazda tıpkı diğer aşıların ülkemizde denenmesi gibi bizim aşımız da başka ülkelerde denenerek yaygınlaşabilecek. Onay veren her ülke aşımızı temin edip kullanabilecek. Aşıya erişimin büyük sorun teşkil ettiği dünyada, dünyaya aşı temin eden birkaç ülkeden biri olmak çok önemli” saptamasını yaptı. Başka ülkeri de düşünmek zorunda olduğumuzun altını çizen Lerzan Özder, bunun nedenini “Çünkü her zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür ve Atamızdan bir atıf yapmam gerekirse Covid-19 ile mücadelede de hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Ve o satıh bütün dünyadır. Ulusal mücadelenin insanlık için yapılan mücadele ile kesiştiği noktadayız. Ve bizi bu savaşta dayanışmadan başka hiçbir kale koruyamaz. Bunun en güzel örneği tarih sayfalarında altın harflerle yazılıdır. Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü tarafından üretilen kolera aşısını 1938’de Çin’e gönderen Türkiye 2021 yılında kendi aşısını üretecek ve dünya ile paylaşacak imkânlara, insan kaynağına, inanca ve birikime elbette sahiptir. Kendimize ve birbirimize güvenmek ve dayanışmayı yeniden bir ulusal mücadele içinde olduğumuzu hatırlayarak yaşatmalıyız” şeklinde açıkladı.
Bu uğurda verilen mücadeleye hepimizin katkı sağlaması gerekiyor
“Şu an için bir çoğumuz ya aşı sırası bekliyoruz ya da daha kötüsü giderek daha saldırgan bir mutanta dönüşen koronavirüse yakalanmamayı” ifadesini kullanan Özder, bu sürece katkı sağlamak isteyenler için şunları paylaştı:
“Bunun hem hayatımızı hem de psikolojimizi teslim almasına izin vermek yerine tümüyle gönüllülük esasına dayalı yapılan aşı çalışmasına destek vermemiz gerekiyor. Yanıltıcı bilgileri paylaşmayarak, endişelerimiz varsa uzman kişilere danışarak bu uğurda verilen mücadeleye hepimizin katkı sağlaması gerekiyor. Öte yandan ipi Erciyes Üniversitesi göğüslese dahi hâlihazırda 16 aşı adayımız daha klinik öncesi ve klinik çalışmalarını Sağlık Bakanlığı desteğiyle sürdürüyor. Kısa zaman içinde bu aşıların bir bayrak yarışı gibi art arda bayrağı teslim alıp ülkemizi sağlıklı günlere kavuşturacağına yürekten inanıyorum.”