Bir mizahçının gözünden acı tatlı gerçekler
Bahadır Baruter’e göre, teknolojik yeniliklerin getirdiği avantajlara karşılık, bunun kişisel varlıklar üzerindeki etkisini de gözden kaçırmamak gerek. Mizah dergilerini sevenler için ‘Lombak’ vazgeçilmezdir. İşte bu alışkanlığın çizerlerinden biri Bahadır Baruter. Unutulmaz karikatürlerin çizeri Baruter, sosyal medya denilince, “Facebook’ta varım, ama Twitter’a karşıyım” diyerek söze başladı. Gerekçesi de net: “Çünkü benim hızım Twitter’a yetişmiyor.” Kendini sıcağı sıcağına ifade etme, başkalarını da aynı sıcaklıkla takip etme merakı olmadığını söyleyen Baruter, daha ağır ve kalıcı bir enerjiden yana olduğunu belirterek, “Gündelik, sabun köpüğü gibi bir ilişki tarzı ve onun gündemi tüketme biçimindeki yapı beni rahatsız ediyor. Bunu yapabilen ünlülerin oradaki duruşları da kendilerine çok yakışıyor” dedi.
Baruter, Facebook’ta ise aktif. Bu mecrayı gerçekten bir arkadaşlık ilişkisi içinde, kendini daha rahat hissettiği, kendini ifade etmek için keyifli bir ortam olarak gördüğünü, ama orada da ipin ucunu kaçırdığını itiraf eden Baruter, “Kendi gerçek arkadaş çevremle Facebook ilişkisi kursaydım 400-500 kişilik arkadaş çevrem olurdu. Ama benimkiler 5 bin oldu. 5 bin de Facebook’ta arkadaşlık sınırıymış, bu vesileyle bunu da öğrendim. Şimdi şöyle bir sıkıntı var: Arkadaş listemdekileri silemiyorum, ama talep çok fazla. Bunların hepsi okur. Onları kırmadan gücendirmeden bazılarını yavaş yavaş çıkartıp, yenilerini ekliyorum.”
Bir iPhone kullanıcısı olan Baruter, interneti sevdiğini, özellikle çizerken orada çok fazla zaman geçirdiğini söyledi. Yüzlerce kez çizdiği her şeyin detaylarına Google’daki görsellerden sürekli baktığını vurgulayan Baruter, güncel haber takibi için interneti kullanıyor. Haberleri internetten takip etmenin basılı gazeteyi öldüreceği yorumlarına karşılık, Baruter’e göre böyle bir katliam olmayacak. Çünkü insanın kağıtla olan ilişkisi bambaşka.
Çizimlerini doğrudan ekrana çizdiği güçlü bir bilgisayar kullandığını, İstanbul dışında yaşadığı için de böyle gönderdiğini belirten Baruter, hepsi sayısal çizimlerden oluşan ikinci sergisine hazırlandığı bilgisini de paylaştı.
“Bir şeyler yapışıyor ağzımıza”
Baruter, sosyal medyanın mizaha etkisine ise pek sıcak bakmıyor. Eskiden yaptıklarının tepkisel karşılığını, aldıkları mektuplarla tarttıklarını hatırlayan, bugünse insanların birbirlerinin yargılarını izleyerek yaklaştığı gerçeğine dikkat çeken Baruter, bunun hem olumlu hem de olumsuz yönü olduğuna işaret etti. Sosyal medyanın yarattığı müzakere yapısının, mizahçının popülist eğilimlerini manipüle etme riskine dikkat çeken Baruter, “Çünkü mizahçıların sevilmek, beğenilmek kaygıları olduğu gibi, bir taraftan da kabul edilme kaygıları var. Okurun böylesine kendisiyle birlikte aynı sahada kendini göstermesi, onu yönlendirmesi mizahçının o bağımsız doğasını biraz yıpratıyor” yorumunu yaptı. Ama sosyal medya, tüm diğer ortamlar gibi bir karikatürist için malzeme kaynağı. Baruter bu yapıyı şöyle anlattı:
“Sosyal gerçekliğin dışındakiler içimize sindi. TV hayatımıza girince, nasıl onunla ilgili karikatürler ortaya çıkmaya başladı, aynı durum sosyal medya için de geçerli. Ben de bunun dışında kalmıyorum. Hem de çok farklı bir kuşaktan olmama, bunların olmadığı dönemi de bilmeme rağmen… Bir anda ‘Like etmek’ tabirini kullanırken buldum kendimi. Bir şeyler geliyor yapışıyor ağzımıza, biz nereden geldiğini bilmeden.”
Baruter’e göre sosyal medya, kişinin kendini frenleme etkisini azaltıyor. Ama bir tarafta da üsluplarda popülistleşme kıvamı getirerek, aşırılıkları törpülüyor. “Çünkü mizahta topluma, toplum duyarlılıklarına yakın ama onlardan mümkün olduğunca uzak olmak gibi bir avantaj vardır. İçten gelerek herkese eşit mesafede ve çok yukarda olmak enteresan dengedir. Mizahçının o içlerinden gelmişliği koruması kolay. Zor olan ise mesafeli kalması” diyen Baruter, yakınlığın mizahçının keskin kenarlarının, beklentilere göre törpülenmesine yol açtığı kanısında.
Bir yönüyle devrim, ama…
Baruter, mizah dergileri arasındaki rekabetin yararlı olduğunun altını çizdi. Eskiden tek kanallı televizyon günlerinde az yayın varken, şimdi artan kanallara paralel dergi sayısının artmasını çok doğal ve gerekli bulan Baruter, “Mizah, ilgi ve etki alanını daraltmadı. Marjinalleşti, daha gözüpek ve sivri hale geldi. Çünkü tüketici kitlesi daralarak netleşti” yorumunu yaptı. Baruter, ekledi: “Mizah dergileri kendi iç çatışmalarıyla bölünerek zenginleşirler ve dirilirler. Bu olduğu sürece iş yürür. Mizahta rekabet iyidir. Kazanan da her zaman okuyucu olur.”
Baruter işte tam bu noktada, teknolojik yeniliklerin getirdiği avantajlara karşılık, bunun kişisel varlıklar üzerindeki etkisine işaret etti. Tüm kitapların, fotoğrafların, sevilen müzik parçalarının hepsinin tek cihazda yer almasını, ‘korkunç bir yalnızlaşma’ olarak tanımlayan Baruter’e göre, eskiden dostlarla paylaşılan cilt cilt fotoğraf albümleri artık cepteki cihazda. “Bir hayat tek bir cihaza sığıyor” yorumunu yapan Baruter, şöyle devam etti:
“Bu bir yalnızlaşma süreci, bir iletişimsizlik, ama her şeyin, görkemli İskenderiye Kütüphanesi’nden bir anda küçücük bir sabit diske indirgenmesi insanlık içindeki en büyük devrim. Bunu bir karikatürist olarak sezebilirim, yakında bunun adını da koyacaklar.”
Uzun vadeyi bırak, bugüne bak
Bahadır Baruter’e göre, küresel ısınmanın etkisiyle dünyanın fazla ömrü kalmadı. Bu yüzden çok uzun vadeli projeksiyonların yersiz olduğu bir sürece girildi. Baruter, karamsar ama bir o kadar gerçekçi yorumlarını şöyle paylaştı:
“Kimse dünyayı rezil edip yok etmeye engel olamayacak. Bu konuda korkunç umutsuzum. Bu, yalnızlaşmanın getirdiği bir iktidarsızlık süreci. Onu organize ve kontrol edebilen güçler artık çok daha güçlü ve bireysel etikler, karşı durma halleri zayıf. Cihazınız kadar varsınız ve küresel ısınmaya doğru tepkileri vermeye, önlemleri almaya yetecek akıllar başarısız olacak. Teknoloji insanın aleyhine gelişmeye başladı. İnsanın midesinin doyma haddi gibi insan ihtiyaçlarının da doyma haddi var. Bundan sonrası ihtiyaçtan ziyade aşırı yükleme. Tıpkı küresel ısınmaya sebep olan aşırılıklar gibi. İnsanların hayatının her noktası takipte ve bunun bilgisinin yaygınlaşması büyük bir kabus. İşte ‘1984’.”